01 Ekim 2023 - Pazar

DOĞA KORUMA ve MİLLİ PARKLAR

DOĞA KORUMA ve MİLLİ PARKLAR

Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 17 dk.
237 okunma
Bülent Alpagut

Bülent Alpagut

- 05062218413
Google News

 DOĞA KORUMA  ve MİLLİ  PARKLAR  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN
RİCAMDIR; BİR AVUÇ YABAN HAYVANIMIZI  BİRKAÇ KURUŞ İÇİN  ÖLDÜRTMEYİN                            

       Bir haber tüylerimi diken diken etti. Yine yaban hayatına bir saldırı söz konusu. Bu defa ki üç beş kuruş için ….Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü  yapacak bir şey bulamamış bir avuç yaban hayvanımız için ölüm fermanı çıkarmış.  Yani anlayacağınız;  sayıları belli miktarda yaban hayatının incileri,Allah’ın özenerek yarattığı ve bizlere emanet ettiği birkaç hayvan para karşılığında öldürtülecek. 2023/2024 Av Turizmi  uygulama  talimatı  ek kararı  uyarınca  bazı muhteremler,yuvarlak bir masa etrafında,sayın genel müdür  de aralarında var mıdır yok mudur bilemem;çok  trajik  bir karara imza atmışlar. Ülke genelinde 225 yaban keçisi,57 Kızılgeyik,17 Çengel boynuzlu dağ keçisi 17 karaca ve bir Anadolu yaban koyununun avlanmasına izin çıkmış. Artık yurt dışından mı olur,yoksa yurt içinden mi olur  kana susamış avcılar  istenilen hayvan başı bedeli ödedikten sonra  bu nadide,nesli azalmaya yüz yutmuş ,doğanın incilerini katledecekler. Netice itibariyle eğer  öldürmeye hevesli sayısı  yeterli olursa  Genel Müdürlüğün kasasına  tam  10 milyon 512 bin lira girecekmiş.  Beyler bu para  size haram zıkkım olur. Bu paradan ne han ne de hamam olur.  Bu kadar yaban hayvanını bu kadarcık bir meblağa öldürtmeye nasıl gönlünüz razı oluyor? Ben bir T.C Vatandaşı olarak sayın Cumhurbaşkanımızdan istirham ediyorum  bu bir anlamda itlafa kesinlikle izin vermesinler…”.Ben dağdaki topal koyundan dahi sorumluyum”diyen ünlü Halife ne tür bir hassasiyet içinde olmuşlarsa sayın Cumhurbaşkanımız da ,bugün ülkemizin  tek sorumlusu   olarak bu duruma müdahale etmelidirler.  Birçok danışmanları var. Muhakkak içlerinden doğa ile ilgileneni vardır. Yoksa da  bir sayın AKP Milletvekili,bir doğa dostu milletvekili bile buna itiraz edebilir. AKP’de hiç doğa dostu milletvekili yok mudur? Bırakın başka illeri; Kütahya’nın sayın milletvekilleri  var; Tavşanlılı evladımız Mehmet Demir var. O dahi bireysel olarak duruma vaziyet edebilir. Ben milletvekili olsam; Allah için söylüyorum bu konuda TBMM’nin merdivenlerine yatardım…. Allah hiçbir canlıyı sebepsiz yaratmamıştır. Yarattığı her canlıya da rızkını vermiştir.  Bu kadar gıyaplarında ölüm fermanı çıkarılmış yaban hayvanının rızkını Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü  mü veriyor?  Genel müdürlüğün adı üzerinde görevi doğayı korumaktır.  Doğayı katletmek değildir.  Eğer sayın genel müdürlüğün bu kadar paraya ihtiyacı varsa telefonlarımıza hesap numarası versinler biz bu parayı millet olarak öderiz….Bunun takipçisi olacağım. Allah şahitim olsun ki olacağım……
