BAYRAMLARIN EN BÜYÜĞÜ 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
BAYRAMLARIN EN BÜYÜĞÜ 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
Bülent Alpagut
- 05062218413 BAYRAMLARIN EN BÜYÜĞÜ
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
Neden 30 Ağustos Zafer Bayramı bayram zincirimizin en değerli halkasıdır? Hatta imamesidir?Biraz tarih bilgisi olanlar bunun yanıtını hemen bulabilir; Alparslan, Kılıçarslan, Cengiz Han, Timurlenk,Fatih Sultan Mehmet,Yavuz Sultan Selim,Kanuni Sultan Süleyman en parlak zaferlerini devletlerinin yükselme devrinde kazanmışlardır da onun için….Bazılarının dediği gibi; Mustafa Kemal’i burada diğerlerinden ayrı yorumlamak,değerlendirmek,ifade etmek gerekir.
Mustafa Kemal ise yenilmiş,yıkılmış,parçalanmış,idam hükmü giymiş bir devlette, mahvolmuş bir orduyu .mahrumiyetler ve yoksulluklar içinde yeniden kurarak kesin zafere ulaştırmıştır. Bu bayramı hiçbir güç gölgeleyemez. Bu bayramı coşkuyla kutlamak bu aziz millete farz kılınmıştır. Ki yıllarca en azından ben sevdiğim,güzel Tavşanlı’mda bu milli bayramı yıllarca yöneten biri olmuşumdur.Türk Tarihi’nde altın bir sayfa vardır; Bu sayfa, Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi’dir. Cumhuriyetimizin kurucusu, bütün dünyanın hayranlıkla andığı,birçok milletin büyüklerinin Türk Milleti için;” Ne kadar şanslısınız,bizim her şeyimiz var ama bir Atatürk’ümüz yok” dediği bu eşsiz insankolları sıvadığında sadece süngüye dayanarak bir zaferin kazanılamayacağının farkındaydı. O’na göre başarı kesin olarak diplomasiyle yakından ilgiliydi. Başarılı diplomasiyle önce karşımızdaki birleşik cepheyi dağıtmıştır. Sonra da milli cepheyi güçlendirmiştir. Önce Sakarya Savaşı sırasında 1921 yılında, Sovyet Rusya, Fransa, İtalya ile anlaşma yoluna gitmiştir. Bunun hemen ardından ilk meyveler alınmıştır. Fransa ve İtalya devre dışı kalmıştır. Yani karşı cephenin bir parçası kopmuştur. Bu ne demekti? Düşman cephesi olabildiğince daralmış oluyordu. Geriye ne kalmıştı? Sovyet Rusya; Onunla da milli cephe güçlendirilmişti. 1921 yılı Ekim Ayı içinde artık TBMM’nin karşısında PONTUS İç Cephesiyle,Batı cephesi kalmıştı. Bu bir diplomasi zaferidir. 1922 Şubat Ayı içinde zamanın Dışişleri Bakanı merhum Yusuf Kemal( Tengirşek) Avrupa Başkentlerine gönderilmiştir.Ama maalesef merhum bakan bu ziyaretlerden her defasında eli boş olarak dönmüştür. Bu moral bozucu bir durumdu.Ama yüreği dağ gibi,heyecanı bedenlere sığmayan Mustafa Kemal bu durumdan zerre kadar etkilenmemiştir. Sakarya Savaşı’nı kazanan Türk Milleti bozulan morali geri vermişti. İtilaf Devletleri Sakarya Savaşı’nın kazanılmasından son derece mutsuz olmuştu. Ne yapmalıydı? Yunan Orduları’nın Türk Ordularıyla başa çıkamayacağı görülmüştü. Sevr Antlaşması’nın bazı maddelerini yumuşatmaya gitmişlerdi. Bunu da TBMM’ne kabul ettirmek için ellerinden geleni yapmışlardı. 22 Mart 1922’de TÜRK-YUNAN Taraflarına bir mütareke teklifinde bulunmuşlardı. 26 Mart 1922’de de barış şartlarını sıralamışlardı. Ama bu şartlar Sevr Barış Antlaşması’ndan üç aşağı beş yukarı aynıydı. Ama karşılarında büyük bir komutan,değerli bir devlet adamı,yılmayan,hiçbir şeyden etkilenmeyen bir yüce irade vardı. Mustafa Kemal Büyük Taarruz öncesinde son bir kez diplomasiye başvurmuştu. 1922 yılının Temmuz ‘unda zamanın İçişleri Bakanı merhum Fethi( Okyar) Bey tıpkı merhum Yusuf Kemal Bey gibi Avrupa’ya gönderilmişti. Fethi Bey temaslarının sonucunu bir rapor halinde Mustafa Kemal’e sunmuştu. Ankara Hükümeti bu raporu incelemiş ve tek çözümün “ Askeri Çözüm” olduğuna karar vermişti. Başkomutan ATATÜRK ,BARIŞ YOLUYLA DÜŞMANIN Anadolu’dan kesinlikle çekilmeyeceğine kanaat getirdiği için dünyanın en meşru,en haklı saldırısı durumundaki BÜYÜK TAARRUZ’a karar vermiştir. ATATÜRK, 6 Mayıs 1922’de milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmasında.” DÜŞMAN KARŞISINDA BULUNAN ORDUMUZ BAŞSIZ BIRAKILAMAZDI.BUNDAN DOLAYI BIRAKMADIM,BIRAKMAM,BIRAKMAYACAĞIM” diyerek yumruğunu masaya vurmuştu. Anlayacağınız; ATATÜRK Büyük Zaferi meclisle birlikte,ORTAK AKILLA kazanmıştır. Büyük Zafer kazanılırken ATATÜRK, sadece dış düşmana karşı değil,saraya/sultana,yerli işbirlikçilere karşı da mücadele etmiştir. Sözün özü; 30 Ağustos Zaferi ,gerçekleştiği koşullar,kazanılma biçimi ve sonuçları itibariyle tarihimizin, TÜRK TARİHİ’nin en önemli,en büyük zaferi,30 Ağustos Zafer Bayramı da en büyük bayramımızdır. Kutlu olsun……
AHMET KÖRHASAN ARAMIZDAN AYRILALI
TAMI TAMINA ON YIL OLMUŞ
Merhum Ahmet Körhasan Türk Milli Eğitimi’nin değerlerindendi. Önce bir köy öğretmeniydi.Balıköy’de, Tunçbilek’te Köprübaşı’nda. Ardından İlköğretim Müdürü oldu1980 Askeri darbesi ardından emekli edildi. Aslında Çankırı’nın Ilgaz İlçesi’ndendi. Ama bir Tavşanlı sevdalısıydı. Ben hayatını kaybettikten sonra bir çok dostum gibi mezarının Tavşanlı’da olmasını isteyenlerdendim. Ama doğduğu topraklarda toprağa verildi. Kendi gitti adı kaldı yadigar. Aile bireyleri Ankara’dalar. Perihan hanım da Serpil de, Murat ta emekli. Tavşanlı’yı ve mesleğini çok severdi.Emekliye ayrılmasından bir süre sonra kısmı felç geçirdi. Haketmediği bir durumdu emekli edilmesi .Bunu kabullenememişti. Ama kendini kısa sürede topladı. Muhterem eşi Perihan Hanım,sevgili evlatları Serpil ve Murat’ın desteğiyle yerel gazeteler çıkardı. Hem bir değil birkaç yerel gazete çıkaran müstesna bir insandı. Tavşanlı’da çıkan,hazırlanan,bazıları basılan gazetelerden; Bizim Tavşanlı ,Tavşanlı Haberci, Haber Tavşanlı İl Gazetesi, Tavşanlı İlan Gazetesi, Yeşil Domaniç, Yeni Orhaneli,Etimesgut Haber gazeteleri bunlardandır.
