P A R A M P A R Ç A
P A R A M P A R Ç A
Bülent Alpagut
- 05062218413
P A R A M P A R Ç A
Paramparça sözcüğünün sözlüklerdeki karşılığı;”Birçok parçaya ayrılmış,parça parça olmuş “şeklindedir..Aslında toplumlar,kırılmış bir sandalye,masa,testi,kavanoz gibidirler. Kırılanları tekrar eski haline getirmek mümkündür. Ama sırıtırlar. Yani asla ilk hallerindeki gibi asla olmazlar. Bir hendek kazarken bile çıkardığınız toprağı yeniden aynı yere koymak isteseniz toprak fazla gelir.
Birkaç gün önce kutladığımız Regaip Kandili’nde yüce peygamberimizin adını defalarca tekrarladık.Bir hadislerinde;” Ümmetimin içine kılıç girmesinden korkarım” buyuran bu Allah’ın sevgilisi, Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimizin bu şekilde ifadeleri bir hassasiyetin ürünüdür.Gerçekten ümmet bugün paramparçadır. Bakın en basit şekilde ifade edeyim; Ülkemizde,hatta milli sınırlarımız dışındaki bazı ülkelerde Galatasaray,Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor vb spor kuruluşlarımızın sempatizanları vardır. Milli sınırlarımız dışında sempati duyulan nice futbolcular,ekipler,kuruluşlar mevcut. 130’un üzerinde siyasi partimiz var.İnsanlar siyaseten de paramparçadır. Bu siyasi partilerin sempatizanları var. Bunların hepsini bir kazana koyup kaynatsanız hiçbiri birbirine karışmaz. Birçok cemaat var. Bu cemaatların sempatizanları var. Bir Süleymancı ile bir Nakşi’yi,bir Bektaşi’yle bir Mevlevi’yi,bir Kadiri’yle bir Nurcu’yu,Bir İsmail Ağa Cemaatı sempatizanıyla bir Menzİlciyi aynı yerde sohbet ederken göremezsiniz.
Atletizm,güreş,su sporları, futbol,basketbol,voleybol, masa tenisi, kayak, ok atma,paraşütle atlama ve daha birçok sportİf faaliyetler bile insanları birbirinden koparmıştir. Dört hak mezhebin sempatizanları yok mu? Evet, birçok tahıl ve diğerlerini bir araya getirip Aşure yapıyoruz ama dikkat edilirse aşure de paramparça bir görüntü vermiyor mu? Bakla’yla nohut,buğday ile kurufasülye,kuru üzüm ile pirinç,kuru kayısı ile ceviziçi birbiriyle hemhal oluyor mu?
Türkiye’de bugün milli sınırlarımız içinde Boşnak, Arnavut, Abaza, Çerkez, Rum, Ermeni, Kürt,Acem, Azeri, Tatar,Çeçen,Arap, birçok Afrika kökenli hemşehrilerimiz var. Ama hepsi de Türk Kimliği altında bir bütün oluşturmuşlar. Ellerinde T.C Kimliği var. Birlikte yaşıyoruz. Bir araya geliyoruz. Coşuyoruz,üzülüyoruz.
Çeşit çeşit duygu ve düşünceye sahip binler,onbinler,yüzbinler var. Önemli olan nedir biliyor musunuz? Bir araya gelebilmektir.Yani insan olduğumuzu hatırlamaktır. Hangi duygu ve düşünceye sahip olursak olalım bunu becerebiliyorsak mesele yoktur. Ben yıllarca ilkokullarda Roman ve Yörük çocuklarını okuttum. Ben onların gözünde” Beyaz gömlekli,kravatlı Bülent Öğretmen” olarak kaldım. Roman öğrencim bana;” Kadın gözlü hocam”,Yörük öğrencim” Kara gözlü hocam”,Kayseri’deki öğrencilerim.” Gadasını aldığım hocam”, Van’dan Tavşanlı’ya tavuk çiftliklerine çalışmak için gelen Kürt kardeşlerimin çocukları ” Bülo hoca” derdi. Ben hepsinin de Bülent öğretmeniydim.
Beni en çok üzen nedir bilir misiniz? Ben 86 yaşındayım. Her cemaatten,futbol kulübünden,bürokratından işçisine,köylüsünden siyasi parti sempatizanına kadar herkesle büyük bir dostluk kurmuşum. Bugüne kadar kimseyi:” Sen şusun,busun,şundansın,bundansın2 diyerek ayırmamışım. Zenginle de fakirle de beraber olmuşum. Deliler bile beni severdi. Hiçbir siyasi partiye üye olmadım. Her siyasi görüş sahibi dostlarım,arkadaşlarım,ahbaplarım oldu. Merhum Mustafa Ayaşlı, merhum Karga Ahmet, merhum Enver Girgin, merhum Ferit Akyol, merhum Ahmet Körhasan, merhum Ahmet Derin, merhum Av. H. Cavit Erdemir, merhum Ecz. Haşim Benli aziz dostlarımdı. Yine şu konuda hassasım; birinin bir diğerinin şu siyasi partiden diyerek dostlukları sonlandırmasına karşıyım. Medeni şekilde her görüş sahibi birbiriyle bir araya gelebilmelidir. Düğünde,dernekte,sevinçte tasada, iyi günde,kötü günde elle verebilmeli, sırt sırta oturabilmelidir. Bugün ülkemizde sayın Cumhurbaşkanını seven de var sevmeyen de. Sayın Özgür Özel’i seven de var sevmeyen de, Sayın Devlet Bahçeli’yi yine seven de var sevmeyen de. Olsun, her halükarda birbirimizi sevmesek te nezaketen çizgileri aşmayacağız. İnsan olduğumuzu hatırlayarak birbirimizden saygıyı ve sevgiyi eksik etmeyeceğiz. Kimse sempati duyduğu bir siyasi parti aleyhinde konuşan bir dostunu rencide etmemelidir. Dostluk önemlidir. Gerisi ise bir laf-u güzaftır. Ünlü padişah Sultan Beyazit Han ne güzel söyler:”Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş/Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş” Demiştir. Kuru kavgalar dostlukları törpülememelidir. Yıpratmamalıdır. Sonlandırmamalıdır. Bu cennet vatan hepimizin vatanı,bu güzel insanlar hepimizin kardeşleridir. Yine cenazelerimizde,düğünlerimizde,nişanlarımızda,söz almalarda,hatim dualarımızda,mevlitlerde,milli,yerel ve dini bayramlarımızda,işyeri açılışlarında,büyüklerimizi karşımama ve uğurlamalarda,temel atma törenlerinde kolkola,omuz omuza olalım. Birbirimize hakaret etmeyelim. Birbirimizin kuyusunu kazmayalım. Birbirimize iftira atmayalım. Eteklerimizdekini dökerken kırıcı olmadan bunu yapalım. Ne kadar birbirimizden hazzetmiyorsak ta bkarşılaştığımızda.2 N’aptın bizim oğlan,bizim kız?” demeye devam edelim. Cenneti ve cehennemi başka yerde aramayalım. Cennet te cehennem de bu dünyadadır. İnanın ceza da ölmeden bu dünyada çekilmektedir. Kabir azabı bu dünyadadır. Allah’ın adaletini görmek isteyenler etraflarına bir baksın yeter. Allah’ın değirmeni ağır çalışır ama unu ince eler. Allah’ın gazabı her halükarda vardır. Arş her daim titrer ve bu Allah’ın gazabıdır.
ŞAİRİN”İKİ KAPILI BİR HAN” OLARAK NİTELEDİĞİ
DÜNYAMIZDA KİMLER YAŞAMIYOR Kİ
Aşık Veysel’in ünlü türküsü’nde iki kapılı bir han olarak nitelendirilen dünyamızda kimler,kimler,kimler yaşamıyor ki?Aklıma hemen geliverenler; Şerefliler ve şerefsizler,yalancılar ve doğrular,haram yiyenler ve yemeyenler,vatan haini olanlar ve vatan sevdalıları, zenginler ve fakirler,Sağlıklı olanlar ve engelliler, namuslular ve namussuzlar, iki yüzlüler ve göründüğü gibi olanlar, alimler ve cahiller oldu.
Her zaman merhum babamın dediği gibi dürüst ve namuslu olanların ödedikleri fatura daima ağırdır. Kısa zamanda sivrilen,güçlenen,yaşamı farklılaşanlara dikkat etmek gerek. Bir Kamu görevlisi ,öğretmen,polis,kaymakam,vali, subay ve astsubay, bir Tapu memuru,bir nüfus memuru,bir vergi dairesi çalışanı,başka meslek erbabı için zengin olmak hayalden ötedir. Çünkü bunlar için zenginlik gerçekten bir düşten öteye geçemez. Namuslu ve dürüst yaşayıp,bu fani alemden göçenlerin arkalarında bıraktıklarına bakarsanız hemen hemen hiçbir şey göremezsiniz. Ya bir veya birkaç plaket,madalya,şilt,kupa,taktirname ve teşekkür belgesi bırakmışlardır ya da namuslu ve dürüst yaşamanın altında ezilmiş bireyler söz konusudur.
