02 Aralık 2024 - Pazartesi

SİYASETÇİLERDEN İNCİLER

BU HAFTA YAZILARIM

Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 17 dk.
68 okunma
Bülent Alpagut

Bülent Alpagut

- 05062218413
Google News

                     SİYASETÇİLERDEN İNCİLER            
    Siyasetçinin karnının gayet geniş olması ve tolerans sahibi bulunması gerekir.  Netice itibariyle siyasetçciyi  seçen de seçmen olduğuna göre,yeri geldiğinde seçmenin siyasetçiyi eleştirmesi kadar doğal bir şey düşünülemez. Yeter ki hakaret olmasın,seçen seçtiğini belden aşağı vurmasın. Nezaket ile  sitemle ve art niyetli olmayan sözcüklerle seçenin seçtiğini  eleştirmesi kadar doğal başka bir şey olabilir mi?
     Zaman içinde siyasetçiler de ilginç sözler sarfetmişlerdir. Bu vesileyle bunlardan bazı örnekler vermek istedim.
     Demokrat Partili muhalifler,dönemin merhum CHP’li Başbakanı  Hasan  Saka’nın istifasını isterlerken,siyaset diliyle Çekil!...” diye bağırdılar.Neşeli ve  esprili konuşan  Başbakan bağıranlara.” Evet beyler çekildim. Tam 90 okka geldim” yanıtını vermişti. 
      Merhum  Cumhurbaşkanımız ve Başbakanlarımızdan  Süleyman Demirel:” Rüzgarsız havada dönen fırıldağın elbette bir üfleyeni vardır” demişti. Eski merhum Devlet Bakanlarımızdan Yüksel Yalova:” Kamu Yöneticileri  şeytandan daha akıllı olmalıdır” derken  bu söz ilgiyle karşılanmıştı. Abraham Lincoln,rakibi  Douglas’ın sığ biri  olduğunu anlatmak için şöyle demişti:” Douglas’ın fikirleri aç bırakılmış bir bıldırcının  gölgesinin suyunu kaynatarak bir hastaya şifa niyetine verilmiş bir çorba gibidir” şeklinde görüş bildirmişti. Şu bir gerçek;bazen  en önemli meseleleri ,ciddilikten uzak bir nükte  ile çözebiliriz. Ben de buna yürekten inanıyorum. Merhum Demirel zaman zaman gittiği yurt gezilerinde halka.”  Çarık ayağı sıkıyor mu?” diye seslenirdi.Merhum ünlü siyasetçilerimizden Osman Bölükbaşı.”Uzun siyaset yaşamım boyunca bütün sektörleri tetkik ettim. En büyük sektör,en büyük kazanç getirenin ve en karlı l olanın din ticareti olduğunu gördüm” demişti. Aynı merhum Bölükbaşı bir ara Tavşanlı’da Cumhuriyet Meydanı’nda halka hitabederken alkış gelmeyince susmuş ve ardından”Ekin güzel görünüyor,fakat herhal dene az”diyerek suskun topluluğu kahkahaya boğmuştu. Eski meclis başkanlarımızdan Cemil Çiçek.” Siyasette adama kirlettiği testiden su içirirler” diyerek manidar konuşmuştu. Tavşanlılı merhum  ,Atatürk’ün sıhhıye çavuşlarından ,Ovacık Köyü eski muhtarlarından Emin Çavuş( Atay) her vesileyle bir yerde  konuşanları dinler ,lafa karışır,kendisine ters gelen ifadeleri duyunca da karşısındakilere.”Sizler Cumhuriyetin acı meyvalarısınız” derdi. Yine Tavşanlı’nın eski il genel meclisi üyelerinden ve uzun yıllar Şahmelek Köyü Muhtarlığı yapmış merhum Emin Çavuş zamanın devlet bakanlarından birinin .”Emin Çavuş,sence Siyaset nedir?” sorusunu,” sayın bakanım siyaset iki gidip bir kıç atmaktır” şeklinde yanıtlamıştı. Fidel Castro:” Devletin imkanları kullanılarak  yapılan hizmetler vatandaşa lütuf olarak sunulamaz” demişti.  