HELAL OLSUN
Bülent Alpagut
- 05062218413 HELAL OLSUN TAVŞANLI T.H.K ŞUBESİ ‘NE
Telefonla Tavşanlı THK’nun hayatta olan tek başkanı Hüsnü Çelik’i arıyorum.Neden hayatta kalan tek başkan?Arşivimi karıştırıyorum ve görüyorum ki bu kuruma hizmet veren başkanlardan İbrahim Tarhan(1949-1951),Emin Sıtkı Uykucuoglu(1951-1953),Mehmet Diler(1953-1958),İbrahim Çırak(1958-1960),Hüseyin Tarhan(1960-1984)Ahmet Gürsoy(1984-1993),Cemal Eker(1993-2008),Hasan Kılıçarslan(2008-2017) artık yok. Allah,2017 yılından bu yana başkanlık yapan sevgili genç iş insanımız Hüsnü Çelik’e uzun ömürler versin.
Bu arada bir noktaya temas etmeden geçemem. Çünkü kuruma yıllardır hizmet veren Nuri Duğan adlı bir hemşehrimiz var. Kurumun saymanı. Bugün sadece Tavşanlı’nın değil birkaç ilçedeki THK Şubelerinin de işlerini görüyor.
Meseleler ekip çalışmasıyle çözülür. Tavşanlı THK Şubesi başkanıyla,yönetim kurulu üyeleriyle,saymanıyla,şubeye kayıtlı üyeleriyle bir bütün halinde çalışmaktadır. Bu hep böyle olmuştur. Bugüne kadar yıllar içinde onlarca kez denetlenen şube her denetlemenin ardından yüzünün akıyla çıkmıştır. Genel merkez bunu çok iyi bilmektedir. Tavşanlı THK Şubesi THK’nun beyaz sayfalarındandır.
İnşallah Atatürk’ün bizlere armağan ettiği bu yüce kurum eski görkemli günlerini tekrar görür. Hem de görmelidir. Böyle muhteşem bir kuruluşun Kayyum ile yönetilmesi en başta bir üyesi olarak benim içimi acıtmaktadır. Bizler bu kurumun aşığı üyeleri olarak bugüne kadar elimizden geldiğince çalıştık. Bu yüce kuruma deri,fitre,zekat,teberru birçok alanda yardım topladık. Helal-ı hoş olsun. Ama bizler, büyük çabalar ve verilen emekler karşılığı topladığımız bugünün ifadesiyle milyonla ifade edilen yardımlarımızı bilinçsizce savurup saçanlara haklarımızı helal etmiyoruz. Hele hele Türkiye’nin birkaç yerinde bulunan iş hanlarından birisine sahipken bu iş hanını satan yönetime de hakkımızı asla helal etmeyeceğiz. Kurumu kendi binasında kiracı konumuna düşürenleri bizler affetmiyoruz. Onları Allah’a havale ediyoruz. Memleketin en sıkıntılı dönemlerinden birinde,geçtiğimiz Kurban Bayramı içinde Tavşanlı THK Şubesi’ne deri getiren Tavşanlı Halkı’na sonsuz teşekkürlerimi arzediyorum. Bunun öncesinde her türlü tedbiri alan,deri ihalesini gerçekleştiren Tavşanlı THK Şubesi sayın başkanı Hüsnü Çelik’e,sayman Nuri Duğan’a özellikle teşekkür ediyorum. teslim edilen 1807 adet koyun postunun,1069 adet keçi derisinin,893 adet sığır(büyükbaş) derisinin ülkemizin yüce menfaatları doğrultusunda değerlendirilmesini dilerim.
TAVŞANLI LI COĞRAFİ İŞARET BELGELİ ÜRÜNLERİNİN
SAYISININ ARTIRILMASINI İSTİYOR
Tavşanlı’da istenildiği taktirde coğrafi işaret belgeli ürünlerin sayısı artırılabilir. Bu konuda TTSO’sına da büyük görevler düştüğüne inanıyorum. Değerli dostum,oda başkanı Davut Efe’nin bu konuda mutlaka çabaları vardır. İnşallah kısa sürede sonuçlandırılır.Tavşanlı Leblebisi TSE Belgesini aldıktan sonra kanımca “ Tavşanlı Leblebi Kurabiyesi”,” Tavşanlı Tarhanası” dünyada bir eşi ve benzeri bulunmayan,nadir orman varlığımız Vakıf Ormanları’ndaki “Piramidal Karaçamlar “ Tavşanlı’nın ünlü mantısı,ince kabuklu pembe domatesi, kaldırım ve yollarda değerlendirilen Ayvalı Köyü’ndeki parke taşı rezervi, az küllü,çok kalorili Tunçbilek Linyit’i, “ Hotanlı Suyu”,ham tavuk gübresinden üretilen organik gübre, Tavşanlı’nın özel “ Bitli helvası”, Tepecik Beldesi’nde manda sütünden üretilen “ Mando Dondurma” da özellikle Ticaret ve Sanayi Odamızca coğrafi işaret belgesi almalıdır.
