BEN BU GÜNE KADAR BİLMİYORDUM SİZLER BİLİYOR MUYDUNUZ
BİLİYOR MUYDUNUZ

Bülent Alpagut
- 05062218413 BEN BU GÜNE KADAR BİLMİYORDUM
SİZLER BİLİYOR MUYDUNUZ ?
Bir Öğretmen olarak kendi kendimi ayıpladım; Çünkü öğretmenin her şeyden az-çok bilgi sahibi olması gerekiyor. Örneğin; inanın şaşırdım,Suudi Arabistan’da 4 yıl görev yapmış Basın-Yayın ve Enformasyon eski genel müdürü Cemil Ünlütürk’ün ifade ettiğine göre “ Şeriat Ülkesi” Suudi Arabistan’da Türbe ve yatır yokmuş. Türbe ,genellikle içinde büyük bir kimsenin gömülü olduğu.zaman içinde ziyaretgah halini alan mezara denilir. Ülkemizde doğudan batıya,kuzeyden güneye,ülkemizin dört bir yanında onlarca,yüzlerce hatta binlerce türbe(yatır) olduğunu bilmeyen yok. Size garip gelecektir merhum annem beni Bursa’da doğurmadan önce birçok türbeyi ziyaret ettiğini söylerdi.
Örneğin; Çekirge’de(Bursa) Hüdavendigar Türbesi,Erzurum Kumandanı İskender Paşa Türbesi, Zeyni Baba Türbesi, Şeyh Ejder Türbesi, Mahmut Hüdai Türbesi gibi sayısız türbe zenginiyiz. Bazı türbelerimizde veya hemen yakınında, türbedarlar( türbeyi bekleyen,koruyan,kollayan ,gerektiğinde bakımını üstlenen, ziyaret edenlere bilgi veren,türbeyi gezdiren) vardır. Gelelim lafın özüne; Sayın Ünlütürk Suudi Arabistan’da türbe ve türbedar olmadığını ifade ediyor. Böyle olunca da doğal olarak türbe ziyareti,türbe ziyaret edenler de yok.Suudiler; böyle davranışların gericilik, cahiliye devrinden kalma putperestlik olduğunu düşünüyor. Suudi Arabistan’da tek korunan mezar, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in mezarıymış.
Düşünüyorum da sadece Tavşanlı’da bile nice nice türbeler var. Ama türbedarlar yok. Suudiler,Peygamber Efendimiz’e ait olduğu ifade edilen” Sakal-ı Şerif, Hırka-i Şerif” gibi ziyaretleri de kabullenemiyorlarmış. Çünkü onlara göre bu davranışlar, gericilik ve şirkmiş. Asıl ilginç olanı; İmam,müezzin gibi din görevlilerinin,ülkemizde olduğu gibi devlet memuru sayılmamaları. Bu nedenle devlet bütçesinden bunlara maaş ödenmesi de söz konusu değil. Suudiler’e göre, Allah için yapılan görevin karşılığında para almak, ayıp sayılmaktadır. Üstelik yasaktır. Para,ücret karşılığı namaz kıldıran imamların arkasında ise namaz kesinlikle kılınmaz.
Milli sınırlarımız içinde 90 binin üzerinde cami,ibadethane var. Buralarda görevli en azından bu kadar din görevlisi var. Hepsi de bir maaş alıyor. Bir de Suudi Arabistan’da bizim gibi gelişi güzel her yere cami yapmak ta mümkün değilmiş. Camiler,nüfus yoğunluğuna göre yapılıyormuş. Cemaat sayısının yeterli olmadığı bölgelere cami yapılmasına izin verilmiyormuş.
Bir zamanlar ülkemizde,Anadolu’nun orasında burasında birkaç köy halkının en azından Cuma namazlarını bir arada,birlikte eda edebilmeleri için CUMA CAMİLER’i vardı. Ben bu camilerden birini Kayseri’de görmüştüm. Birkaç köyün halkı özellikle Cuma günleri bu köylerine belli uzaklıktaki camiye gelirler ve ibadet ederlerdi.
Sayın Ünlütürk ilginç bir detaya işaret ediyor; Suudi Arabistan’da herhangi biri ortaya çıkıp ta “ Ben medyumum” dese maazallah kellesi anında gidebiliyormuş. Bizim medyumların kulakları çınlasın. Diyelim ki; Nakşilik, Nurculuk, Fethullahçılık, Süleymancılık, Kadirilik, Mevlevilik ve diğerleri de Suudu Arabistan’da yokmuş. Olmayınca da bu cemaatlara mensup müritler de, şeyhler de yokmuş. Olmayınca da şeyhler ve müritler televizyonlara çıkıp konuşamıyorlarmış. Hele bir çıksınlar deniliyor; Hemen kelleleri alınıyormuş.
Buna karşın ülkemizde çeşitli verilere göre; 30 Tarikat Silsilesinden söz ediliyor. Bunların da 400 kolunun bulunduğu belirtiliyor.Sadece İstanbul’da 445 tekkenin olduğunu kaçımız biliyoruz? 800 ‘ün üzerinde faal medreseden haberi olanlar var mı?Bunların Siirt’te,Diyarbakır’da, Mardin’de Adıyaman’da, Batman’da, Van’da, Hakkari’de, Şırnak’ta, Ağrı’da Muş’ta Bitlis’te, Gaziantep’te, Şanlıurfa’da olduğu söyleniyor.
Size göre Suudi Arasbistan’da Kız İmam Hatip Liseleri var mıdır? Sayın Ünlütürk’ün ifadesine göre yokmuş. Çünkü Suudiler’e göre, İslamiyet’te kadından imam olmazmış. Asıl önemlisi Suudi Arabistan’da hiçbir caminin altında, ticarethane açmak, İslam’ı ticarete alet etmek olarak görülür ve izin verilmezmiş. Bizde çok görüldüğü gibi Suudi Arabistan’da ; derneklerin ,cemiyetlerin, kurum ve kuruluşların,kişilerin de her ne şekilde olursa olsun para toplaması yasakmış.Bizde özellikle Cuma namazları sonrasında,bayram namazları sırasında kimlerin nasıl para topladıkları herkesin malumudur. Sayın Ünlütürk’e göre Suudi Arabistan’da buna tevessül edenlerin mahkeme kararına gerek duyulmadan ellerinin kesildiğini öğreniyoruz. Kafanız karıştı değil mi? Benim ki iyice karıştı…….
GEÇ TE OLSA İYİ BİR KARAR
Ülkemizde 22 yıldır ilk kez tarım arazilerinin tespitine gidiliyormuş.Bu geç te olsa güzel bir karardır.Neden? Milli sınırlarımız içindeki topraklarımızın ne kadarının tarım arazisi olduğunu biliyor muyuz? Hayır. Bu tarım arazilerinin yedi bölgesine dağılımı hakkında doğru bir tespitimiz var mı? Hayır.Tarım arazilerimizin ne kadarının humuslu,ne kadarının killi,ne kadarının kumlu, ne kadarının kireçli ve başka bir karakterde olduğunu biliyor muyuz? Hayır. Atalarımızdan kalan metodlarla,uygulamalarla,tavsiyelerle bugüne kadar bu kadar özellikler gösteren tarım arazilerimize gelişi güzel tahıl,bitkisel tohum, meyve fidanı,sebze ektiğimizi biliyoruz. Köylü yurttaşlar dahil,tarımla