Ah ah! Diyorum,ülkemiz bana göre nükte yönünden yetersiz politikacılara sahip bir ülkeye dönüştü. Aslında nükte yaşamımızın bir parçası değil midir?Merhum Bölükbaşı.” Zengini  hayırsız evlat, memuru süslü avrat, siyasetçiyi ise kuru inat batırır” derken ne kadar güzel söylemiştir. Merhum siyasetçilerimizden mekanı cennet olsun  Muhsin Yazıcı.”  Bir saniyesine bile hakim olamadığımız bir dünya için ,bu kadar fırıldak olmanın alemi yok” diyerek  ilgi odağı olmuştu. Merhum Demirel:” Ananı öpen,kadı ise; kime şikayet edeceksin” sözüyle bir gerçeğe parmak basıyordu. Aynı Demirel.” Ahlaksızlığın kurumsallaştığı bir yerde  doğru siyaset  olmaz” diyordu.  CHP’nin dayen genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.”  Siyasetin giriş kapısı vardır. Çıkış kapısı yoktur” demişti. Yine anlatılır; Merhum Süleyman Demirel siyasi yasağı kalktıktan sonra bir davette  merhum asker kökenli Cumhurbaşkanımız   Kenan Evren ile tokalaşmıştı.  Bunu duyan bir gazeteci kardeşimiz ilk fırsatta merhum Demirel’i arayarak “ Sayın  Demirel, duydum ki Kenan Evren’in elini sıkmışsınız.  Bu nasıl olur?” dediğinde merhum Demirel’in kendisine  ilginç bir yanıt vermiş :” Sayın gazeteci kardeşim, Ya neresinden sıkacaktım?” demiş.Siyasetçi olmadığı halde  siyasetçi gibi konuşan merhum Moymullu Koca Şorşor  inanılmaz vaadlerde bulunan bir siyasetçiye  Tavşanlı’daki bir  etkinlik sonrasında   bir ahbabına :” Osuruktan tayyare, selam verdim o yare”sözleriyle yanıt vermişti.  Aynı merhum Şorşor bir düğünde oturduğu odada sohbet ederken biri pantolonunun düğmelerini açılmış gördüğünde  uyarmış.Merhum Şorşor altında kalır mı? Kendisini uyarana.” Oğlumuz Ölü evinin kapısı hep açık olur”demiş.  Siyaset her zaman seviyeli olmalıdır.  Güzel siyasetçi her halükarda her zaman gittiği her yerde saygı ve sevgi görür. Siyaset adamlarının buna özen göstermesi gerekir.  Siyasetçilerin anlamlı sözlerinden de hisse çıkarmak daha da güzeldir. Kimse kimsenin sözlerinden alınmamalıdır. Ünlü  bir futbol hakemimize bir sporsever:2 Hocam size maç boyunca hep sövdüler. Açık yanınızı bırakmadılar”deyince hakem yanıt vermiş.” Üzülme  kardeşim ben eve gittiğimde hepsine iade ediyorum”demiş. Hiç kimse üzülmesin. İşine gelmezse herkes  evine gittiğinde  kendisini eleştirenlere iade etsin derim.                                            
    İNSANLARIN BİR ŞEYLERDEN KORKMASI LAZIM                                             
        Her alanda  bir korkusuzluk hakim. İnsanlar uyuşturucu kullanmanın yasak olduğunu bile bile bunu  kullanıyor, kullanmayı bırakın başkalarına da kullandırıyorlar. Ama bu suçu işleyenler   gereken  cezaları alsalardı bunu yaparlar mıydı?” Sütten  ağzı yananlar yoğurdu üfleyerek  yerler” sözü doğrudur. Uyuşturucunun her türlüsünü  kullanan ve bunları kullandıranlar,eğer ibret verici bir şekilde cezalandırılabilselerdi   bugünkü acı tablo olur muydu?
         Fabrikalar,tesisler,imalathaneler vb.ları  atıklarını ya akarsulara,derelere,ya boş araziye,ya da bir şekilde denizlere  bırakıyorlar.  Sanıyorlar ki  şırıl şırıl akan dereler,nehirler(akarsular),göller ve denizler,ucu bucağı  görünmeyen araziler kendilerine aittir.  Atık sularını buralara  bırakanlara öyle bir ceza vereceksiniz ki   bir daha  böyle bir davranışta bulunmasınlar.
         Özellikle akarsularda yaşayan balıklar için fabrika,tesis,imalathane vb. çeşitli olumsuzlukları da beraberinde getiriyor. Binlerce,on binlerce,yüz binlerce  balık yeri geldiğinde ölebiliyor.  Buna hakları var mı?  Öyle cezalar olmalıdır ki  bu haddini bilmeyenler  bunları yapamamalıdır. 
         Canım ormanlarımızda   piknik yapılıyor.  Ne yapılıyor?  Piknik bitiminde yanan ateşi söndürmüyoruz. Cam kavanoz,şişe vb.larını  pikhik alanlarında bırakıp gidiyoruz. Piknik alanlarına bulaşık sularımızı boca ediyoruz. Özellikle  yıllarca  yok olmayan naylon torbaları  oraya buraya bırakıyoruz. Söndürülmeyen ateş,kırık camlar,yangınlara neden oluyor. Oraya buraya atılan poşetler çevre kirliliği yaratıyor.  Bunları otlarken yiyen büyük ve küçükbaşlar hastalanıyor.” Merhum  Tavşanlı’nın eski Belediye Başkanlarından Fevzi Coşgun piknik alanlarına :” Nasıl bulduysan öyle bırak” yazılı  pankartlar astırırdı. Doğanın bir gün gelip insanlardan intikam alacağını söylerdi.  Ama maalesef bugüne kadar caydırıcı  bir yasa çıkaramadık. Küçücük bebelere bile anneleri,ateşe yaklaştıklarında .” üf üf!” diye en azından tepki gösterirler. 
          Birçok ahlaksız üretici ürettiği gıda maddelerine hile karıştırıyor.  Yani bir ürüne çeşitli maddeler katıyor ve insanları olumsuz etkiliyorlar. Yani bunları bulup ta  ellerini mi keselim? Öyle cezalar verelim ki  böyle bir yola bir daha gitmeye cesaret etmesinler. Toplumun önemli bireyleri   yöneticilerimize saldıranlar,onlara zarar verenlerin yaptıkları yanlarına kar mı kalsın? Eskiden  biz öyle yetiştik; bir askerin,bir polisin düğmesini koparanlara bile  ceza verilirdi. 
          Gecenin bir saatinden sonra gürültü yapmanın bir bedeli olmalıdır. Biz kuralsız bir toplum olduk gitti.  Geçen gün Bolu Belediye Başkanı Tanju Bey’in cadde ve sokakları kirletenlere ağır para cezaları verdiğini okuduğumda mutlu olmuştum.  Belediye başkanları da görev alanları içinde  kendi inisiyatifleriyle kararlar alabilmelidirler. 
           Yıllar önce memleketim Tavşanlı merkezinde çok az bir nüfus vardı. 8-10 bin kadardık.  Bazı bayanlar evlerinin kapılarının önlerinde tavuk,hindi yolarlardı.  Bunu yaparken onlarca tavuk,hindi vb kanatlının tüyleri etrafa saçılırdı. Bunu bugün yapabilir misiniz?  Caddeler ve sokaklar,meydanlar bizim ortak kullanım alanlarımızdır. Buralara tükürmek doğru mudur? Yapıyor muyuz? Evet yapıyoruz.  Peki bunun cezai müeyyidesi nedir?
            Egsoz boruları yırtılmış,çatlamış araçların şehir içinde veya dışında kulakları rahatsız eden tiz bir ses çıkararak hareket etmeleri sizce normal midir? 