ARTIK TAVŞANLI’DA DA HALKIN TABİRİYLE
AKLININ ÜSTÜ ÖRTÜKLER (DELİLER) DE KALMADI
Eskilerde Tavşanlı, aklının üstü örtüklerle(delilerle) renkli bir görüntü sergilerdi. Şahsen ben bunların çoğunla beraber olmuşumdur. Ama bunlarla en çok ilgilenen Tavşanlı’nın yakinen tanıdığı,sevdiği berber Ergun Ekiz olmuştur. Berber Ergun yaşamı boyunca,işini bırakıncaya kadar bu insanlarla her konuda iyi ilişkiler içinde olmuş bir hemşehrimizdir. Allah kendisinden razı olsun. Neler yapmıştır? Ayağında yırtık çorabı olana çorap almıştır. Saçı sakalına karışanın sakalını kesmiş,traşını yapmıştır. Onları kavga ederken gördüğünde yanına çağırıp teskin etmiştir. Onlardan şikayet edenlerin arasına girmiş,arabuluculuk yapmıştır. Tavşanlı’nın delileri berber Ergun’un sözünden asla çıkmazlardı. Bugün ilaç diye arasanız Tavşanlı’da deli bulamazsınız.Aslında onlar bizden birileriydi. Bugün sevgili berber Ergun’a gitseniz size onlarla ilgili öyle anılar anlatır ki şaşar kalırsınız. Ben bile sevgili Ergun’un bir vesileyle bu anıları kitaplaştırmasını çok isterim.
Bugün bile akıbetinin ne olduğu öğrenilemeyen bir DELİ AHMET vardı. Uzun Çarşı’nın başına geçer kendisini sürekli kızdıran rahmetliler Ordu Ahmet,Tarhan Ahmet ve Çamçar Ahmet’in anasına avradına savuttururdu. “ Haydar Ahmet’in karısını alacağım” dediğinde her taraftan etrafa kahkahalar yükselirdi. Diyeceksiniz rahmetliler ne yapardı? Keyif olurlardı Gülmekten Yerlere yatarlardı. O zamanın insanları tolerans sahibi insanlardı. Bugün birisine bir şey söyleyin bakın ne oluyor?
DELİ İBRAHİM,moymul Mahallesi’nin renklilerindendi. Rahmetli beni bile Moymul Ovası’nda bisikletimle Derecik Köyü’ndeki okuluma giderken çok kez kovalamıştır. Tutsaydı ne yapardı? Vallahi düşünmek istemiyorum. Zaman zaman Moymul Ovası’nda bir kuyu başında buz gibi suyu üzerine devirirken gördüğüm olmuştur. GÜLER kızımız,Moymul’da rahmetli yiğen Ahmet’in kızkardeşiydi. Kardeşim olsun. Kimselere zararı olmayan bir insandı. Moymul’da ne zaman karşılaşsak koşarak gelir,ceketimin bir yerinden tutar ve yüzüme bakar tebessüm ederdi.
DELİ AYŞE,Tavşanlı’nın mozayiklerindendir. Hiç kimseye zararı olmamıştır. Halkımız kendisini iyi karşılamış, gönlünü her defasında almıştır.
Dedeler Mahallesi’nin unutulmazlarından Pos bıyıklı bakkalın oğlu tek atlı ARABACI AHMET ‘le de aramız hep iyiydi.O’nu çok kez Tavşanlı-Dedeler Köyü(artık mahalle) arasındaki yolda görürdüm. Birbirimizi yüz metreden selamlardık. YENİKÖYLÜ ALİ,yamuk şapkasıyle,başı,bağrı açık görüntüsüyle bir ayrıydı. Ne zaman kendisine bir gömlek vermek istemişsem hep reddetmiştir. Gömleğini istediğimde de vermemiştir.
YENİ KÖYLÜ KUNGFU ALİ de renkli bir insandı. En çok rahmetli şoför Fethi’nin oğlu Hüseyin’i döverdi. Hüseyin ile hiç anlaşamazdı. Hüseyin ise kendi halinde, rahatsız bir çocuğumuzdu. KURUÇAYLI HALİL ONBAŞI unutulmaz. Oğlu ALİ RIZA PAŞA da öyle. Bugün itibariyle Tavşanlı’da sadece Dereboyu köylerinde ABAZA’nın kardeşleri Süleyman ve diğer kardeşinden söz edilebilir.
Tavşanlı’da Dübekbaşı’nda ikamet ederdi TEPECİKLİ ISLAK HÜSEYİN’i bugün kaç kişi tanır? Tavşanlı’da hatırlarda bir Deli Hüseyin daha vardır.
BAŞBAKAN AHMET ( Ahmet Uysal) kulağında hep küçük bir transistorlu,pilli radyo ile dolaşırdı. Bir dakika olsun radyoyu kulağından çekmezdi.
EBELERİN İSMAİL bir gün berber Ergun’a seslenmiş.” Ergun’a, duydum ki Amerikalılar Ay’a çıkmışlar. Güneş’e çıksınlar da bilmem nerelerini görsünler “ demiş. Ergun anlatırken bir süre güldüğümü hatırlarım.
GEMALMAZLARIN SABAHAT hiç kimseye zarar vermeyen,garip bir kızımızdı. Herkesten para almazdı. Yolda giderken kimlere neden kızıp ta sövüp saydığını bilen yoktu. Hep aynı giysiyle dolaşırdı.
KUYUMCU KEL AHMET’İN NACİYE de öyleydi. Ama bir gerçek. Hepsi de bizim insanlarımızdı. Biz onları kabul etmiştik. Onları sırtımızda taşıyorduk.
HASAN DAYI birçok kişi tarafından bilinmez. ŞAHMELEKLİ DEMİREL İSMAİL’İ ise bilenlerin sayısı bir haylidir. Aslen Emet,Kayı Köyü’ndendi. Ama Tavşanlı’da yaşardı. ALİ RIZA’dan söz ediyorum. Kolunda nöbetçi onbaşı pazubendi taşıırdı.FETHİ SEVGİ de bizim çocuklarımızdandır. MESUT KETENCİ’ye ,Tavşanlı’nın Devlet Bakanı derlerdi. Kendisinin hangi alanda devlet bakanı olduğunu burada söyleyemem..
HACAZA’nın ZEHRA rahmetli babamın yazıhanesine de uğrardı. Allah’ın şu işine bakın ki mezarı annemin ,babamın ve kızkardeşimin hemen yanında.
Sevgili berber Ergun ile hemen hemen her gün birkaç dakika da olsa sohbetim vardır. Bana göre berber Ergun Tavşanlı’nın yaşayan zekalarındandır. Kaç kişi kaldı ki? Aklıma hep gelir rahmetli Atatürk söylemiş.” Herhangi bir hususta bir sorununuz olursa İsmet Paşa’yı arayın” demişler. Ben de başım sıkıştığında önce berber Ergun’u sonra da ya Üftadelerin Ali Abimi,Ceylan Mehmet’i,Doğan Şahin’i, Taktak Hoca’yı ararım. Maşallah Taktak Hoca Nüfus müdürü gibi. Kimin hangi ailenin bireyi olduğunu sorun yanıtını alın. Rahmetli Prof. Dr. Cemal Sarıcan da öyleydi. Bütün Moymul’un esamesini okurdu. Tavşanlı’da hayal kuranlar,zeka yaşı vücut yaşından küçük olanlar da yaşamıştır. Örneğin YANDIM hayal kuranlardandı. Hiç unutmam bir gün Cumhuriyet Meydanı’nda önünde uyduruk bir boya tahtası üzerinde boyalar ve fırçaları duruyordu. Sırf kendisiyle birkaç kelam konuşmak için ayakkabılarımı boyatmıştım.Kendisine sormuştum:”En çok neden hoşlanırsın?” dediğimde düşünmeden:” Fırçalarımın sesi beni mutlu ediyor”demişti. Akıllı adamdan akıllı yanıt!Kimseye bir zararı olmazdı. Bir ağacın arkasına saklanır gelen geçen bayanları laf atarak taciz ederdi.