Ben de uzun yıllar bu ailenin çıkardığı gazetelere yazdım.Gün geldi mütevazi gazete idarehanesinde kurşundan harf dahi döktük. Gazeteleri kendimizin bastığı günler de oldu. Körhasan Ailesi Tavşanlı’nın, Domaniç’in, Orhaneli’nin sesi olmuştur. Bu gazetelerin arşivlerinin büyük bölümü yoktur. Keşke olsaydı. Merhum “ Müstakil Tavşanlı Gazetesi” sahibi Abdurrahim Börekoğlu’nun 1951 yılında çıkan gazetesinin arşivi bile kayıptır. Kocaman bir yazıktır. Merhum gazeteci Kamil Güvenç’in 1949 yılında çıkardığı “ Tavşanlı Postası Gazetesi” nin arşivi de kayıptır.
Aslında belediyeler yerel gazeteleri bal gibi bir yerde toplayabilir,bunları ciltletebilir ve gelecek kuşaklara bir bilgi hazinesi olarak taktim edebilirler. Ama bu yapılmamıştır. Benim bile klasörler dolusu Anadolu Ajansı Haberlerim bir köşede farelerin kendilerini yemesini bekliyor.
Bana göre Ahmet Körhasan ölmemiştir. Karınca kararınca hizmet vermiş,Tavşanlı’nın gören gözü,işiten kulağı,bastonu olmuştur. Keşke yerel gazetelerinden en azından birisi hala hayatta olabilseydi. Kendisini rahmetle anıyorum. Benim aziz kardeşim ışıklar altında uyu…..
BİRİCİK DOSTUM ŞAHİN BİRİCİK TE ARTIK YOK
İnsanlar bir yerlerde doğar,yaşar ve ölürler. Şahin Biricik te bir yerlerde doğdu. Ama hayatının büyük bölümünü Tavşanlı’da geçirdi. Üç delikanlı evlat yetiştirdi. Üçü de Tavşanlı’da sevildiler. Ama artık onlar da Tavşanlı’da değiller.
Ben Tavşanlı’ya Simav’dan geldim. Merhum babam Simav Adliyesi’nde hakimdi. Kendi isteğiyle mesleğinden ayrıldıktan sonra Tavşanlı’ya gelmiş,Orman Avukatı olarak çalışmıştı. 1940’lı yıllarda Tavşanlı’da elektrik yoktu. Merhum Şahin Biricik’in babası merhum Mazhar Usta ortaya çıktı. Mazhar Usta’nın Tavşanlı’ya gelmesinde ZeytinoğlU Ailesi’nin büyük rolü olduğu söylenir. Merhum Emmi ve kardeşi bir zaman biri Kütahya’da diğeri Tavşanlı’da sinema çalıştırıyordu. Elektriğin ne denli önemli olduğu bir gerçekti. En azından Tavşanlı merkezinde günün bir bölümünde bir elektrik santralının olması şarttı. İşte bu yoldan hareket edilerek İstasyon Caddesi ( Eski Recep Peker Bulvarı) bir zamanların Gültekin ‘in sinemasının bulunduğu yere bir mazotla çalışan elektrik santralı kuruldu. Bu santralın tüm sorumluluğu merhum Biricik’in babası Mazhar Usta’ya verildi. Bu santral tiz bir siren sesiyle çalışmaya başlıyor,gecenin geç saatlerinde faaliyetini durduruyordu.Yaklaşık 8 saat Tavşanlı’da artık elektrik vardı. İşte merhum babam Hüsamettin Bey ile Mazhar Usta’nın dostluğu,dolayısıyle Biricik Ailesi ile dostluğumuz 1946 yılı sonlarına rastlarMerhum babam merhum Mazhar Usta’nın bulunduğu yere gider saatlerce sohbet ederlerdi. Sevgili merhum Şahin iyi bir televizyon tamircisi olarak tanınır. Dürüst,namuslu,işinin ehli bir ustaydı. Benim bile siyah/beyaz Grundıg televizyonumu ilk tamir eden kendisidir. Elektronik aletler üzerinde gerçekten mahir bir ins andı. Merhum Biricik aynı zamanda avcıydı. Hem de uçarcıydı. Tavşanlı Avcılık ve Atıcılık Spor kulübü’nün unutulmaz üyelerindendi. Kendisi çok kere sürek avına,keklik.,bıldırcın,tavşan,domuz avına gitmiştir. Attığını vuranlardandı. Muhabbet adamıydı. Yıllar önce Bursa’ya Mudanya’ya gitti. Son olarak Bursa’daydı. Telefonlaşırdık. Zaman zaman Tavşanlı’da görülürdü. Eşini dostunu ziyaret eder hatırlarını alırdı. Mezarı artık aile bireylerinin yanında Tavşanlı Asri Mezarlığı’ndadır. Kabristan ziyareti yapan vefalı hemşehrilerim mutlaka mezarını ziyaret ederek kendisine en azından bir Fatiha okuyacaklardır. Mekanı cennet olsun. Tavşanlı değerli bir hemşehrisini, Tavşanlılıdan daha Tavşanlılı bir sevdalısını yitirdi.
