10 Ocak 2021 - Pazar
Bu haftaki yazılarım
Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 16 dk.
1377 okunma
Bülent Alpagut
- 05062218413 KÜTAHYA’DA BİR İLK DAHA YAŞANMALI RESMİ DAİRELERDE
KURUM V E KURULUŞLARDA DA ÇİNİYE
YER VERİLMELİDİR
Madem ki Kütahya çinide ülkemizin tek iddialı ilidir;öyleyse il genelinde tüm resmi dairelerinde,ilk ve orta dereceli okullarında,tesislerinde,ofislerinde,banka şubelerinde,otogar,gar gibi genel yerlerinde,çeşitli kurum ve kuruluşlarında ,stadyumlarında,spor salonlarında,kaplıcalarında,camilerinde,spor kulüplerinde,çeşmelerinde,müze ve kütüphanelerinde,lokanta,kıraathane ve kahvelerinde,genel tuvaletlerinde,bekleme noktalarında ve abartıyorum her adımda,noktada çiniye yer vermelidir.
Son defa Polis Derneğinin bulunduğu binanın duvarlarına Kütahya Çinisi döşeten yetkilileri kutlamak istiyorum. Türkiye genelinde 43 şubesi bulunan POLEMDER Kütahya Şubesi Başkanı Mustafa Nazlıpınar üzerine düşeni yapmış bile. Darısı başkalarının olsun.
Bugün dünya genelinde, nerede bir pınar,cami,mesire yeri,kaplıca varsa bunların hepsinde Kütahya’nın mührü,Kütahyalı çini ustalarının,emekçilerinin damgası vardır.Kütahya çinisiyle ve porseleniyle de bir dünya markasıdır. Bunu kimse görmezden gelemez. Çinilerin üzerinde çini ustalarının,çalışanlarının el emeği,göz nuru vardır. Aldığım duyumlara göre emekli polisimizin evi,dernek binasında artık ALTIN ÇİNİ Fabrikası’nın ürünleri ebedileştirilmiş. İyilik timsali,özverili ve cömert insan iş insanı Mustafa Kıratlı Bey’in şahsında tüm camiayı gönülden kutluyorum Bir dernek binasına verilen katkı kanımca büyük bir jesttir.
Allah var samimiyetle söylemek isterim; Kütahya’da en azından bir camimizin giriş kapısının bir yanına Kütahya Çinisiyle bir “ Veda Hutbesi” yakışacaktır. Bunu biraz daha açarsak Kütahya İli’nin tüm ilçelerinde en az birer camide çini ile giriş kapılarına bir “ Veda Hutbesi” cuk oturacaktır. Ama önemli olan söylemek,ifade etmek, arzulamak değildir. Önemli olan icraattır.
Sabırsızlıkla bekleyeceğim. Bakarsınız naçiz önerim kabul görür…..
“”””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””
BİZİM KUŞAK KIRMIZI ETİN ALTIN DEVRİNİ GÖRDÜ
Tavşanlı’da bugün yaşları 50-80 arası olanlar kırmızı etin altın devrini yaşayanlardır. Bugün artık evlerde yapılmıyor; Düğünlerde artık ikramlar arasında yer alan , üzerinde her biri zeytin büyüklüğünde kırmızı et ile taçlandırılmış pilavlar tüketiliyor. Herkes önüne gelenle yetiniyor. Halbuki eskilerde öyle miydi? Özellikle evlerde verilen düğün yemeklerinde kırmızı et,her biri elma-ayva büyüklüğünde geniş tepsilerde sunulurdu. Bunlardan bir parçasını alır,ekmek dilimimiz üzerine koyar ve yerdik. Yeter de artardı bile. Ardından bir tepsi içinde yüksekliği 25-30 cm olan pilav gelirdi. Bir küçük kubbeyi andırırdı. Sofraya dizilen 12-15 arasında davetli bu pilava kaşık atardı. Bir de iddia yapılırdı. “ Kim önce pilav tepeciğini devirecek?” denir,kısa sürede pilav tepeciği bir tarafa yıkılırdı.