RECEP, bayramların vazgeçilmezidir. Bazen bir askeri üniforma,bazen bir belediye zabıtası elbisesiyle görürsünüz. Elinde düdük,trafiği yönlendirir. Protokolde bile ya sayın kaymakamın yanındadır ya da belediye başkanının arkasında oturur.
HALİL İBRAHİM KURT benim törenlerde hep yanımda olurdu. Yanımdan hiç ayrılmazdı. Bugün bile hukukumuz devam ediyor. O tam bir Tavşanlı sevdalısıdır. Tavşanlı sempatizanıdır. Bazılarına göre iticidir. Ama hiç te öyle değildir.
VİSKONT alkolikti. Zaman zaman Cumhuriyet Alanı’nda Atatürk Büstü’nün gölgesine yatardı. O zamanlar anıt yoktu. Rahmetli Donki Mehmet( Gülseren) ile Tekke Camisi’nin altında Gazeteler Başbayiliği’nin önünde oturuyoruz. Viskont yine gelip büstün kaidesinin gölgesine uzanmıştı. Bir polis memuru gelip kendisini ayağının ucuyla dürtüp kalkmasını isteyince polis memuruna “ Yırttt” diye bağırmıştı Polis memuru kızmış,ayağıyle kendisini bir kez daha uyarıp .”Bana bak ben polisim” deyince yerinden doğrulmuş:” Öyleyse ben yırtayım polis abi” deyip uzaklaşmıştı.
TOMBUL,rahmetli Berber Lütfü’nün çocuğuydu.Fiziken gelişmiş ama aklı küçük bir çocuktu. Zeka yaşı beden yaşından küçüktü.
Bir de toplumda kendisinden” Deli “ olarak söz edilenler vardır. Ama kesinlikle deli değillerdir.Bu insanlar 52 çeşit delinin içinde yer almazlar. Bizler gibidirler. Sağlıklı yaşarlar,sağlıklı düşünürler. Rahmetli babam Simav’da 1946’lı yıllarda hakimken ki o zamanlar Simav’da çok içki tüketilirdi.Sert bir cezacıydı. Tuttuğunu içeri tıkardı. Bugün gibi hatırlarım rahmetli babama.”Deli hakim” diyorlardı. Termik çalışanlarındandı, sevgili dostum,büyüğüm rahmetli Mehmet Demir’den söz edilirken” Bizim Deli Mehmet” derlerdi. O ,akıllı ve sohbetine doyum olmaz bir hemşehrimizdi. . Mekanı Cennet olsun., Ellezlerin kasap Halil’den de deli diye söz ederler. Akıllının en önde geleniydi.Kasap dükkanında tek gram et kalmazdı. Bunun tedbirini alır,eşine dostuna etleri dağıtırdı. Sıkıysa almayın. Eti kafanızda bulurdunuz. Benim de aziz dostumdu. Derecik Köyü’nde “ Deli Kadir” sık sık okula gelirdi. Ceketinin bir yakasında DP diğer yakasında CHP Rozeti vardı. Karşısındakinin DP’li olduğunu anlayınca DP rozetini, CHP’li olduğunu anlayınca CHP rozetini gösterirdi. Bu adama deli diyebilir miyiz?Huylularımız da vardı. Ovacıklı Emin Çavuş( Atay) bunlardan biriydi. Ne hareket yapsanız huylanırdı. At üzerinde olsun attan düşerdi. “ Kendisini huylandıranlara:” Sizi dibi kumlular” diye bağırırdı.
Ama inanır mısınız Tavşanlı’da bir delinin,bir huylunun,bir hayalperestin olmasını yürekten arzuluyorum. Hiç olmazsa istediği gibi konuşan,,içini döken bu insanları özlüyorum. Zaten bunlar Ceza da görmezler.
Aklıma sahaya çıktığında anasına avradına sövülen futbol hakemi geldi. Maçın bitiminde birisi sormuş.” Hakem Bey sövülmemiş yerinizi kalmadı. Ne yapacaksınız?” dediğinde yanıt vermiş.:” Önemli değil. Eve gittiğimde hepsine iade ediyorum Zaman zaman benim de hafakanlarım kalkıyor,sövesim geliyor Sövmenin bir ihtiyaç olduğuna inanıyorum.