BİZİM KUŞAK ÇOK ŞANSLI NE TOPLULUKLAR
EKİPLER NE SES VE SAZ ÜSTATLARI GÖRDÜK
Tavşanlı sanata saygılı,sanatçıya hürmet eden,musikiye aşık insanlarla dolu bir yerleşim birimidir.Bakın ciddi söylüyorum; en azından 1946 yılından ilçeden ayrıldığım tarihe kadar ki bu 55-60 yıllık bir süredir nice ses ve saz sanatçıları ile tanışma fırsatı bulduk. Kimilerini bir sinema sahnesinde,bir kuruluşun toplantı salonunda,kimisini açık havada alanlarda, ellerimiz patlayıncaya kadar alkışladık. Her biri giderken yanlarında leblebimizden götürdü. Onları Tavşanlı konukseverliği ile buluşturduk. Biz onları sevdik,onlar da bizleri sevdiler.
Geçtiğimiz gün eski evrak çantamı karıştırırken ilçeye gelen sanatçıların listesini buldum. Tek olanları,birkaç kişilik ekip halinde gelenleri,kalabalık şekilde gelenleri,tiyatro sanatçılarını,filmlerde oynayan ünlüleri okurken duygulandım. Kendi kendime.” Şanslı bir kuşakmışız” deyiverdim. Bakın 100 bini aşkın bir nüfusun dörtte üçünün merkezde yaşadığı Tavşanlı’da güzel sinemalar vardı. Birisi merhum Emmi’nin Halkevi binasının bir bölümündeki Yeni Sineması,merhum foto Şen’in şimdiki Müftülük binası arkasındaki eski kilise binasındaki sineması, merhum iş insanımız İbrahim Gültekin’in İstasyon Caddesi üzerindeki sineması, Sülyelilerin İstiklal İlköğretim Okulu’na bakan sineması ,Yumurtacılar’ın Yeni sineması,Destanlar Sokak’ta bir evin avlusundaki açık hava sineması,Üç Eylül Parkı’ndaki bir diğer yazlık sinema,GLİ Merkezindeki sinema, Tunçbilek’te bir numaradaki sinema,Tunçbilek’te Işık Sitesi’ndeki sinema Tavşanlı Halkı’nın hizmetindeydi. Tavşanlılı yıllar öncesinde mini sinema salonları da görmüştür. Birisi tarihi Ortaokul içinde bir derslik,diğeri İstiklal İlkokulu bodrum katındaki salondu.
Merhum Tavşanlı Ortaokulu Müzik Öğretmeni öğretmenimiz Fethi Akuz ortaokulun zemin katındaki bir derslikte 50-6o kişiye hitabeden mini sinemanın makinistiydi. Sevgili emekli öğretmen Mustafa Başköy de 8mm’lik filmleri getirterek,halkımıza,okullarımıza,cezaevindeki mahkum ve tutuklulara gösterirdi. O da bir makinistti.
Bugün Tavşanlı’da kalan ,lakaplı aileler dışındakiler Tavşanlı’ya gelip giden sanatçıları hatırlayamazlar. Kenter Tiyatro Topluluğu (Yıldız ve Müşfik Kenter vb)Metin Akpınar-Zeki Alasya Tiyatrosu, Avni Dilligil Tiyatrosu, İsmail Dümbüllü ve ekibi, Nejat Uygur ve Ekibi, Ersin ve Dadaşlar, Şükran Güngör, Cem Karaca, Nuray Hafiftaş, Fikret Kızılok, Yıldız Ayhan, Sezen Aksu,Barış Manço, Muazzez Abacı, Behiye Aksoy, Yıldız Tilbe, Serpil Örümcer, Berkant, Muazzez Ersoy, Müzeyyen Senar, Edip Akbayram, Hüner Coşkuner, Necdet Tokatlıoğlu, Mustafa Sağyaşar, Zekai Tunca, Erol Büyükburç, Erol Evgin,Erkut Taşkın, Atilla Atasoy, Sevim Tanürek, Safiye Soyman, Neşe Can, Coşkun Sabah, Gönül Yazar, Yaşar Özel, Mithat Körler, Sibel Can, Kutlu Payaslı, Beyaz Kelebekler, Doğan Canku, Yüksel Bozbay, Yıldırım Öğüt, Orhan Ayaz, Yıldırım Bekci, Murat Akkaya, İsmail Özkan,Hulusi Kentmen, Ela Altın Tavşanlı’ya en az bir kere gelmişlerdir. GLİ Müessesesi’nin geleneksel Madenciler Baloları, Tavşanlı’nın Kurtuluş Günü, Cumhuriyet Baloları,Özel kutlamalar münasebetiyle misafir edilen her topluluk,her sanatçı Tavşanlı’dan mutlu ayrılmıştır.Gelen sanatçılara, enstrüman çalanlara ilk etapta ünlü Tavşanlı Leblebisi sunulmuştur.
Bakın bu topluluklar,ekipler,sanatçılar benim hatırlayabildiklerim. Kim bilir daha niceleri var….Önemli olan husus şudur; Tavşanlı Halkı Türk Sanat Müziği’ni, Türk Halk Müziği’ni seviyor.Ama artık eski çamlar bardak oldu. Böyle sanatçıları belki bir daha kolay kolay hiç göremeyeceğiz. Tavşanlılı gerçekten şanslıdır. Bugün ülkemizde nice ilçeler var. Kaçı böyle bir zenginliğe sahip olabilmiştir?
Koca Tavşanlı’da çeşitli etkinliklere açık,film oynatılabilen tek bir sinema kaldı. Bu da kulakları çınlasın eski belediye başkanımız,sonra milletvekilimiz oldu Hüsnü Ordu’nun gayretleriyle ilçeye kazandırılan Kültür Merkezi’nde bulunuyor. Önce adı Hüsnü Ordu Kültür Merkezi’ydi. Sonra sert rüzgarlar esti, tabeladan bazı sözcükleri uçurdu. Tavşanlı Kültür Merkezi olarak kaldı. İşte bu merkezdeki sinema da olmasa halimiz berbat!.... Nereden nereye gelmişiz? Sinemalarla dolu Tavşanlı tek bir sinemaya mahkum. Belediyelerimiz de olmasa etkinlikler de olmayacak. Onu bilir onu söylerim; biz güzel günler gördük. Gelecek kuşaklar bizim gördüklerimizi görürler mi bilemem. Bakın bizler de birçok değerli ses ve saz sanatçısını göremedik. Bir Münir Nurettin,Bir Bülent Ersoy, bir İbrahim Tatlıses,bir Hamiyet Yüceses,bir Safiye Ayla’yı görebildik mi?Tavşanlı sosyal olarak büyümek istiyorsa salon sayısını mutlaka artırmak zorundadır. Bakın düğün salonları fena mı oldu? Aileler rahata kavuştular. Her kurum ve kuruluş mutlaka bir salona sahip olmalıdır. Salonlar yerleşim birimlerini taçlandırır.