BİR DAHA BİR MUSTAFA AYAŞLI GELMEZ
BİR DAHA BİR MUSTAFA AYAŞLI GELMEZ
Bülent Alpagut
- 05062218413 TAVŞANLI’YA BİR DAHA
BİR MUSTAFA AYAŞLI GELMEZ
Ne zaman Mart Ayının 25’i gelse ilk aklıma gelen merhum ,büyük siyasetçi iş insanımız Mustafa Ayaşlı gelir. İşte bir 25 Mart günü daha yaklaşıyor. Merhum Ayaşlı’nın aramızdan ayrılışının 37.nci yıldönümü. Merhum Ayaşlı benim için de unutulmazdır. Okulum, İşçi Mahallesi olarak bilinen, Yeşil Cami’nin tam karşısındaki Atatürk İlkokulu’ydu. Bu okulda 1972-1992 yılları arasında tam 20 yıl sınıf öğretmeni olarak çalıştım. Biraz karıştırırsam bu okulun civarındaki tüm ailelerle akraba dahi çıkabilirim. Kimi bayanlar yengem,kimisi teyzem,kimisi halam ve ninemdi. Kimisi amcam,dayım,dedem,eniştemdi. Bülent Hoca ile Atatürk İlkokulu nasıl birbirleriyle özdeşleşmişse bu okulun yakını ve uzağındakiler de birbirinin akrabası gibiydiler. Her gün Durak Mahallesi’nde otururken yolum bazen merhum Mustafa Ayaşlı’nın Ulucami yakınındaki mütevazı iş yerinin önünden geçerdim.Biz de bez,kumaş ve benzeri ürünlere yırtım derler. Merhumun fazla büyük olmayan iş yeri günün büyük bölümünde hep dolu dolu olurdu. Herkesin çayı,kahvesi,gazoz içilmez. Ama merhumun içilirdi.Merhumun bir tavuk tesisi de vardı. İş yerinde hiç bulunmazsa en az 20-25 viyol yumurta olurdu. Bunları gelip geçene,selam verip vermeyene zorla verirdi. Ben de gazeteciyim ya ,eğer iş yerinin önünden geçmiş,kendisini görememişsem O beni mutlaka fark eder;” “Muhterem Basın!” diye seslenir,beni iş yerine davet ederdi. Ayrılırken de koltuğumun altına içinde 30 yumurta bulunan bir viyol sıkıştırırdı. Bazen bu iltifattan utanır yolumu değiştirirdim.
Merhum Ayaşlı siyasetin ustasıydı. Lafını arpa çekirdeğinin en sivri yerine oturtur,gönül almasını bilir,gönül kırmazdı. O’nun lügatında “ Hayır”sözcüğü yoktu. Herkesi dinlerdi. İyi-kötü her isteğe yanıt verirdi. Kestiği ölürdü. Tuttuğu olurdu. Demokrattı. Hem de sapına kadar Demokrattı. Çoğu kez fanatik CHP’lilerden dahi sempati duyduğu siyasi partiye oy istediğini bilirim. Yüreği Emirellerin Harmanyeri kadar genişti. Sosyal bir kişiliği vardı. Her etkinlikte mutlaka bulunurdu. Ben merhumun dargın olduğu bir kimse olduğunu görmedim. Herkesle omuz omuzaydı,el eleydi. İş bitirirdi. Düğümleri çözerdi. Fakir-fukara babasıydı; evlenecek gençlere Harman sonrası ödeme fırsatı verirdi. İş yerinin alt katı bodrumdu. Özel konuşmaları burada yapardı. Çünkü iş yeri hep dolu olduğu için en uygun burada konuşurdu. Ankara’yı dahi buradaki bir dijital telefonla arardı. En büyük dostu merhum Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’di. Kendisine :”Beyefendi” olarak hitap ederdi. Bir gün düğünümüz vardı. Genç Ayaşlı evlenecekti. Herkesi düğününe davet etmişti. Ama bir nedenle zamanın Kaymakamı merhum Ahmet Ülkü Onursal ile küçük bir dargınlığının olduğunu işitmiştik. Sayın kaymakamı buna rağmen davet etmişti. Mülayim Camii arkasındaki yüksek merdivenli ev düğüncülere tahsis edilmişti. Merhum Kaymakam Onursal bir ara beni arayarak,merhum Ayaşlı’dan bir düğün davetiyesi geldiğini ve bu düğüne gidip gitmeme konusunda kararsız olduğunu söylemişti. Kendisine :” Sayın kaymakamım Ayaşlı kin tutmaz,kimseyle küs değildir. Kimseden alıp veremeyeceği yoktur. İnanın düğününe katılırsanız göreceksiniz sizi evinin merdivenlerinde karşılayacaktır. Ben de gideceğim,beraber gideriz” demiştim. Nitekim beraber gitmiştik. O da ne? Merhum Ayaşlı yüksek basamakların üzerinden “ sayın valim de gelmiş,hoş gelmiş sefa gelmiş!diye bağırmıyor mu? Merhum kaymakamla göz göze gelmiştik. Bir anlamda kendisine.”Gördünüz mü?”demiştim.
Merhum Ayaşlı sürekli Sağ görüşlü insanların bulunduğu,sürekli sağ görüşlü siyasi partilerin kazandığı Tavşanlı’nın temininde güçlük çekilen bir elemanıydı. Vazgeçilmeziydi. Tavşanlı’ya yaptığı iyilikleri sıralasam sayfamda yer kalmaz. Kendisini rahmetle anıyorum. Keşke hayatta olsaydı da şu son haftalarda yaşanan olumsuzluklar konusunda görüşlerini alabilseydik. Böyle çantadan yetişmiş erkanıharp siyaset adamları artık yetişmiyor. Onun içindir ki yazımın başlığında olduğu gibi yine söylüyorum, Tavşanlı bir daha bir Mustafa Ayaşlı göremez. Ölenlerin arkasından da asla kötü bir söz söylenmeyeceği için herkes merhuma rahmet okusun yeter. Sevgili dostlarım babasının her zaman yerini tutan oğlu İbrahim Ayaşlı’yı ve sevgili Salih Ayaşlı’yı da gözlerinden öpüyorum.
SEVGİLİ DOKTORLARIMIZ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
Ulu Önder Atatürk’ün:” Beni Türk Doktorlarına emanet ediniz” sözü sonsuza kadar unutulmayacaktır. O,her zaman doktorlarımıza büyük bir saygı duymuştur. Doktor,şarkılara,türkülere,fıkralara,sohbetlere,öykülere kadar girmiştir. Toplumumuzun vazgeçilmezidir. Elleri öpülecekleri,sırtı sıvazlanacakları,sırtta taşınacakları,hayır dua alacak olanları,bizim en yakın sağlık danışmanlarımızdır. Allah hiç birini başımızdan eksik etmesin.Doktor mesleği gereği teşhis ve tedavi eden kişidir. Birilerine göre hekimdir,birilerine göre tabiptir. Ayrıca herhangi bir ilim dalında doktora yapmış kimseye de doktor ünvanı verilir. Bu ünvanı alan doktor da örneğin.” Felsefe doktoru”doktor mimar” olarak anılır. Bugün itibariyle hastalık türlerine göre onlarca dalda görev yapan doktorlarımız var. Tıpkı askeri ünvanlar gibi doktorlar da “Pratisyen,asistan,doçent,profesör” gibi ünvanlara sahip olurlar. Bir fakülteyi bitirip yüksek lisans yaptıktan sonra bir ilim dalında hazırlanan ve belli bir yönetmeliğe göre jüri önünde sınavla kabul edilen ilmi çalışmayı “ doktora sözcüğüyle ifade ederiz.”Doktora,bu çalışma ile elde edilen payedir.
Doktora yapmak; doktora tezi hazırlayıp sınav vermektir. Doktorluk;yani hekim,tabip olma durumudir. Hekimin ve tabibin yaptığı iştir. Doktorların siyasete de karıştığı çok görülmüştür. Bugün bile TBMM Çatısı altında nice doktor milletvekillerimiz bulunuyor. Örneğin; bir zamanların ünlü siyasetçilerinden,bakanlıklar yapmış,TBMM Başkanı olmuş bir hemşehrimiz Doç. Dr. Mustafa Kalemli, geçtiğimiz dönemde Kütahya AKP Milletvekiliydi Prof Dr. Vural Kavuncu doktordur.
Fazla uzağa gitmeye gerek yok; Tavşanlılı bile yıllar içinde pratisyen,mütehassıs(uzman) Baştabiplik yapmış ,doçent doktorlarla sağlık sorunlarını çözmüştür. Bir yerleşim biriminde her zaman bir uzman doktor bulunmayabiliyor. Pratisyen doktorlarımız bu açığı kapatıyorlar. Öyle doktorlarımız var ki her dalda harikalar yaratabiliyorlar. Ama esas olan her doktorun kendi alanında kendini kabul ettirmesidir. Göz Hastalıkları Uzmanı,Kulak Hastalıklarıyle ilgilenmemeli,bir Dahiliye uzmanı,bir kemik rahatsızlığı için ortaya atılmamalıdır. O nedenledir ki bu gün bir çok hastalığın kendine özgü bir doktoru,uzmanı,doçenti,asistanı ve profesörü bulunmaktadır.
Bir zamanlar,benim küçüklüğümde Tavşanlı’da merhum Dr. Sami Nizamoğlu her hastalığa teşhis koyar,tedavisini yapardı. Yapacak bir şey yoktu. Zaman içinde Tavşanlılı birçok doktorla tanıştı. Bunların içinde pratisyen olanları ve uzman olanları da var.Belki bugün birçok Tavşanlılı bu doktorların adlarını bir hamlede ifade edemez ama,çok şükür ben iyi-kötü hepsini az-çok tanıma mutluluğu yaşayanlardanım. Kimisi vefat edip,ebediyete göçtüler. Kimisi Tavşanlı’da ve Tavşanlı dışında çalıştılar. Kimisi emekli olup köşesine çekildi.Eğer bir Tavşanlılı olarak Op. Dr. Hüseyin Sekban’ı, Dr. Sami Nizamoğlu’nu, Op. Dr. Zeki Atsız’ı, Op. Dr. Ünal Ünalan’ı, Op. Dr.Haydar Gül’ü, Dr. Ali Akarslan’ı, Dr. Mehmet Rodoplu’yu, Dr. Muzaffer Akyel’i, Uzm. Dr. Hasan Andaçoğlu’nu, Uzm. Dr. A. Kadir Öztimuru, Op. Dr. Fevzi Akın’ı, Uzm. Dr. Hasan Andaçoğlu’nu, Uzm. Dr. Sabahattin Altıntaş’ı, Op. Dr. Turgut Altay’ı, Uzm. Dr. Lütfü Usluer’i, Uzm. Dr. Orhan Bilgiç’i, Uzm. Dr. Kemal Asan’ı, Uzm. Dr.Hasan Sözer’i, Op. Dr. Muzaffer Özoğuş’u,Op. Dr. Katırcı’yı, Dr. A. Kadir Kiraz’ı,Dr. Gönül Barutçu’yu, Dr. Remzi Gökmen’i, Uzm. Dr. Atalay Yıldırım’ı, Op. Dr. Galip Erol’u, Uzm. Dr. Ali Özenci’yi, Op. Dr. Cavit İmer’i, Op. Dr. Naci Kıpçak’ı, Uzm. Dr. Mustafa Ulusoy’u, Uzm. Dr. Suna Soran’ı, unutursak, yine diş tabiplerimiz; Halenir Çiçek7i, Yavuz Çiçek’i, Muzaffer Eröz’ü,İsmail Sezer’i, Orhan Zeytinoğlu’nu unutursak ,ağız sağlığımıza kavuşmamızda ,takma diş kullananlarımız Adnan Sernikli’yi, Oğuz Sernikli’yi, ağızlarımızı yaptıkları müdahalelerle sağlığına kavuşturan diş teknisyenlerimizi hatırlamazsak buna kocaman bir vefasızlık denir. Bu arada bugüne kadar ilçemizden geçen sağlık treninin güzel yolcuları,doktorlarımızı,pratisyeninden profesörüne,diş hekimlerimizi diş teknisyenlerine kadar hayattalarsa saygıyle ,aramızan ayrılmışlarsa rahmetle anıyoruz. Tıp Bayramı kutlu olsun. Ama bu 14 Mart Tıp Bayramı’nın doktorlarımızın,sağlık çalışanlarımızın hizmet yolunda sorunlarının asgariye indirilmesine vesile olmasını diliyorum. Sağlık Ailemizin sorunlarını en iyi bilen mutlaka sayın Sağlık Bakınımız sayın FahrettinKoca’dan başkası olamaz. İp nasıl çarığı ,çarık ta ayağı sıkıyorsa netice itibariyle bütün gözler bu günde sayın Sağlık Bakanımızda olacaktırAma şu gerçeği dışarıdan bizler de görebiliyoruz, Doktor ve hemşire sayımızı yetersiz. Sağlık Ordusu ne kadar güçlü olursa Türk Toplumu da o denli güçlü ve sağlıklı olacaktır. Bugün milad olmalıdır. Sağlıkçılarımızın tüm sorunları masaya yatırılmalıdır. Yapılabildiğince iyileştirmeler yapılmalıdır.
Tavşanlı’da bir süre önce hizmete kapatılan,Doç. Dr. Mustafa Kalemli Sağlık Ocağı yeniden en çabuk şekilde halkımızın,Yeni Mahallemizin hizmetine sunulmalıdır. Tavşanlı’nın gururu Devlet Hastanemiz doktorundan hemşiresine,ebesinden sağlık çalışanlarına kadar yeniden eski görkemli günlerine geri dönrmelidir.