O,evde içi ceviz yükü evde hazırlanan baklavalar bir harikaydı. İki taneden fazlasını yiyen olmazdı.
Bazen Yeniçerilerin yediği üzüm hoşafını kaşıklardık. Hoşaf kabının dibinde kalan üzüm suyunu daha sonra biri alır,lıkır lıkır içerdi. Ardından yemek duası yapılır,şükredilirdi.
Yıllar içinde kırmızı et elini eteğini düğün sofralarından çekti. O iri parçalı kırmızı etler anılarda ve fotoğraflarda kaldı. Artık o ünlü düğün yemeklerini hazırlayan bayanlar da yok. Biz bir tencere yemeğin hakkını veremezken onlar kazan kazan yemekleri büyük bir ustalıkla hazırlarlardı.
Bir düğündeyim; Kütahya7dan Azot Fabrikası çalışanlarından birkaç mühendis te düğün yemeğindeydi. Tertemiz kıyafetleri,ütülü pantolonları ile yer sofrasına,çapı iki metreye yakın geniş sininin etrafında yerlerini almışlardı. O ünlü,yumruk büyüklüğündeki nefis kırmızı et tepsisi geldiğinde ete bakıyorlardı. Ben atik davranıp bir hamlede büyük bir kırmızı et parçasını alıp ekmek dilimimin üzerine yerleştirmiştim bile. Baktım hala bakıyorlar,yavaşca yanımdaki konuk mühendise acele etmesini ,yoksa biraz daha geç kalırsa tepside kırmızı etin kırıntısının kalmayacağını hatırlatmıştım. Ceketini çıkarmış,manşetli gömleğinin manşetlerini çıkarmış,gömleğinin kollarını sıyırdıktan sonra tepsiye dalmıştı. Yemek sonrasında yavaşça kulağıma eğilerek teşekkür etmişti. Benimkisi tecrübeydi. Çünkü sona kalan dona kalıyordu.
Tavşanlı’da bir zamanlar kasaplar vardı. Kasap dükkanlarının sadece içi,vitrinleri değil,dışı da kesilmiş büyükbaş ve küçükbaşlarla dolu olurdu. Bir zamanlar Tavşanlı’da kırmızı et yiyenler vardı. Erkeç etini alıp güveç fırınlarına götürenler vardı. Güveç fırınları vardı. Önünde kuyruklar oluşurdu. Güveç üreticileri Tavşanlı’ya toprak güveç üretmekte zorlanırdı. Açkarınların Halil, Açkarınların Mehmet, kasap Ramazan, Kasap Ellez Halil, Ellez Mustafa,Kasap Ferit, kasap Ellezlerin kel Mehmet,kasap Mehmet Ali, kasap Elylezlerin kel Ahmet, kasap Halit,kasap Hüsnü, kasap Sabri, Dolma Ahmet, kasap Yusuf,Kel Alilerin Mustafa,kasap Nuri, Kasap Sıtkı Ekiz, kasap Çukurköylü İrfan, kasap İbrahim, kasap Fahrettin,kasap Necmettinkasap Oydaslı,kasap Ali İhsan Derin, kasap Ali İhsan Coşkun, kasap Bakımsız Mustafa ve geçtiğimiz günlerde harç bitti yapı paydos diyen kasap Süleyman Alyüz’ün az mı etlerini tüketmedik?
Moymul Mahallesi’nde çarşıiçi kahvelere omzunda koca bir erkeçle giren Yörük kasap ta unutulmamıştır.
Tavşanlı’da etin girmediği ev yoktu. Karınca kararınca hrkes bir miktar kırmızı eti evine götürmüştür. Bugün bir elin beş parmağı kadar kasap,yine o kadar kırmızı et tüketen kaldı. Esk çamlar bardak oldu misali ne eski kasap,ne eski et tüketen ne de kırmız etin birkaçı dışında güveçci kalmadı. En son güveç ustası Saim Akkoç’u yitirdik.