       KARAMAN KARADAĞ BÖLGESİ’nde   avlanacak olan  Anadolu yaban koyunu için 675 bin lira, 57 Kızılgeyik için  2 milyon 336 bin lira, 17 Karaca için 10 bin 225 lira ve 225 yaban keçisi için  10 milyon lirayı hazırlananlar yola çıkmaya  hazırlansınlar.  Sevgili  Karamanlılar da bu doğa katillerini karşılamaya hazırlansınlar. Ben Karamanlılar’ın yerinde olsam bunların tekini  Karaman’ın Karadağ’ının eteklerine sokmam. Bilinmez belki benim düşündüğüm gibi olur ve  ok yaydan çıkmadan iş tatlıya bağlanır,alınan karardan geri dönülür….
   DOĞA İNSANLARDAN  İNTİKAMINI ALIYOR AMA
   GERÇEKTEN BUNUN FARKINDA MIYIZ DERSİNİZ     
                 Rabbimiz  bizlere,yani insanlara,hayvanlara,hatta bitkilere pırıl pırıl bir dünya emanet etti. Önce canlıların yaşayabileceği bir havayı,sonra suyu,daha sonra bitkileri,ardından  her türlü  hayvanı   ve sonunda da “Eşref-i  mahlukat olan olan insanı ….
       Sular  tertemizdi. Hava  tertemizdi. Bitkiler,hayvanlar,insanlar sağlıklıydı. Doğal olaylar(yıldırım düşmesi,aşırı sıcaklık vb) dışında  orman yangınları olmuyordu.  Sular akıyor,mecrasını buluyordu. İnsanlar ihtiyaçları dışında ağaç kesmiyorlardı.  Akarsuların yataklarını değiştirmiyorlardı.  Akarsu yataklarına barınaklar yapmıyorlardı.  Şiddetli yağmurlar sonrasında oluşan sel suları yollarını bulup denizlere,göllere ulaşıyordu. Kimyasal  ürünler yoktu. Yapay  ürünler  yok denilecek  kadar azdı. Yeşile saygı vardı.  Atmosfere zararlı  olan hiçbir şey ulaşmıyordu.  Yağmurlar,kar zamanında yağıyordu. Bahar da yaz da güz de kış ta zamanındaydı.  Turfanda ürünler  zamanında çıkıyordu.  Toprak ne ekilirse bire 10,bire 15 veriyordu. Sanayi atıkları akarsulara,göllere denizlere  dökülmüyordu. Yaban hayatına saygı vardı. Bugün olduğu gibi  yaban hayvanları   belli bir ücret karşılığında öldürülmüyordu. Son aldığım duyumlar doğruysa; Yaban koyunu avlama  bedeli 675 bin lira olarak belirlenmiş. Yani topu topu ülkemizde  bir avuç kadar kalan bu yaban koyunlarını birilerine para karşılığı öldürteceğiz. Doğa Koruma  ve Milli Parklar( DKMP)  Genel Müdürlüğü’nce  2023/2024 Av Turizmi  Uygulama  Talimatı  Ek Kararları”  çerçevesinde  milli sınırlarımız içindeki 225 Yaban Keçisi, 57 Kızılgeyik,17 Çengel Boynuzlu Dağ Keçisi,17 Karaca ve bir Anadolu Yaban Koyunu avlanmasına karar alınmış. KARAMAN  KARADAĞ BÖLGESİ’nde   avlanacak olan Anadolu Yaban Koyunu için 675 bin lira ücret belirlenirken, 57  Kızılgeyik için  2 milyon 336 bin lira,17 Karaca için 10 bin 225 lira, Yaban keçisi için  toplam 10 milyon 512 bin liralık bir  gelir sağlanacakmış. Yazıklar olsun.  İspanya’da zevk için şişlenen boğalara, okyanuslarda   öldürülen balinalara, askeri tatbikatlarda  yok olan su ürünlerine üzülürken bir de karşıma bu haber çıktı.  İnsanoğlu Doğa’nın  sabrını taşırıyor.  Beyler bu kadarcık bir gelir için bu kadar yaban hayvanını öldürmek te nedir?  En azından sayın Cumhurbaşkanı duruma müdahale etse de bu çılgın karardan vazgeçilse derim.  Bakın daha birkaç gün önce Allah’ın çölünde  binlerce  kişi sellere kapılarak feci şekilde can verdi.  Birkaç hafta önce Kabe’de  çıkan ani fırtına ve şiddetli yağışa ne dersiniz?
        Bakıyoruz; son  yıllarda sadece ülkemizde değil dünyanın dört bir yanında hortumlar,fırtınalar,kasırgalar,med ve cezir olayları,orman yangınları,kum fırtınaları, aşırı sıcaklar,aşırı soğuklar, depremler, yer kaymaları,  buzul erimeleri  sık sık görülmeye başladı. Başlayan orman yangınları söndürülemiyor. Oksijen üreten ağaçlar  topluca yok oluyorlar. İnsanlar ürettikleri ,doğada yüzlerce yıl erimeyen naylonları  arazilere bırakıyorlar. Bu naylon torbaları otlayan büyükbaşlar yiyor ve bu naylonlarda hayvanlar tarafından  sindirilemediğinden  hayvanların hastalanmalarına,ölmelerine neden oluyor.Denizlerimiz adeta bir naylon mezarlığına dönüştü. Bu deniz canlılarını olumsuz etkiliyor. Her yıl 20 bin ton plastik atığın  balıklarca yenildiği ortaya çıktı. Okyanuslarda 20 milyon ton altın olduğu biliniyorsa da maalesef güzelim yeşil alanlar madenin her türlüsünü bulmak için tarümar ediliyor. Evsel atıklar  araziye bırakılıyor.  Arıtma  uygulaması ise henüz başlangıç safhasında.  Doğaya ne idüğü bilinmeyen gazlar bırakılıyor. Buna daha çok örnekler verebilirim.
          Birkaç gün önce en büyük ilimiz İstanbul ve civarında  sürpriz olaylara tanık olduk.  Mega kent adeta savaştan çıkmışa döndü.  Kimse çıkıp ta  bu felaketlere bir kılıf uydurmaya kalkmasın. Sen kalkıp dere yataklarını yerleşime açacaksın sonra da başına bir felaket geldiğinde birilerine pislik atmaya kalkacaksın.  Herkes haddini bilsin!. Akarsu yataklarına yapılan her bina eninde sonunda yıkılmaya mahkumdur.  Allah’ın  yönlendirdiği akarsuların yönünü değiştirmek  zaten  yanlış. İnsanoğlu doğayı kendi oyuncağı gibiymiş gibi evirip çeviriyor.  Kaygan zemine bina yaparsan bir deprem anında  bu binanın yıkılması mukadderdir.  Fay geçen yerlere şehirler kurarsan bunların bir deprem anında yerle bir olacağına  razı olacaksın. Yer altı sularını bulmak için her yeri deşersen,kazarsan,delersen yarın bir gün oluşacak obruklara da  razı olacaksın.  Yeşili yok edersen yarın bir gün  yok ettiğin yeşilin yerinde kocaman bir çölü görmen kaçınılmazdır.  Oksijeni  yok edecek hareketlerde bulunursan  yarın bir gün yok olacağını  bileceksin.  Bakın maden alanlarında dekapaj çalışmaları sırasında verimli topraklar birbirine karışıyor. Derinlerdeki topraklar yer üstüne çıkıyor.  Yok olan ağaçların yerine yenilerini dikmezsen verimli topraklar  verimsiz hale geliyor.  İçme ve kullanma sularını asbest borularla getirirsen sonunda kansere yakalanacağını  bilmek  zorundasın. 
          Bodrum katlarında yaşamanın da bir bedeli var.  Her binada eğer bodrum katı olacaksa bunun önlemini almak zorundasın.  Akarsular üzerine kurulu köprülerin  altını geniş tutmazsan bu köprülerin bir sel vukuunda yıkılması mukadderdir. Bir yere 1 ayda yağacak yağmur bir buçuk saatte  yağıyorsa bunun faturası da  meydandadır.  Nitekim de öyle olmuştur.   Yaşanan olayların müsebbibi doğrudan bizleriz.  Kimse bu olumsuzlukları kadere bağlamasın.  Yüce peygamberimiz çölde bile  devenin bir yere bağlanmasını önermiştir. Bu bir tedbirdir. Gece tırnak kesilmez  derler; Bu elektriğin olmadığı,mumla,lambayla, ilkel ışık araçlarının olduğu dönemlerde söylenmiştir. Çünkü belki kesilen tırnak yenilecek bir yemeğe sıçrar ya da gözün görmez bir yerini kesersin.  Biz biz olalım,aklımızı kullanalım.  Allah hepimize akıl fikir vermiş. Bunu en iyi şekilde kullanmak zorundayız.  
 