Mülk ve hüküm sahibi Allah’tır. Yarattığı her canlıya,insanlar dahil rızkını hazırlamıştır. Anadolu’da bir yaygın söz vardır;” Dene tükeninceye kadar her canlı ayaktadır” derler. İnsan doğuyor,büyüyor,yaşlanıyor ve ölüyor. Bu bazen aksi de olabiliyor,canlı bu evreleri geçirmeden de geldiği dünyaya veda edebiliyor.
Allah’ın terazisi’ndeki kefelere her şeyi koyamazsınız. Bu terazi her şeyi ayrı ayrı tartar ve değerlendirir. Ucuz aldığı malı ,eşyayı,tüketim ürününü pahalıya satanlar,sattığı ürün ağır çeksin diyerek ürününü ıslatıp ağırlaştıranlar, vatanına,milletine ihanet edenler, devletine vergi vermeyenler,vergi kaçıranlar, yalan söyleyenler,hakikatı gizleyenler, üç-beş kuruş karşılığında vatanını satanlar, sattığı ürüne hile karıştıranlar, tartıda hile yapanlar,ır8z düşmanları, kaçakçılar, sahte para basanlar, sözünün eri olmayanlar,bile bile yalan yanlış şeyler söyleyerek toplumu gerenler varsa burada durmak gerekir.
Bir zamanlar,şekerin altın olduğu dönemde evinin kuyusunu depo olarak kullanan bir kardeşmizin başına gelenleri bilirim. Kuyunun içine nasıl bir örtü çekmişse zaman içinde şeker çuvalları kuyunun içine düşüvermişti. Adam bunu kimselere söyleyememişti. Sonra :” Benim kuyunun suyu tatlı” diyerek çaldığı minareye kılıf hazırlamıştı. Anlayan anlamıştı. Anlamaz görünenler de olmuştu. “ Yok artık!” diyenler de vardı. Şeytan bile bu duruma itiraz etmiştir;” Vallahi ben böyle bir şey görmedim”demiştir. Ben bu dünyada evi olmayanlardanım. Aracı olmayanlardanım. Vadede hesabı olmayanlardanım. Dövizi olmayanlardanım. Sadece devletin verdiğinle geçinenlerdenim. Rabbim yeter ki aldığım üç beş kuruşumu bana afiyetle yedirsin yeter.
Bir zamanların hakimlerinden,sonra kamu avukatı ve serbest avukat merhum babam 3 Aralık 1981 tarihinde öldüğü zaman kira evinde pantolonunun cebinden 21 lira çıkmıştı. Ki bu güzel insan bir ara Baro Aidatı’nı dahi ödeyemediği için Kütahya Barosu tarafından uyarılmıştı. Benim babam,annem de kira evlerinde yaşadılar. Babamın babası bir Tuğbay,annemin babası bir hakimdi.
“ Haydan gelen huya gider” derler. Bugün en azından Tavşanlı’da bile buna uyan örnekler vardır. Araştıran bulur. Devlet varsa insanımız da huzurludur,mutludur,şükreder. Devlet yoksa maaş ta yoktur,mülk te,diğerleri de. O nedenle” Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin deriz.” Sultanların sultanı,cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman ne güzel söylemiştir:”Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi” demiştir.
Ünlü bilge LAO TZU’nun bir şiiri var; “ Güçsüzler yukarıdadır” başlıklı bu şiiri herkesin okumasını isterim. Okuyalım mı?” İnsan doğarken yumuşak ve güçsüzdür/Ölürken sertleşir ve katılaşır/Ağaç filizlenirken yumuşak ve esnektir/Ölünce kurur ve solar/Gerçekten de,katılık ve güç ‘ölümün yoldaşıdır’/Böylece,’silahı güçlü olan ordu yenilir/ Odunu sert olan ağaç kesilir’/Gerçekten de,katılar ve güçlüler aşağıda/Esnekler ve güçsüzler yukarıdadır/. Şükür Elhamdülillah bizler yukarıdayız. Aşağıda olanlar düşünsün. …