Küfürbaz bir çömezi olan hoca çömezin bu kötü huyunu önlemek için çömezin dilinin altına bir kuru bakla koyarak çömezin sövmesini önlemiş.Çömez de ne zaman sövmeye teşebbüs etse dilinin altındaki bakla ağzına düşer,bu da çömezin sövmesini önlermiş. Bir gün hafif yağmurlu bir havada bir sokaktan geçerler. Cumbalı evlerden birinden bir kadın sesi yükselir.”Hoca efendi biraz durabilir misiniz?” Hoca ve çömez dururlar. Ama biraz ıslanmışlardır. Bir süre sonra aynı sesi yine duyarlar.” Hoca efendi hadi gidin gali gidebilirsiniz”.Hoca efendinin bu yanıta çok canı sıkılır. “ Göremediği,cumbanın ardındaki kadına seslenir.” Kızım ayıp değil mi? Bak bizi ıslattın. Ne yapmak istiyorsun?” dediğinde kadın yanıt verir.” Hoca efendi anam gurk tavuk bastı. Hoca efendi geçerken durdur. Tavuklarımız hep tepeli olur dediği için sizleri durdurdum. “ deyince bu kez hoca uzun süre emek vererek,sövmeyi unutturduğu çömezine dönerek.” Oğlum şu dilinin altına soktuğum baklayı çıkarıver” der demez çömez ana avrat ağzına ne gelirse sövmeye başlar. İnsanları sövdürme noktasına getirirs eniz vallahi de billahi de söverler.
BİRÇOK TAVŞANLILI BUNLARI BİLMEZ
Rahmetli Abdurrahman Aydın(1953-1956) yılları arasında Tavşanlı’da GLİ Müessesesi’nin müdürüydü. Ava meraklıydı. Zaten GLİ’de ava meraklı olan bir hayli çalışan vardı. ÖrneğinKürt Bedri( Vasıf Öngören’in babası) da iyi bir avcıydı. Rahmetli ünlü Tepecikli “ Çolak” lakaplı Halil İbrahim Güler kendisini Diyarbakır’a ava götürmüş. Ben o sıralarda Kütahya Lisesi’nde öğrenciydim.Olayı sonradan rahmetli babamdan işitmiştim.
Abdurrahman Bey rahmetli Bismil yakınlarında avlanırken bir ara tuvaleti gelmiş,bir çalılığın arkasına geçerek ihtiyaç giderirken rahmetli Çolak ne bilsin rahmetli müessesese müdürünün çalılığın arkasında ihtiyaç giderdiğini,Bir kıpırdanma görünce vaziyet almış. O sanmış ki bir domuz çalının arkasındadır. Abdurrahman Bey tam poposunu doğrultup pantolonunu giyecek bizim Çolak basmış tetiği ve rahmetliyi poposundan vuruvermiş. Rahmetli babama rahmetli Çolak anlatmış. Diyarbakır’da hastanede Abdurrahman Bey’in poposundan tam 34 saçma çıkarmışlar. Diyarbakır avı da büyük bir şanssızlıkla noktalanmış.
Rahmetli Hakim Emin Bey amatör balıkçıydı. Mesai bitiminde rahmetli babam,rahmetli Terzi Karga Ahmet, rahmetli l Açkarınların Halil, rahmetli Gagaların Hüseyin ,rahmetli montör Hüsnü,rahmetli belediye zabıtası Ethem Çavuş ,rahmetli Terzi Seyfettin, rahmetli Abeş Mustafa ve ben soluğu Beyköy Köprüsü’nde alırdık. Nevaleleri hazırlar av sepetlerimize taksim ederdik. Babam rahmetli çok güzel koruk suyuyla salata yapardı. Benim görevim rahmetli hakim Emin Bey’in oltasına solucan takmaktı. Rahmetli hakim,. Oltadaki solucanları balıklara yedirince hemen “ Bülent evladım gel solucanımı takıver” diye bağırır ben de koşar oltasına solucanı takıverirdim.
Gecenin bir vaktinde rahmetli terzi Karga Ahmet Kocaçay’a doğru eğilmiş ve uzamış bir söğüt ağacının ucuna gidip oltasını atmıştı. Hepimizin elinde birer pilli elektrik feneri vardı. Bir ara rahmetli Karga Ahmet söğüt ağacının ucundan geri gelip kıyıya ayak bastıktan sonra rahmetli hakim Ali Bey’e poposunun arkasını gösteriyordu. Hakim Bey de elektrik lambasını gösterdiği yere tutunca vaziyet anlaşılmıştı. Hakim Bey Karga Ahmet’e.” Üstat,sen pisliğin üzerine oturmuşsun. Bu duruma göre sadece pantolonun değil külot ta bundan olumsuz etkilenmiş. Bir şekilde değiştir” deyince yerlere yatmıştık.Birisi nasılsa gelip bu akarsuya uzanan söğütün tam ucuna ihtiyacını gidermiş.Bizim rahmetli Karga Ahmet te üzerine görmeden oturmuş.
Dereboyu’nda Karapelit Köprüsü yakınındayız. Ekip yine tam kadro. Yukarıda adlarını saydığım rahmetlilerin hepsi var. Gecenin bir vaktinde tutulan balıkları rahmetli Gagaların Hüseyin ve Abeş Mustafa pişiriyorlardı. Sofra yakınında bir Çoban ateşi sofrayı iyi-kötü aydınlatıyordu. Bir ara nasıl olmuşsa balıkçılardan birinin sepeti devrilmiş. Solucan kabı açılmış ve solucanlar salataya karışmış. Rahmetli terzi Seyfettin :” Arkadaşlar ağzıma yumuşak bir şeyler geldi. Bir baksak mı? deyince herkes yanındaki el fenerlerini salata tabağına çevirince bir de ne görelim. Sala tabağında solucanlar cirit atıyor. Herkes kusmaktan sofraya gelememiş,sofra zebil olmuştu. Ama ben kesinlikle salatadan yemediğimi söyleyebilirim. Hani anlatılır bir köyde merkep kesip pişirmişler. Kocaman sahanın içinde iki de merkep ayağı yok mu? Yemek yiyenlerin her biri “ Vallahi ben etinden yemedim. Sadece suyuna bandım” dediği gibi sofrada kimlerin bu solucanlardan yediğini ben de bilmiyorum. O günden bu yana ne zaman bir karışık salata yesem aklıma bu olay gelir.
Rahmetli eski kaymakamlarımızdan Salim Çankırı çok sosyal bir yönetim görevlisiydi. Bir gün makamında oturuyoruz. İçeri üç Roman gelmiş ve sayın kaymakamı Moymul Çayırı’ndaki düğüne davet etmişti. Tam dağılacağız:”Bülent Hoca bana sen de eşlik et. Bunlar da bizim insanlarımız.Düğüne beraber gidelim” demesin mi? Ne diyeceğimi bilememiştim. Ama o düğüne gitmiştik. Moymul Çayırı’nda çok sayıda Roman çadırı kurulmuştu.Bizi sevinçle karşılamışlardı. Tertemiz minderlerin üzerine oturttular. Tertemiz kaplarda yemekler geldi. Çok saygı gördük ve uğurlandık. Bugün acaba kaç sayın kaymakam bir Roman düğününe gider? Sizce gider mi? Ama rahmetli kaymakam Romanlar’ın da bizim bir parçamız olduğunu biliyordu. Bana göre çok değerl i bir davranış içinde olmuştur. Mekanı Cennet olsun.
Başköy’de birkaç küçük hizmetin açılışı yapılacaktı. Ben protokol amiri.sunucu ve tören komutanıyım. Kütahya Milletvekili rahmetli H. Cavit Erdemir telefonla Kütahya valisi Cemalettin Sevim((27.09.1993-19.04.1996)’i de bu küçük açılışlara davet etmişti Sayın vali doğrudan köye gelecekti. Biz kendisinden önce köydeydik Sayın vali bir süre sonra geldi. Ama gergindi. Yüzü biraz asıktı. Kerhen gelmiş olabilirdi. Bir ara rahmetli eski bakanımız,Kütahya’nın Tavşanlılı milletvekiliydi Av. H. Cavit Erdemir ” sayın valinin yüzünü biraz güldürmemi isteyerek kalkıp köylü yurttaşların yanına gitmişti. Top bendeydi.” Sayın vali Sevim’in yanına yaklaşıp ve kendisine hoş geldiniz dedikten sonra ” Sayın valim bu kadar enerjiyi nereden buluyorsunuz? Hiç yorulmaz mısınız?”dediğimde sayın valinin yüzünü güldürmüştüm. Yüzünde güller açmıştı. Rahmetli Erdemir de durumdan memnun olmuş görünüyordu.