ilgilenenler yeri geldi kireçli topraklara meyve fidanı dikti. Killi topraklarla nice bitkileri buluşturdu olmadı. Humuslu toprakları doğru dürüst kullanamadı. Binlerce işi gücü olmayan Ziraat mühendislerimiz bugün başka başka hizmetlerde çalışıyorlar. Biz onları boşuna mı okuttuk?Tarım Orman Bakanlığımıza bağlı ünitelerde görev yapan deneyimli,bilgili ziraat elemanlarımızdan ne kadar ve ne ölçüde yararlandık? Fidanı diktik,bakımını yapamadık. Hastalandı,çözümünü bulamadık. İlaçladık,ne tür bir ilaç kullandığımızın dahi farkında olamadık. Her bitkinin hoşlandığı bir toprak vardır. Bu toprağı bulamazsanız o bitkiyi boşuna toprakla buluşturmayacaksınız. Özelikle artık bu ülkenin insanı ne kadar tarım arazisine sahip olduğunu öğrenmelidir. Bakın zaman zaman hayvan varlığımızdan söz edilir. İstatistiki rakamlar gerçeği asla yansıtmamaktadır. Bugün şahsen ben,bu ülkede,milli sınırlarımız içinde ne kadar deve,öküz,inek,boğa,koyun,keçi,at,katır,merkep olduğunu bilmiyorum. Hayvan varlığımız giderek azalıyor mu yoksa artıyor mu? Binlerce köyümüzde muhtarlarımız var. Hepsi de yaşadıkları köylerdeki hayvan varlığını iyi biliyorlar. Alın size canlı ve sağlıklı bir kaynak.
Tarım arazilerimizin tespitinden sonra ilk etapta ne kadar zeytin ağacımız,meşe ağacımız,çam ağacımız,kavak ağacımız,meyve ağacımız olduğunu da öğrenelim. Bugün biri çıkıp kanatlı hayvan varlığımız hakkında kesin bir bilgi verebiliyor mu? Hayvan sayımızı bilirsek ne kadar yem üreteceğimizi de iyi kötü biliriz. Ne kadar yumurta ürettiğimizi,bunların ne kadarının iç piyasada tüketildiğini,.ne kadarının ihraç edildiğini öğrenebiliriz.
Son verilere göre orman varlığımız kaç milyar metre karelik bir alanı işgal etmektedir. Örneğin hep ilimiz Kütahya’nın orman varlığının % 60’larda,Tavşanlı’da % 65’lerde olduğunu söyleriz. Bu rakamlar gerçekten doğru mudur?
İstatistik bilgilerine de Allah şahit olsun inanamıyorum. Ciddi,kesin bir rakama ulaşmak mümkün değil. Vakit geçirilmeden ülkemizdeki tarım arazilerinin son durumu bu aziz millete duyurulmalıdır. Bilelim ki ne kadar tarım arazimiz nadastadır? Ne kadar tarım arazimizden ürün elde etmekteyiz? Bu arada tarım arazilerimizden ürettiklerimiz ton olarak ne kadardır? Tarım ileriye mi yoksa geriye mi gitmektedir? Bir yerden başlamak gerekiyor. Bu duruma göre milli sınırlarımız içindeki tarım arazilerinin tespiti önemli bir karardır. Bu kararı alanları kutlarım. Geç te olsa alınmış iyi bir karardır.
MERHUM CEMİL KÖYLÜ’NÜN
ADI VERİLEN HUZUREVİ TAVŞANLI İÇİN BİR KAZANÇTIR
İzmir’e gelmeden önce her zaman yaptığım gibi Tavşanlı’yı bir baştan bir başa dolaşırdım. Bir gün Tarihi Ulucami’nin yanından geçerken biraz ileride bir inşaat görmüştüm. Meraklıyım ya,inşaatın yanına kadar gidip burasının ne olacağını sormuştum. İnşaat alanındaki bir hemşehrim;” Hocam burası Huzur Evi olacakmış” dediğimde sevinmiştim. Çünkü Tavşanlı artık orta ölçekli bir ilçe değil,büyük ölçekli bir ilçeye dönüşmüştü. Huzur Evi her yerleşim biriminde olmalıdır. Neden Tavşanlı’da olmasın ki? Merhum Kalemli’nin Kocabaşkanları’ndan Çukurköy Beldesi Belediye Başkanı Nazmi Sarı döneminde de Çukurköy’de zamanın en görkemli Huzurevi inşa edilmişti. Bir vakfın ilçeye armağanı olmuştu. Ne oldu? Gün geldi bu huzurevi itin kurdun yatağı halini aldı. Gün geçmiyordu ki bu huzurevi civarından bir olumsuz haber gelmesin. Çünkü huzurevi artık kısa bir süre hizmet vermişse de artık huzurevi değildi. Terkedilmiş bir görüntü veriyordu. Merhum dostum iş insanı Remzi Özerdem’in bile binlerce lirasını yutan bu görkemli bina kade
rine terk edilmişti. Bu en çok merhum belediye başkanı Nazmi Sarı’nın içini acıtıyordu. Çünkü bu huzurevi bir şekilde hizmet etmeliydi. İlçenin en büyük ihtiyaçlarından birine yanıt veriyor olmalıydı. Bu binanın bir şekilde hizmet vermesi plan ve projeleri de tutmayınca dediğim gibi Çukurköy Huzurevi kötülerin mekanı oldu. Zaman içinde kapısı,penceresi,iç tesisatı çalındı. Bıçak kemiğe dayandığında da ilgili vakfın iradesiyle yıktırıldı. Kim kaybetti? Tavşanlı kaybetti….
Merhum hemşehrimiz Cemil Köylü’nün adı verilen Tavşanlı’nın halen tek huzurevi olan Cemil Köylü Huzur Evi artık açıldı. Değerli belediye başkanımızın da ifade ettiği gibi bu huzurevi Tavşanlı’ya gerçekten yakışmıştır. Anladığım kadarıyla bu huzurevi kendi öz bakımını yapabilen hemşehrilerimizin barınma,psiko-sosyal gereksinimlerini bir nebze olsun karşılayabilecektir. Belki bilinmez gelecekte daha da büyüyebilir. Hemşehrimiz sayın Müfide İskit Hanımefendi’nin yapımını üstlendiği bu görkemli yapı Tavşanlı Belediyesi’nin maddi ve manevi desteğini bugün olduğu gibi yarın da görmeye devam edecektir.
Hemşehrilerimden istirhamım; Bu huzurevini gözümüz gibi koruyalım. Gelecek kuşaklara daha armağan edelim. Allah kimseyi huzurevlerine düşürmesin dileğimdir. Çünkü aslında Türk Töresi huzurevini kabul etmez. Çünkü büyükanne,büyükbaba ailelerinde bireyler birbirlerine karşı sıkı sıkı bağlıdırlar. Ama çağımızda artık bu töre uygulanmıyor. Yara almış durumda. Birçok ailenin bireyi bugün onlarca huzurevinde kalıyor. İçimize siniyor mu? Hayır… Benim içime sığmıyor. Ama gelin görün ki artık yaşadığımız dünyada huzurevleri de bir paçamız oldu dersem yalan olmaz. Bir dostum ailenin en yaşlı bireyini huzurevine yerleştirdi. Ailenin yaşlı büyüğü bunu içine sindiremedi. Baktık,bir hafta sonra huzurevine gönderilen teyzemiz Hakk’ın rahmetine kavuşmuş. Bu da madalyonun öteki yüzü….Allah kimseleri eşinden,dostundan,aile bireylerinden ayırmasın. Huzurevleri kendi öz bakımlarını yapabilenleri tercih ediyor. Çeşitli rahatsızlığı bulunanlar maalesef huzurevlerine alınmıyorlar. Gönül ister ki böyle huzurevleri de hayata geçirilsin. Çünkü öyle aileler tanıyorum ki aile bireylerinden birini artık çekemez duruma gelmişler. Sokağa atsan atamazsın,öldürmeye kalksan öldüremezsin. Neticede et tırnaktan ayrılır mı? Diyorum ki huzurevlerimiz olsun,ama Allah buralara düşmeyi kimselere nasip etmesin…..