Bir gün gelecek,Tavşanlı’da anneler çocuklarını uyuturken içinde kırmızı etin geçtiği tekerlemeler söyleyebilir. Dört kişinin bir oğlağı yediği günleri bir daha görmek mümkün olmayacaktır.
M U C İ Z E
Mucize,insanları hayran bırakan ,tabiat(doğa) üstü sayılan olay,tansık anlamında bir sözcüktür. Yine,birilerine göre, insan aklının alamayacağı olaydır Olağanüstü,şaşırtıcı her şey mucize olarak yorumlanır Toplumda,olağanüstü bir olay yaratmak,her zaman heyecan uyandırmıştır. Bu arada,umulmayan,beklenmeyen bir biçimde gelişen her şey mucize kabilinden değerlendirilmiştir.
Kütahya,merkez ilçe dahil 13 ilçeye sahiptir. Bu ilçelerde çeşitli konularda,alanlarda mucize yaratanlar olmuştur. Örneğin yıllar öncesinde Şeyh Murat Gazi’nin nohutu işlemesi, leblebiyi bulması zamanında mucize olarak kabul edilmiştir. Çünkü insan nohutu binlerce yıldır hep yemeklik olarak değerlendirmiştir. Aşurede kullanmıştır.Leblebi tozu,leblebinin öğütülmesi sonucu oluşur.Leblebi unu,son birkaç yıldır o da sadece Tavşanlı’da kurabiyeye dönüşmüştür. Leblebinin patentinin Tavşanlı’da olduğunu biliyorum. Ama leblebi kurabiyesi için böyle bir patentin olup olmadığını şu an bilmiyorum. Ama mantıken nohutu leblebiye dönüştürenler nasıl patent hakkına sahip olmuşlarsa leblebi kurabiyesi üretenlerin de aynı haklara sahip olduğu düşünülebilir.Yani kısacası Şeyh Murat Gazi,Tavşanlı’da makamı,İstanbul’da mezarı bulunan zat mucize yaratmıştır.
Çini,duvarları kaplayıp süslemek için kullanılan,bir yüzü sırlı ve genellikle çiçek motifleriyle bezeli pişmiş,balçık levha,fayanstır.Çini bugün birçok alanda kullanılmaktadır. Çini,beraberinde, çini döşemeciliğini de geliştirmiştir. Çini ile çini yapan veya satan kimseler,çiniciler doğmuştur. Çini yapma sanatı Türklerde 12.yüzyıl başlarından bugüne vardır. Öyleyse çini toprağın bir versiyonudur. Porselen,kaolinden yapılma ,beyaz,sert ve yarı saydam çömlek hamurudur. Çanak ve çömleklerin bir kısmı bu hamurdan yapılır. Porselen,porselen yapan veya satan bir sınıf,bir meslek dalı yaratmıştır. Yani kısacası,çini ve porseleni bulanlar bir mucizeye imza atmışlardır.Güral Ailesi bu mucizenin önemli bir parçasıdır.
Bez,tahta,kağıt,deri gibi maddeler üzerine yapılmış yağlı boya ,sulu boya,pastel veya kara kalem resimlere ,tablo diyoruz. Rengarenk boyaları,kaliteli bir fırça yardımıyla bez,tahta,kağıt ve deri üzerinde kullanarak göze hoş gelen eserler yaratan ressamlar da yerine göre mucizeler yaratırlar. İşte rahmetli Ahmet Yakupoğlu,işte rahmetli Abdullah Taktak. Yeşilin 8 tonunu tablolarında bir gergef gibi işleyen hemşehrilerimiz değil mi?
Beklenmeyen bir biçimde gelişen her şeyi mucize olarak kabul edebiliriz. Bakın bir hemşehrimiz,bir uzman doktorumuz,Tavşanlılı Doç. Dr. Mustafa Kalemli önce bir baştabip,sonra bir milletvekili,daha sonra Çalışma, Sağlık, iki kez İçişleri,Orman Bakanı ,daha sonra da TBMM Başkanı olmadı mı? Böyle bir mucizeyi bir daha görebilecek miyiz? Sanmıyorum.
Önce bir müessese takımı,sonra Türkiye 3. Milli Ligi,akabinde Türkiye 2. Milli Ligi, ardından Türkiye 1.Milli Ligi’ne yükselmiş Linyitspor gibi bir başka futbol takımımız var mı?
Mehmet Tunçbilek linyiti Kütahya- Tavşanlı’da tesadüfen de olsa bulan hemşehrimiz değil mi?Gerek sayın Kalemli’nin,gerek Linyitspor’un, gerekse Mehmet Tunçbilek’in başarıları toplumda olay yaratmadı mı?Kitleleri heyecanlandırmadı mı?
“”””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””
OKYANUSLARDA 20 MİLYON TON ALTIN BULUNDUĞUNU
SÖYLEYENLER GİTSİNLER ALTINI ORADA ARASINLAR
Deniliyor ki; Okyanuslarda 20 milyon ton altın var. Bunu nasıl tespt ettiklerini bilemem. Doğruysa hiç vakit geçirmeden altın arayanlar okyanuslara gitsinler. Altın arayacağız diye cennet ormanlar,tarım alanlarnı katlediyorlar. Dünyanın düzenini bozuyorlar. Bakın yine yapılan tespitlere göre bir dönüm çam ormanı 4 ton tozu emiyormuş. Şimdi anladınız mı Seyitömer ve Tunçbilek Termik Santralları’nın daha tehlikeli olmasını neler engelliyormuş?Ne baca filtreleri,ne kaliteli kömür yakılması tehlikeyi önleyemiyor. Yine de Allah’ın bizlere lutfu cennet ormanlar önlüyormuş.
Ben yine de gerek Kütahya Seyitömer Termik Santralı’nın ne de Tavşanlı Tunçbilek Termik Santralı’nın doğayı kirletmeyi sürdüreceğine inanıyorum. Odun sobasının boruları bile zaman içinde kurum bağlıyor. Bu filtre iyileştirme çalışmaları sonrası yeniden faaliyete geçmesi beklenen termik santrallar sorun olmayacak mı sanıyorsunuz?
Kütahyalı yatsın kalksın Allah’a dua etsin. Eğer il bazında 50-55 orman varlığı olmasaydı Kütahyalı nüfusunun büyük bölümünü kaybedebilirdi. Her şey para değil. Batsın termik santrallardan gelecek faydalar. Eğer devlet bu santralların işe yaradığını görseydi elden çıkarır mıydı?Termik Santral konusu artık dünyada gündemden düşme yolunda.Çünkü dünya başka enerji kaynaklarının peşine düştü. Bu santralların ne denli zararlı birer enerji üreteni olduğunu öğrendi.
Gerek Tunçbilek,gerekse Seyitömer Termik Santralları Kütahya’nın kanayan yarası olarak kalmayı sürdürecektir. Birkaç yüz kişinin ekmek kapısı olan bu doğa ,hayvan ve insan düşmanı santrallar belki ülkenin yüce menfaatları çerçevesinde bugüne kadar ülkenin enterkonekte sistemine katkı vermişlerdir. Ama getirdikleri yanında götürdükleri daha çoktur. Bugün iddia ediyorum son yaşanan Koronavirüs salgınında ölenlerden çok Tavşanlı Mezarlıkları’nda dolayısıyle Kütahya ili’nde vefat edenlerin sayısı bir haylidir. Çünkü bu iki termik santral havaya saldığı kanserojen küllerle birçok hemşehrimizin kanına girmiştir. Birçok çocuğu hem yetim hem öksüz ,birçok kadını eşsiz bırakmıştır.
Bu santrallardan gelecek fayda Allah’tan gelsin. Her iki termik santral kapandığında rızkımızın kesilmesi diye bir durum söz konusu olamaz. Allah herkese rızkını veriyor. Vermeye de devam edecektir.