İNSANOĞLUNDAN KORKULUR HER HAYVANIN ETİNİ BİR BİÇİME GETİRİP HALA  YİYEBİLİYOR

      Müslüman’ın domuz eti yemesi haramdır. Haram olmasının nedeni de bu hayvanın bünyesinde bazı olumsuzluklar yaratan  başka canlıların olduğudur. Yine tek tırnaklı  hayvanlar da(at,katır,merkep)  İslam menülerinde  yer almaz. Atalarımız Müslüman olmadan önce tek tırnaklı hayvanları yermiş. Fakat   bugün dünyada çeşitli milletler yaşıyor. Ayrı dili konuşan,ayrı inançlarda, siyah,kırmızı,esmer,sarı renkte  yaklaşık 7 milyar insan  neler neler yemiyor ki? Köpek balığı,maymun,beyni,yılan,kurbağa,kaplumbağa, çeşitli böcekler, yenilmemesi gereken kanatlılar, köpek ve kedi gibi  evcil hayvanlar,köstebek(ilaç sanılarak), karınca,solucan,bazı yaban hayvanları pekala yeniliyor. 
       Günahı boyunlarına olsun; zaman içinde bazı kasapların  yenilmemesi gereken hayvanların etlerini insanlara bal gibi yedirdiklerini duymadık mı? İzmir’de Hatay’da bir kasap ile sohbetteyim; Bu kadar pahalı bir iş yerinde nasıl olup ta  kazanabildiğini sormuştum. Kasap çevrede seviliyormuş. Bana kesinlikle müşterisine  yenilmemesi gereken bir hayvan etini yedirmediğini söylemiş, en azından  özellikle kıymada yaptığı küçük bir operasyondan söz etmişti.  700 gram dana etini bir kenara koyuyormuş.Sonra 100 gram soya fasülyesini  haşlayıp  bir kenara,100 gram kırmızı mercimeği haşlayıp onu da bir kenara,daha sonra da  100 gram haşlanmış nohutu  yine  bir kenara koyduğunu,akabinde üç kaynamış  ürünü bir arada çekip,700 gram kıymayla  karıştırdığını,yeniden çekip sattığını anlatmıştı. Böylece bu 300 gramlık pay sayesinde kira fiyatını aşağıya çekebiliyormuş.  Adamın yaptığında bir yanlış yok. Hiç olmazsa ne yaptığını biliyoruz. Ama siz kalkıp ta  merdivenaltı bir merkebi keseceksiniz,bir atı keseceksiniz,bir katırı keseceksiniz ve bunları parca et veya kıyma olarak  sunacaksınız.İzmir’in Basmane’sinde  trene bineceğim; Karanlık bir yoldan ilerliyorken bir ses işitmiştim; Biri”Mehmet,kedilerin irisini,toplusunu bul getir” diyordu. Yine Tunçbilek’te yer altı mekanizasyon çalışmaları sırasında bir ara Çinliler ‘i görmüştük.  Ne olmuştu?  Çok sayıda köpek kısa sürede ortadan kaybolmuşlardı.  Demek ki adamlar bir yolunu bulup köpeklerimizi afiyetle yemişler.
          Ben Kayseri’de iki yıl kaldım. Biliyorsunuz Kayseri ülkemizde pastırma üretimi yapılan bir ilimizdir. Şaka yollu veya ima yoluyla  bu pastırmaların bazılarının merkep etinden olduğunu  anlatırlar. Ben böyle bir şeye inanmam. Bunu yapacak bir esnaf Kayseri’de yoktur. Ama memleketime,Tavşanlı’ya döndüğümde  bazı hususlarda inatlaştığım olmuştur. İşte bu yüzden aile bireylerim benim Kayseri’de mutlaka   merkep etinden yediğimi  ihsas etmişlerdir. Yani kısacası  inadımı eşek eti yememe bağlamışlardır. Sen eşek eti yediğin için böyle inat ediyorsun “demeye getirmişlerdir. Deve eti yenilir. Ama devenin de itirazı vardır; Yarabbi  beni yarattın!  Ama önüme bir eşek koydular. Mecburen O’nun ardından yürüyorum” dermiş. 
           Şimdi gelelim lafın özüne; son günlerde  bir çoğumuzun tanıdığı  ekonomistlerden Prof. Dr. Özgür  Demirtaş’ın dediklerine…. Sayın Demirtaş demiş ki.” 1991 yılında 943 bin 751 eşeğe ne oldu da  2022 yılı sonu itibariyle eşek sayısı birden 86 bin 455’e düştü? Mantıklı bir soru değil mi? Bazılarına göre   bu ifade kuşku duyanları daha da kuşkulu hale getirmiştir. 
            Zaman zaman Medya’da ulusal Basın ve Yerel Basın’da  kaçak kesilen at ve eşeklerden söz edilir.  Bu kaçak yolla kesilen tek tırnaklı hayvanlar sağlıklı olsalar  bari. Bakıyorsunuz,zayıflıktan kemikleri dışarı çıkmış,çoğu yaşlı ve hasta hayvanlar. Bu işi yapanlar satabildikleri kadarını mutlaka satıyor olmalılar. Yakalananlar ise  buzulun görünen bölümüdür.  Ama ne olur? Allah göstermesin; bir savaş olur,bir kıtlık olur, bir olumsuzluk olur çaresiz kalırsınız eşek te,at ta,katır da keser etinden yersiniz. Buna din alimleri bile  olumlu bakıyor. 
             Eşek deyince aklıma Tavşanlı’nın uzun yıllar muhtarlık yapmış,Kuruçaylı Ahmet Çavuş’u geldi. Merhum Ahmet Çavuş’un eşeği  ünlü bir eşekti.   Yine Tavşanlı Köyleri’nden ismini hatırlayamadım; birinin kırsalında  bir yabancı avcı  avlanırken, yanlışlıkla bir eşeği vurur. Köylerde  çok sıkı bir oto  kontrol düzeni vardır. Haber çabuk yayılır. Köylüler yabancı avcının yanına gelirler. Avcı,istemediği halde böyle bir şey olduğunu gerekirse  eşeğin bedelini ödeyebileceğini söyler.Köylü yurttaşlardan biri  dayanamaz ve yabancı avcıya.” Bak kardeşim  bu bildiğin eşeklerden değil. Bu muhtarın eşeğiydi” der.              Bugün itibariyle Tavşanlı’da,ilçe sınırları içinde merkezde,beldelerde ve köylerde,mahallelerde kaç eşek olduğunu bilmiyorum. Ama şunu iyi biliyorum, Tavşanlı’da uzun süredir anıran bir eşek olmamıştır. Tıpkı sabahın kör vaktinde  öten bir horoz olmadığı gibi…..
            Tavşanlı’da uzun yıllarım geçti. Mutluyum; çünkü  bugün hayatta olmayan,olup ta mesleğini icra etmeyen ve halen hizmet veren kasaplarımızın hiç biri  insanımıza  tek tırnaklı hayvan eti yedirmemiştir. 
            Laf lafı açıyor; Son hafta içinde  sevgili dostum,Tavşanlı’nın sevilen bireylerinden kasap Muzaffer vefat etmiş.  Kardeşi merhum Kasap Orhan da  yıllar içinde Tavşanlı’nın bir anlamda sosyete kasabıydı. Bütün  kalburüstü hemşehrilerimiz eti ve kıymayı O’ndan alırlardı.  Kasap Yılmazel kardeşler derinin değerlendirilmesi hususunda ekonomik yaşamımıza büyük değer katmışlardır. Derinin ekonomiye sağlıklı biçimde kazandırılmasına emek vermişlerdir. Her ikisinin de mekanı cennet olsun….

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları