BERABERİNDE GELENLER NE OLACAK ?
BERABERİNDE GELENLER NE OLACAK
Bülent Alpagut
- 05062218413DEPREMDEN BİR YERE KADAR KORKULUR AMA
DEPREMİN BERABERİNDE GELENLER NE OLACAK ?
Benim yazımın başlığı bir yerbilimciye ait. Yerbilimci haklıdır; Çünkü depremler hangi şiddette olurlarsa olsunlar netice itibariyle arkalarında ölüler,yaralılar,yıkılmış binalar,yarılmış yollar,bozulmuş altyapı tesisleri,çaresiz insanlar bırakırlar.
Ama depremlerin ardından gelen tehlikeleri kimse göz ardı etmemelidir. Depremlerin ardından halkın normal hayatlarında tükettikleri içme ve kullanma suları kirlenir. Hemen hemen aynı güzergahta döşeli kanalizasyon şebekesiyle içme suyu şebekesi birbirine karışır. Sular mikrop ve bakterilerle kirlenir. Bu suları içmek için kaynatmak zorunda kalırsınız.Kirli ve mikroplu sular beraberinde Kolera hastalığını getirir. Kolera ise çok sayıda kurtulan insanı olduğu gibi ,sağlıklı olanları da alır götürür.Bundan böyle deprem bölgelerine elimizden geldiğince önce temiz su,ekmek,ilaç,çadır gönderme yoluna gitmeliyiz. Ama bu defa sobanız, ısıtma araç ve gereçleriniz yoktur. Mecburen temiz suya ihtiyacınız olduğu için, Pet şişelerde,damacanalarda sunulan sulara yönelirsiniz. Bunları da her istediğinizde bulamazsınız .Su yoksa bulaşık ta yıkayamazsınız. Namaz kılmaya kalksanız teyemmüm etmek zorundasınız. Boy abdesti alamayacağınız ise kokmaya başlarsanız. Tuvalet ihtiyacını gidermek için de suya gereksinimi olduğundan bunu tuvalet kağıtlarıyle yapmaya başlarsınız. Her zaman olduğu gibi çöpleriniz alınamayacağı için çöplerinizi oraya buraya atmak veya bırakmak zorunda kalırsınız. Çöpler tepecikler oluşturur. Haşarat ve kemirgenler ortaya çıkar. Sinek ve sivrisinekler ayrı,fareler ayrı birer tehdit oluşturmaya başlar.Sayın Meral Akşener’in dediği gibi çöplerimizin üzerine en azından kireç tozu atmalıyız. Çöplerimizi ilaçlamalıyız. Yaşadığımız Pandemi döneminde olduğu gibi hijyen ürünlerini sıkça kullanmalıyız. İç çamaşırlarınız yeteri kadar yoksa,bunları yıkamanız söz konusu değilse bu defa satın alma yoluna gidersiniz. Bu da mümkün olmayınca uzun süre giyilenler,kirlenir. Uyuz hastalığı çıkar. Kızamık kapınızı çalar.
Evlerinizi,dairelerinizi, işyerlerinizi kaybettiğiniz için çadır peşine düşersiniz. Böyle zamanlarda çadır bulmak Aslanın pençesinden avını almaya benzer. Depremnlerin ardından bir başka tehlike de yağma,talandır. Birçok hırsız deprem olan yerlere,bölgelere adeta akın eder. Bazen üç kişiden biri hırsız ve uğursuzdur. Deprem sonrasında insanoğlu tecavüzü unuttuğu için tecavüz olayları bir süre askıya alınır. İnsanlar birbirlerini öldürmeyi bir süreliğine durdururlar. Ceza ve infaz kurumlarında yatanlar depremleri fırsat bilerek kaçma yollarını ararlar. Deprem alanlarında örneğin bir kurtarma söz konusuysa birçok kendini bilmez,kötü niyetli insanlar” Cambaza bak” diyerek insanları başka yönlere yönlendirirler. Depremlerde en tehlikeli yerler sarraf dükkanları,marketlerdir. Halkın bir kısmı bir seçenek olarak varsa araçları içinde yatıp kalkmayı yeğler. Depremzedeler de doyumsuzluk ta söz konusudur.” Rabbena hep bana” zihniyeti öne çıkar. Helal-haram birbirine karışır. Zorluklar,sıkıntılar,çekilen çileler,umduğunu bulamamalar,ilgisizlikler, insanı maazallah dinden de eder.
Depremler sonrasında arzulanan dayanışma,mevcudu eşit olarak paylaşma, kederde ve sevinçte ortak olma duygusu zarar görür. Çünkü herkes bir anlamda kendi cehennemini ,kendi sevincini yaşar hale gelir. Depremlerde ilk akla gelenler müteahhitlerdir. Depremler mal sahibi ile kiracıyı aynı yere getirir. Mal sahibi mülkünü kaybettiği ,kiracı da kira evini yitirdiği için kendini boşlukta hisseder. Depremlerde Kanuni Sultan Süleyman Han’ın dediği gibi.” Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi”sözleri hatırlanır. Devlet baba veya devlet ana öne çıkar. Depremzede deprem sonunda devletini arar. Devletinin müşfik elini yüreğinde hisseder. Deprem bir anlamda küçük kıyamet olarak ta ifade edilebilir. Dostlar birbirlerini unutur,kendini düşünmeye başlar.
Benim hassaten sevgili halkımdan bir istirhamım olacaktır; Gelin Ramazan Ayı girmeden 70 TL OLAN FİTRELERİMİZİ DEPREMZEDELERE verelim. 80 bine yakın HACI ADAYIMIZ Hac görevini ifa etmesinler, Hac için ayırdığı meblağlarını bir kereliğine mağdur insanlarımıza ayırsınlar.
Bu yüce Yaradan tarafından da kabul görecektir. Bu şartlar muvacehesinde ben Ramazan Ayı’nın dahi bu yıl layıkıyle kutlanacağına inanmıyorum. Aç ile tok arasındaki uçurum bence en önemli faktördür. Acılar bir gün bugüne kadar olduğu gibi mutlaka giderek azalacak ve hatta unutulacaktır. Ama ateş her zaman düştüğü yeri yakmayı sürdürecektir.
Son yşanan deprem felaketi kanımca birçok kentimizi derinden etkileyecektir. Bu deprem,bizi bir süre ayağa kaldıramayacaktır. Ama bu deprem en azından bizlere ders olmalıdır. Bundan böyle devemizi kazığa bağlamalı , gerekeni yapmalıyız. Bu deprem felaketinden ders almalıyız. Kendimize hisse çıkarmalıyız.
Bu vesileyle deprem bölgelerine Hatay ve Gaziantep’e maden işçisi gönderen Türk İş Batı Anadolu Şubesi sayın Başkanı Yusuf Yaman ve arkadaşlarına teşekkür etmeyi görev biliyorum. Tunçbilek’ten giden Kamu ve Özel sektör işçilerine minnet borçluyuz. Bu çorbada bizim de bir tuzumuz oldu. KÜTAHYA her felakette olduğu gibi bu yaşanan son bölgesel boyuttaki deprem felaketine koşmuştur. Sayın valimizin şahsında tüm kurum ve kuruluşlarımızı kutluyorum.
EĞER DEPREM OLMASAYDI GAZİANTEP VE KAHRAMANMARAŞ
“GAZİ” ve “ KAHRAMAN” ÜNVANLARI İLE TAÇLANDIRILDIKLARI
GÜNLERİ KUTLAYACAKLARDI
Ne büyük talihsizliktir ki; Hem Gaziantep hem de Kahramanmaraşlılar TBMM tarafından kendilerine verilen ünvanların yıldönümlerini kutlayacaklardı. Zira; ANTEP, “ Gazi” ünvanıyla “ 8 Şubat 1921’de ,GAZİANTEP”, MARAŞ ta “ Kahraman” ünvanıyla 7 Şubat 1974’te taçlandırıldıkları günlerini coşkuyla,çeşitli etkinliklerle kutlayacaklardı. Ama maalesef kutlayamadılar. Çünkü büyük bir depremi birlikte yaşadılar.
Yeter ki son yaşanan depremle,7.6 ve 7.7 şiddetinde depremlerle sarsılan,büyük yara alan her iki büyükşehirimiz yeniden eski görkemli günlerine mutlaka yeniden geri dönecektir. Bu mutlu ve kutlu günler yeniden aynı heyecanla kutlanmaya devam edecektir.
SON YAŞANAN DEPREMDEN HİSSE ALMAK ZORUNDAYIZ
Madem ki Türkiye bir Deprem Ülkesi’dir,öyleyse her halükarda yeni yeni depremlere hazırlıklı olmalıyız. Türkiye’de hala aktif faylar vardır. Uyuyanlar da zaman zaman uyanmaktadır. Bu arada ülkemizde yıllar yıllar öncesinde lav püsküren Yanardağlar da var. Bunlar da şimdilik uyuyorlar. Hiç uzağa gitmeye gerek te yok; Uludağ bir sönmüş volkandır. Bu volkan maazallah uyansa en büyük zararı Bursa görmeyecek midir? Erciyes keza öyle; Erciyes uyansa en büyük zararı Kayseri yaşamayacak mıdır?
TBMM’de , Deprem vesilesiyle,Olağanüstü Hal” kararının oylanacağı gün bölgeden alınıp getirilen serçe parmağı kalınlığında,8 katlı binada kullanıldığı anlaşılan demir büyük bir gerçeği de gözler önüne sermiyor mu?Hiç unutmam, T.C. Devleti’nin dürüst,namuslu,içi vatan sevgisiyle dolu dolu bir C. Savcısı,bir ara Tavşanlı C. Başsavcısıydı,Cevat Barutçu,halen Kütahya’nın Tavşanlı İlçesi7ndeki ADALET Sarayı hizmet binasının inşası sırasında öğle yemeklerini ,bu Adalet Sarayı hizmet binası inşaatında çalışan işçiler,ustalar,teknik sorumlular ile yemiştir. Halen İzmir’de Bölge Adliyesi’nde C. SAVCISI OLARAK GÖREV İFA EDEN BU GÜZEL İNSAN ile gurur duymamak mümkün müdür? Bana:” Bülent Hoca! Bu bina Allah’ın izniyle 9-10 şiddetinde bir depreme dayanabilecek şekilde inşa edildi. Tavşanlı’da Allah korusun, bir deprem olduğunda en son yıkılacak binadır.” demişti. Devletin C. Savcısı neden öğle yemeklerini evinde,bir lokantada değil de bu binanın inşaatında çalışanlarla birlikte yedi ? Kendi bir inşaat mühendisi de olmadığı halde yeri geldiğinde yanlışlara “ dur” diyebilmiştir. Yapılanı yıktırmış,yeniden yapılmasını istemiştir. Ben buna tanığım.
Bu hassasiyeti kimler,nerelerde gösterebilmiştir? Sanmıyorum. Olsaydı,bugün Nasıl birçok alanda tuttuğumuzu cezalandırıp içeri alıyorsak, insanlarımıza mezar inşa eden müteahhitleri de kulaklarından tuttuğumuz gibi içeri alma zamanı değil midir? Bu müteahhitler kesinlikle cezalandırılmalıdır. Hepsinde halkımızın kan parası vardır.
ALLAH GÖSTERMESİN TAVŞANLI’DA BİR BÜYÜK DEPREM
YAŞASAK BUNA TAVŞANLILI OLARAK NE KADAR HAZIRIZ
Tavşanlı’da toplanma alanları sorun değil. En azından Moymul Ovası tüm ilçe merkezindekileri içine alabilecek büyüklüktedir. Tavşanlı’da su da sorun olamaz; Zira hiçbir yerde su olmasa konum itibariyle Tavşanlı’nın altındeki zengin su rezervi yeter de artar. Tavşanlı’da ısınma sorunu da olmaz. Tunçbilek ve havalisinde milyonlarca top Linyit rezervi tüm insanımıza yeter. Tavşanlı ve Havalisi’nde karanlık ta olmaz. Seyitömer ve Tunçbilek Termik Santralları bizim için büyük bir nimettir. Tavşanlı Halkı yıllar içinde büyük bir dayanışma örneği vermiştir. Herkes “ Bizim oğlan”,” Bizim kız” dır. Ama öneli olan malzemesi hazır olan yemeğ i yapabilmektir. Felaketler ancak iyi organizasyonlarla asgari zarar verir duruma getirilebiliyor. Hiç deprem olmayacakmış gibi davranacak,her an deprem olabilecekmiş gibi tedbirli olmak zorundayız. Bu anlattıklarımı önce il bazında,sonra bölge bazında şablon olarak kullanabiliriz. Unutmayalım ki Kütahya,Deprem kuşağındadır. Bugüne kadar biriktirdiği enerjiyi en son 28 Mart 1970 tarihinde,Gediz ve havalisinde boşaltmıştı.
Sayın valimizin Deprem bölgesinde olduğunu biliyorum. Kazasız belasız Kütahya’ya intikal ettiklerinde inanıyorum ki derhal tüm sorumluları bir araya getirecek,bir olası deprem brifinginin verilmesini sağlayacaklardır. Biz devemizi kazığa bağlayalım. Gerisi de Allah Kerim diyelim. Tedbirli olmak güzel şey. …
Friedrich Van Schiller ne güzel söylemiş:” İnsanın faziletlisi tehlike anında belli olur” Hem de öyle olmuştur; İnsanımız renk,dil,din,mezhep ayırımı gözetmeden mevki sahibisiyle okumamışıyla zengini yoksuluyla , çalışanıyla,çalışmayanıyla gönül gönüle,el ele olmuştur. “ Birimiz hepimiz,hepimiz birimiz için” Anlamlı sözü yerini bulmuştur. Atatürk bu aziz ve yüce milleti durup dururken mi övmüştür. İnşallah bu işin altından da hayırlısıyla kalkacağız. Buna olan inancım sonsuzdur.
NİSA SURESİ 148 AYET’İNİ OKUMAYANLAR VARSA OKUSUNLAR
Bunu neden söylüyorum? Bakıyorum,özellikle siyasetçilerimiz hala bu korkunç olayın ardından birbirlerini iğneliyorlar. Bunun Allah katında hoş karşılanmadığını söylemeye gerek var mı?Ayet ortada. Lütfen bir süreliğine,sırf yaşadığımız bu acı günlerin yüzü suyu hürmetine dilimize hakim olalım derim. BAKIN DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAN ÇEŞİTLİ DİLDE,İNANÇTA,DİNDE İNSAN BİZLERE YARDIM İÇİN GELDİ. Bakıyorum; Bir Yunanlı görevli bir küçük kızımızı topraktan çıktığında kucaklamış,bağrına basıyor. Japon, Koreli, Hintli, Pakistanlı, Romen, Arnavut, Makedon. Azeri, vb’sı canına dişini takıp koşturuyor,çabalıyor,bizimle gülüp,bizimle ağlıyor. Bu tablo gelecek kuşaklarca mutlaka daha iyi değerlendirilecektir. Rus, Amerikalı yan yana çalışıyor.