Şimdi birileri Kütahya’nın kapısını çalabilir. Altın arayacağını söyleyebilir.Sokmayın bu insanları Kütahya’ya.Çünkü onlar iyi bilinmektedir ki arkalarında bir enkaz bırakıp gideceklerdir. Kütahya Cennet ormanlarını bu insanlara açmamalıdır. Yoksa Allah’ın lanetine uğrayacağımız unutulmamalıdır . Kimin ormanlarını,verimli alanlarını,doğal mera ovalarını kimlere veriyoruz?Bunların hepsi bizim. Kütahya’nın envanterinde olanlar. Kütahyalı uyanık olmalıdır. Çünkü minareyi çalacak olanlar kılıfı mutlaka hazırlamıştır. Şu ibretlik ÇED raporlarını verenlere de büyük bir kin besliyorum. Allah’tan korkan herkes bir şeyin altına imza atarken dikkatli olmalıdır. Okyanuslara gitsinler. Ama Kütahya’nın kıyısından geçmesinler. Kütahya’da akıllı insanlar vardır.
“””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””
TAVŞANLI’NIN YETİŞTİRDİĞİ EN RÜTBELİ
POLİS
ESMERLERİN TEKİN ÖZDOĞAN’DIR
Türkiyenin 81 iline bağlı onlarca ilçede,beldede,köyde yaşamış aileleri de polis teşkilatını değerli evlatlarıyla taçlandırmıştır. Bugün itibariyle Tavşanlı tarihinde en yüksek rütbeli polis rahmetli Esmerlerin Tekin Özdoğan’dır. Kendisi benim gibi 1960 Askeri Darbesi ardından Kayseri İli’ne Yedek Subay öğretmen olarak gönderilenlerdendi. Pırıl pırıl bir Tavşanlılıydı. Boylu posluydu. Yakışıklıydı. İki öğretim yılı Kayseri7de benim gibi görev yapmış ve Tavşanlı’ya dönmüştü. Mütevazi bir ailenin bireyiydi. Rahmetl Esmer M. Ali kendisiyle gurur duyardı. Ben ve bazı arkadaşlarımöğretmenliği seçmiştik. O,bir ara kayboldu. Baktık polis olmuş. Ankara’dan zaman zaman sesini duyardım. O zamanlar cep telefonu da yoktu. Herkesin evinde,iş yerinde dijital telefonlar bulunuyordu. En son Keçiören’de olduğu zaman konuşmuştuk. Uzun süre birbirimizi aramadık. Nihayet geçtiğimiz aylarda değerli arkadaşım o da bir polis,teşkilatın çeşitli kademelerinde emeği var Halis Kahraman’dan haberini almıştım. Vefat etmiş. Mekanı Cennet olsun. Bir ara Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal bölümündeydi. Kriminalistik asistanıydı. Daha sonra Emniyet Müdürü olmuş. Benim arşivimde bu kadarcık bir bilgi var. Evliydi ve belki çocukları da vardı….Bu yazımı niçin yazdım? Tavşanlı’da aile bireyleri polis olanlar var. Örneğin sevgili Halis Kahraman uzun yıllar Tavşanlı DDY Gar’ında( o zamanlar istasyondu) Recep Kahraman’ın oğlu rütbe olarak belirtmiyorum emekli polis ve gazeteci araştırmacı yazardır. Sürekli haberleşiriz. Tavşanlı’da Akseven Sokak’ta değerli komşum Boyacı İbrahim’in oğlu,GLİ emeklisi Abdulah Nuri Ünal’ın oğlu Bülent Ünal hemen yanı başımızda Harmanck’ta polis. Moymullu kardeşim Mustafa Yörük keza polis.Güzelyurt Mahallesi( Seliköy) iki polis yetiştirmiş. Birisi Kadir Girgin ,diğeri Kıbrıs Barış Harekatı sırasında oğlu şehit düşen polis Abdullah. Moymullu polisler arasında Cevdet Ünal,Hüseyin Şentürk ve Ali Fuat ta var.Tavşanlılının eniştesi emekli polis ki teşkilatın çeşitli kademelerinde çalıştı ve emekli oldu Orhan Kalpaksız da sevilen polis kardeşlerimizden. Tavşanlı’nın 88 köyünde nice polislerimiz var
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları