Neler kutladık ?
Bülent Alpagut
- 05062218413 21 MAYIS DÜNYA SÜT GÜNÜ OLARAK
KUTLANDI
21 Mayıs günü tüm dünyada “Süt günü “ olarak kutlandı. Bu gün beni bir hayli gerilere götürdü. 1962-1972 yılları arasında ilçeye bağlı Derecik Köyü( merkeze 6 km uzaklıkta) İlkokulunda müdür yetkili öğretmendim. 100’den biraz eksik öğrencim vardı. Bu öğrenciler” Birleştirilmiş Sınıf öğrencileri) idi. ilk yıllarda okulun tabiri caizse hem müdürü,hem öğretmeni, hem hizmetlisi ,hem de beslenme görevlisiydim. Müdür yetkili olduğum için öğretmenlerden birkaç lira fazla alıyordum.Müdür odasında bulunması gerekenler vardı. İki derslik vardı ama tek olduğum için diğer dersliği başka amaçlar için değerlendiriyordum. Bir dersliğe de 5 sınıfın öğrencisini dolduruyordum. O yıllarda okullarda beslenme eğitimi de veriliyordu. Bu nedenle kap-kacak,bardak,süt kazanı,kepçe vb’larını koymak için bir küçük oda vardı.Bu oda lojmanımın bir odasıydı. Bir oda zaten benim için yeterliydi. Öğrencilerime ,beslenme eğitimi verirken önce evlerinden getirdikleri ekmek dilimlerine Amerikan tereyağını bizzat sürüyordum. Sonra da bazı öğrencilerimle birlikte yine Amerikan süttozu’ndan ürettiğimiz sütü dağıtıyorduk. O yıllarda(1962-1972 yılları arasında) Beslenme Müfettişleri,görevlileri de sık sık okula uğrar,çalışmaları izlerlerdi..Süttozundan süt üretmesini iyi öğrenmiştim. Ama öğrencilerimin ürettiğim sütten pek hoşlanmadıklarının farkındaydım .Samimiyetle,bana bu sütü içmeyeceklerini belirtenleri hoş karşılar,sütü okul bahçesinin uygun bir yerine dökebileceklerini söylerdim.Bir ara köyde bu süttozunun domuz sütünden üretildiği şayiası çıkmasın mı? Bu şayia içenleri de içmez hale getirmişti.Eh! haklı da sayılmazlardı? Çünkü mis gibi koyun,keçi,inek,manda sütüne alışmış çocuklara kolay kolay süttozundan üretilen sütü içiremezsiniz.
Gün geldi,öğrencilerimin bu süttozundan üretilen süte itirazları arttı. Aile baskısı da vardı. Bir şeyler yapmam gerekti. Satsan satamazsın, birilerine versen veremezsin. En doğrusu uygun bir mahalle dökmekti. Ama bunu peyderpey yapmak gerekiyordu. Dikkat çekmemek önemliydi. Okulun biraz ilerisinde bir kuru dere yatağı vardı.Bu dere yatağı kış aylarında küçük bir dereye dönüşürdü. Yaz aylarında kururdu. Süttozlarını buraya dökmem en güzeliydi. Ama ne oldu? Bu kuru dere yatağına dökülen süttozlarını yiyen köpeklerin ağzı burnu bembeyaz oluyordu. Hele hele bir yetkili görse neler olurdu?.Aklıma gelen başıma geldi. Bir gün teftiş geçiriyordum.Merhum,hemşehrimiz Tepecikli Ali Doğansoy teftişe gelmesin mi? Okul çevresinde dolaşan sokak köpeklerinin ağızlarının burunlarının bembeyaz oluşu onun da dikkatini çekmiş olmalı bana:” Bülent Bey, bu ne hal?” demesin mi? Ben aslında iyi bir senarist sayılırım. Bu soruyu ustaca ve akıllıca yanıtlamam gerekiyordu. Kendisine,anında, yakında bir un değirmeni olduğunu,bu sokak hayvanlarının bu değirmeni yakınlarında dolaştıklarını,büyük bir olasılıkla bu değirmen dışında atılan kepek ve un artıklarını yedikleri için ağız ve burunlarının beyaz olduğunu söylemiştim.Yemiş miydi? Bilmiyorum. Ama üstüne gitmemişti.
Biz sütü seven bir aileydik. Merhum babam,vefat ettiği, 1981 yılı Aralık ayının başına kadar sürekli geceleri yatmadan bir bardak süt içmiştir. Merhum annem bizlere sık sık muhallebi,sütlaç yapardı. Merhum babamın sürekli süt aldığı yerler olurdu. Son yıllarda kaybettiğimiz merhum arkadaşım Üftadedeler’in Doğan’ın beslediği ineklerin sütünü aldık. Bu sütü bizzat merhum babam giderek kendi alır getirirdi. Hasmiller’e , Bulgurlar’a, Keçiler’e, Curamanlar’a, Göcenler’e komşuyken sütümüzü sürekli komşumuz Saraçlar’ın Seniye yenge’den alırdık. Mis gibi koyun sütüydü. Merhum babam avukat olduğu için müvekkillerinden de zaman içinde süt almıştır.
Tavşanlı Halkı uzun yıllar Moymul Ovası ve Karakova’nın doğal çayırlarında beslenen büyükbaşların sütleriyle beslenmiştir. Hele hele Moymullu bayanlar , kaliteli inek ve manda sütünden ürettikleri nefis süzme yoğurtlarını pazarlamışlar,ev ekonomilerine katkı vermişlerdir. Bugün ilçeye bağlı Tepecik Beldesi’nde sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri manda sütü üretilmekte,hatta bu sütten kaymak,yoğurt,peynir dışında MANDO Adlı dondurma da yapılmaktadır. Tavşanlı’da halen Türkiye’nin en gelişmiş,modern,AB Standartlarında iş insanı Süleyman Yılmaz’a ait tesislerde büyük miktarda süt üretimi gerçekleştirilmektedir. Bu tesiste,elektrik üretimi yapılmakta,hayvan dışkıları organik gübreye dönüştürülmektedir.
Tavşanlı Halkı manda sütünden üretilen karbeyazı topak manda tereyağlarını çok sever. Kilosu 200 liraya kadar alıcı bulan bu tereyağı her yerde kullanılır. Kaymak konusunda kimse Tepecik Beldesi üreticilerinin eline su dökemez. Aslında Tavşanlı,zengin bitki topluluğuna sahip bir ilçedir. Hayvancılığın gelecek yıllarda daha da yaygınlaşmasına muhakkak nazarıyla bakılmaktadır.Doğal mera olan alanların ise titizlikle korunmasına dikkat edilmektedir. Birçok yetkilinin.”Tavşanlı isterse Kütahya’nın süt ürünleri için büyük bir potansiyel oluşturmaktadır. “ sözleri doğrudur. Eğer keçi ırkı bugüne kadar korunabilseydi Kılkeçisi , yanlış bir görüşle,”orman düşmanı , hain,zararlı” olarak ilan edilmeseydi, infazı cihetine gidilmeseydi ,Keçi sütü bile Tavşanlı için büyük bir gelir kapısı olabilirdi.
İlgili birimlerimizin süt üretimi konusunda daha aktif olmaları halinde Tavşanlı bir süt merkezi de olabilecektir. Komşu Emet İlçesi’nde faaliyete geçtiğini tahmin ettiğim keçi sütünden peynir üretim tesisleri ise şimdiden bütün dikkatleri üzerinde toplamıştır. Bana kalırsa göçer kardeşlerimiz Yörükler’in tekrar kılkeçisi beslemelerine zemin hazırlanmalı, özendirilmelidir.
Türkiye’de süt üretenler teşvik edilmeli,ödüllendırilmeli ,desteklenmelidir. Uzmanlar anne sütüyle beslenen bebeklerin daha sağlıklı ve daha mutlu olduğunu söylüyor. İlerleyen yaşlarda da süt ve süt ürünlerini doğru biçimde kullanan kişilerin daha sağlıklı yaşadıklarını da ekliyorlar.Yaşamımızdan sütü kesinlikle eksik etmemeliyiz.
5 HAZİRAN “DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ” OLARAK KUTLANDI
Çevre Günü denilince aklıma Uzayda Dünya’dan başka yaşanabilir bir gezegen olmadığını düşünürüm.Dolayısıyle bizim de yaşamak için Dünya’dan başka seçeneğimiz olmadığı gerçeğiyle yüz yüze kalırım. Peki bize halk tabiriyle kız oğlan kız(bakire) olarak sunulan Dünya’yı ne duruma getirdiğimizin farkında mıyız? Yüce Yaradan bu Dünya’yı kısa sürede yarattı. Önce suyu ve havayı,sonra bitkileri daha sonra da börtü-böcek,karada,havada,suda yaşayan canlıları,daha sonra da insanı yarattı. İnsanlara ve hayvanlara pırıl pırıl bir Dünya emanet etti. Sayısını sadece Allah’ın bildiği yıllar içinde insanoğlu bakın Dünya’yı ne hale getirdi? İnsanların aklı yeni başına gelmiş olmalı; Birkaç yıldır Haziran Ayı’nın bir gününü” Dünya Çevre Günü” olarak kutluyor.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok; Birkaç yıl önce, 20.01. 2020 tarihinde kaybettiğimiz büyük ağaçsever,botanikçi,ağaç müzesi sahibi,Erozyon Dede Hayrettin Karaca’yı , bu değerli insanı,cennetmekan Karaca’yı , Tavşanlı’nın Fahri Hemşehrisi yapan ,Tavşanlı’nın Tema Gönüllü Temsilcisi, Dünya Dendroloji Derneği Üyesi,merhum Belediye başkanlarımızdan 11 Haziran 2012 tarihinde yitirdiğimiz Fevzi Coşgun’u, Ağaçların Piri olarak kabul edilen merhum Veysel Karani’yi, “ Yaş kesenin başını keserim” diyen Yeşil dostu ,Tabiat aşığı, Fatih Sultan Mehmet Han’ı, ülkemiz ormanlarını canla başla koruyan Orman Köylüleri’ni, orman yangınlarına göğsünü siper eden,gerektiğinde şehit ve gazi olan Orman Teşkilatımızın vefakar,cefakar güzel insanlarını,Orman yangınlarına müdahale eden yangın söndürme uçaklarının ve helikopterlerinin pilotlarını,yangın söndürme örgütlerimizin fedakar çalışanlarını düşünmeden edemedim.
Çevre ;Bir şeyin etrafını sınırlayan kapalı çizgidir. Yakın olan yerler,etraf,civar,yakında yaşayan kimseler,muhit, alem,canlıların içinde yaşadıkları tabii ortamdır. Çevre,insan faaliyetleri(hayvan faaliyetleri de bir nebze etkilidir), sonunda tabii(doğal) dengeyi bozar. Alışılmış,kullanım şekillerinin terk edilmesi de aynı şeydir.
Bugün,dünyamızda çevre bilimiyle uğraşan çevre kirlenmesinin sebeplerini ve çözümlerini araştıran kimselere, ekolojistlere çevre bilimci diyoruz. Canlıların içinde bulunduğu toprak, su ve hava gibi tabii çevre birleşenlerinin insan faaliyetleri sonucu değişimini ve değişen bu birleşenlerin tabii (doğal) haline döndürülmesi metotlarını inceleyen bilim dalı ise ekolojidir. Bugün ülkemizde TEMA tek başına büyük bir görev ifa etmektedir. Binlerce TEMA Gönüllüsü ülkemiz için bulunmaz bir fırsattır. Çevre dostu dostlarım,Tavşanlı Tema Gönüllüsü Adnan Yazıcı’ya,değerli meslektaşım İngilizce öğretmeni Şevki Eser’e özellikle teşekkür ediyorum.
Tavşanlı’da çevreci olarak bilinen,bu işi amatörce ifa edenler de var. Bunların bir bölümü bugün hayatta değiller. Örneğin; Atatürk İlkokulu’nun değerli müdürlerinden merhum Veli Korkmaz, Üç Eylül İlkokulu’nun değerli müdürlerinden merhum Abdullah Avcı , bunlardandı. Merhum öğretmen Yücel Uğurlu,teftişe gelen ilköğretim müfettişine Arslanbey İlkokulu Bahçesi’ni gezdirirken ağaçlar hakkında öyle şeyler söylemişti ki,ilköğretim müfettişi kendisine :”Hocam senden iyi bir orman mühendisi,bir ziraatçı olurdu” demişti .Rahmetli bunu her zaman anlatırdı ve tebessüm ederdim. Bu meslektaşlarımın hepsi , çevre meseleleriyle uğraşmıştı. Tabii (doğal) çevrenin ,en azından okullarının etrafındaki alanların yeşillenmesinde etkili olmuşlardı. Halen Tavşanlı Belediye Başkanı Şehir Planlamacısı Mustafa Güler de Ada Mesireliği’nde örnek çalışmalara imza atmıştır. Merhum Tunçbilek Beldesi Belediye Başkanı Mutahhar Temel,Çukurköy Beldesi Belediye Başkanı Nazmi Sarı da çevreci başkanlardı.
Tavşanlı Halkı’nın,özellikle piknik alanlarında en azından bir söğüt dalini kırıp,toprakla buluşturması bile taktirle karşılanacak bir davranıştır. Merhum Tavşanlı Belediye Başkanlarından Tema Gönüllü Temsilcisi, Dünya Dendroloji Derneği üyesi Fevzi Coşgun,piknik alanlarına zamanında” Nasıl bulduysan öyle bırak”levhaları astıran başkandır. Bu şekilde piknik alanlarına gelip gidenlere kibarca uyarıda bulunurdu. Piknikçiler kırda bayırda,ormanda,koruda eğlenirken farkında olmadan çevreye zarar da verirler. Ben birçok piknikçinin yiyip içtikten sonra piknik alanından ayrılırken yaktığı ateşi söndürmediğini, oturup kalktığı yerlerin yakınlarına bulaşık sularını döktüklerini,hatta def-i ihtiyaç ettiklerini iyi bilirim. Üstüne üstlük pislettikleri alanlarda seccade yayıp namaz kılanları da birçok kez görenlerdenim. Bugün çevrede şöyle bir dolaşın; neler neler göreceksiniz? Nelerle karşılaşacaksınız? Bugün yakın ve uzak çevrelerde sayısız naylon poşet,torba ,oraya buraya atılmış içecek ve içki şişeleri görmek her zaman mümkündür. Bir zamanlar Tavşanlı’nın mutena köşelerinden Göbel Kaplıcaları’nda TV Aktarıcı İstasyonu civarında piknikteyken,zamanın sayın kaymakamlarından Cevdet Ekmekçi’nin, zamanın Emniyet Müdürlerinden Ömer Çoban’ın çevre temizliği yaptığını asla unutmadım.Kendilerinden utanmış ve çok sıkılmıştım.
İnsan yemek yediği,Allah’ın nimetlerini tükettiği sofrayı kirletir mi? Çevre de bizim soframızdır. Misafir odamızdır. kabul salonumuzdur. Çevrecilere selam ve sevgilerimi sunuyorum. Burhaniye-Ören de küçük bir yolcu motoruyla Akçay’a giderken bir yabancı turistin çocuğu ile kabak çekirdeği yedikten sonra yemiş kabuklarını başka bir kağıda koyup,çantalarına aldıklarını hiç unutmadım. Denize atabilirlerdi. Çevre bilincini oluşturmak zorundayız. Bu konuda herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır. Yoksa bize sunulan bu güzel Dünya’yı çöplüğe dönüştürürüz.Buna da hakkımız yok. Çünkü inanıyorum ki çevre bu yapılanları kesinlikle affetmeyecek ve bir gün gelecek yüzümüze bir şekilde tükürecektir.