            Bakın insanımız yıllarca yaşadıkları çevrelerde yatır,türbe  ve mezarlara karşı  aşırı bir hassasiyet içinde olmuşlardır.  Ben:” Filanca yatırın etrafındaki ağaçları kesenler çarpılır,bundan zarar görür” diyerek uyarılan insanların gerçekten böyle bir davranış içinde olmadıklarını görenlerdenim. Bakın nerede bir küçük te olsa yeşillik,bir koruluk,bir küçük bitki örtüsü varsa orada mutlaka bir yatır ve türbe vardır.  İnsanların bir şeylerden gerçekten korkmaları  gerekiyor.  Size .” Geceleyin filanca sokaktan geçmeyin.  Şöyle şöyle şeyler oluyor” deseler o sokaktan geçer misiniz? Öyle yasalar çıkaralım ki insanımız kendine çeki düzen versin. Yaptığı bir hatayı bir daha tekrarlamasın. Bazen inanın kendi kendime idamın yeniden geri gelmesini istiyorum. Bu fikrimi ilkel bulanlar olabilir. Beni bunun için kınayabilirler.  Ama hırsızlık yapan birinin  elinin kesildiğini  bildiğimiz bazı ülkelerde hırsızlığın neredeyse sıfır mesabesinde olduğunu görüyoruz.  Cihan Padişahı Fatih Sultan Mehmet Han’ın.” Yaş kesenin başını keserim”  demesi bana göre  yeşil düşmanlarını  hizaya getirmeye yetmiştir. Her konuda,alanda  getirilecek müeyyideler  mutlaka  faydalı olacaktır. TBMM’de 600 Milletvekilimiz  isterlerse  bu vurdumduymazlığa karşı önemli yasaları çıkarabilecektir. Ama  maalesef bunu yapamadılar.  En azından bir konuda bütün milletvekilleri  caydırıcılık konusunda elele versinler isteriz.  “ Bir defadan bir şey çıkmaz”diyerek meseleleri  hafife almayı sürdürürsek yarın hiçbir şeyin üstesinden gelemez duruma düşeriz. Bana sorarsanız Tavşanlı’da da  bazı konularda  işi ciddiye alma zamanı gelip te geçmektedir. Bunu açıklamama gerek yok. Aklı selim sahibi insanlarımız bunları görmektedir.  Bir zamanların pembe bölgesinde olduğu söylenen Tavşanlı bugün gerçekten hala pembe bölgede midir?  Ben 33 yıl eğitim ve öğretim faaliyetleri çerçevesinde onlarca öğrenci yetiştirdim. Bu öğrencilerimden kaçı  benden aldıklarını muhafaza etmişlerdir? İnşallah  hepsi de  benim küçük  Mehmetlerim,Ayşelerim olarak  yaşıyorlardır. Nasıl Allah’tan korkuyorsak,Onun kulları olarak ta bizlerin de bir şeylerden korkmamız gerekmiyor mu?
           TAVŞANLI’NIN TAVŞANLILI OLMAYAN GELİNLERİ
      Bugün itibariyle Tavşanlı Kütahya’nın sosyal,ekonomik  ve kültürel alanlarda en gelişmiş,en çok nüfuslu ilçesi. Genel nüfusu bugün itibariyle yani 01 Kasım 2024’ü kastediyorum;  100 bin 651 Merkez  nüfusu  ise   72 bin 645’tir.Benim evlendiğim gün yani 01 Kasım 1964 tarihinde ise  sanırım belediye sınırları içinde yaşayan nüfus bugünkü nüfusun  dörtte biri kadardı. Sevgili nüfus müdürüm Ali Yurduseven Bey özel çabalarıyle 1980 yılındaki  nüfusu bir yerlere not etmiş. Kendisiyle konuşurken bu bilgiyi de aldım. 1980 yılında Tavşanlı’nın genel nüfusu  55 bin 923,merkez nüfusu ise  23 bin 847 olarak görülüyor. Benim asıl merak  ettiğim Tavşanlı’da 01 Kasım 1964 tarihinde  Gençlikspor Kulübü  salonunda  YAPILAN DÜĞÜN TÖRENİM SIRASINDA Tavşanlı’nın  merkez nüfusuydu. Ama maalesef bu nüfusu  yani 60 yıl önceki Tavşanlı ile ilgili genel ve merkez  nüfuslarını öğrenemeyeceğiz.
        Diyelim ki  ben evlendiğim gün  Tavşanlı’nın nüfusu  17-18 bin kadardı. İşte eşim bu kadar nüfusu olan bir ilçeye gelin gelmişti.  Ben bu tarihte ilçeye bağlı Derecik Köyü’nde  müdür yetkili öğretmendim.  Eşim  benimle birlikte Derecik Köyü’ndeki okul lojmanında bir süre kaldı. Ama çocuklarım doğduktan sonra Tavşanlı’da kalmaya başladık.Merhum babam ve merhum annemle, merhum kardeşlerim  Ülkü, Emel ve halen hayatta olan kızkardeşimle bir arada  olduk. Aynı evde aynı sofradaydık. Ne zaman merhum anneannem  merhum babama ve anneme.” Ev ev içinde olmaz çocukların da iyi-kötü bir evi olsun” demiş eşimle birlikte  bizim ana-baba evinden uzaklaşmamıza yardımcı olmuştu. Artık evin reisi bendim. İkinci adamlıktan birinci adamlığa terfi etmiştim. Ben  de merhum anne ve babam gibi yılarca Tavşanlı’da kira evlerinde kaldım.  Merhum   Kasım Abdullah’ın Numune Sokak’taki apartmanının bodrum katında( bir yanımda merhum milletvekillerimizden Ahmet Kavuncu,öte yanımda merhum Avukat Hüsnü Davutoğlu vardı)bir süre kaldım.  Ardından  merhum Ahmet Karatürk’ün şimdiki İş Bankası Şubesi karşısındaki kagir-ahşap evine taşındım. Bu evin bugün yerinde yeller esiyor.  Merhum gözlükçü Halil Palabıyık,merhum Sarıadamların Hüseyin Efendi,merhum Bilal efendi, Gökmehmetlerin Ahmet Efendi, Kemal  Çakar merhumun anne ve babası, Destanlar, Kirazlar, Curamanlar, Bulgurlar, Göcenler, Hasmiller, Gagalar, Noter İbrahim Efendi,Sütçü Seniye Yenge, Niyazi Serdaroğlu, Tahsin Buruk,  Halil Çulha, Ali Osman Kavuncu, Mustafa Korkut, İsmail Cezayerli, komşularımız oluverdi. 
          Uzun bir süre  merhum Karamalakların Ahmet Efendi’nin evinde kaldıktan sonra Akseven Sokak no 21’deki merhum  Yılmaz Onat’ın abisinin dairesinin üzerindeki  daireye  taşındık. Bu daire daha sonra Ayvalı Köyü sakinlerinden  Uçmuş Ailesi’ne satıldı.  Hala benim ikinci adresim bu merhum Polat Onat ve Fikriye Onat’ın dairesinin üzerindeki dairedir. 
          Benim eşim kimbilir Tavşanlı’ya ilçe dışından gelen kaçıncı gelindir.Tavşanlı’nın öz nüfusu aslında bugünkü nüfusun  onda biri kadar ya kalmıştır ya kalmamıştır. Çünkü yerli nüfus genelde lakaplı ailelerden oluşmaktadır.  Benim lakabım yok.  Tek lakabım  lakap kabul edilirse “Bülent Hoca”dır.Bana yıllar içinde “ Avukatın oğlu” da demişlerdir .Kütahya Lisesi’nde ise her öğrencinin ayrı bir ismi vardı.  Merhum Malmüdürü Raşit Bey’in oğlu Ertan’a:” Drakula”, halen emekli Şaphaneli Hulusi Gündüz’e:”Kraliçe”,  merhum Moymullu M. Ali Özel’e:” Doktor” dediğimiz gibi. 
          Benim eşim  uzun yıllar Tavşanlı’da  benimle birlikte yaşadı.  Birçok ahbabı oldu. Daha çok:”Mediha Hanım’ın gelini” olarak bilindi. Çünkü merhum annem 1946 yılından itibaren Tavşanlılı olmuştu da ondan. 
          Bir süredir gurbetteyiz.  Ama gönlümüz hep Tavşanlı’dadır.  Evliliğimizin 60.yıldönümünde ilk kutlamayı sevgili meslektaşım,arkadaşım İhsan Hoca( Taktak Hoca)’dan aldım.  Merhum Azmi Sirel Ağabeyim hayatta olsaydı ben de O2 Kasım günü Onun evlilik yıldönümünü kutlayacaktım. Mekanı cennet olsun. 
           Demek istiyorum ki; Tavşanlı’da birçok yabancı gelin var.  Yoksa bu kadar nüfusa ulaşabilir miydik?  Tavşanlı’ya gelin gelenler zaman içinde Tavşanlılı olmuşlardır.  Tıpkı benim eşim gibi. 
Allah ömür verdiği sürece de Tavşanlılı olarak kalacağız.  Evlilik yıldönümümüzü kutlayan tüm dostlara kucak dolusu selam ve sevgiler….. 

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları