09 Mayıs 2020 - Cumartesi

BU HAFTAKİ BAŞ YAZILARIM

Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 19 dk.
1773 okunma
Bülent Alpagut

Bülent Alpagut

- 05062218413
Google News

       6  NİSAN  192O   TARİHİNDE   
KURULAN  ANADOLU AJANSI 
     1O1  YAŞINDA
 
                Şu Koronavirüs belası 1OO yıllık çınar Anadolu Ajansı(A.A)’nın da 1OO. Yıldönümünün   hatırlanmasına izin vermedi. Ama yıllarca Anadolu Ajansı,Bursa Bölge Temsilciliği Tavşanlı Muhabiri olarak O868 numaralı  bu ajansın kimliğini,siz deyin sarı renkli basın kartını taşıyan biri olarak   birkaç satır dahi olsa bu ajans hakkında bir şeyler yazmassam  ayıp olur. düşüncesiyle bu satırları karalamaya karar verdim. Ben bu ajansın yıllar içinde bana gönderdiği,haber başına ödediği paralarları  kendime harçlık edinmişimdir. 15-2O lira kadardı ama bereketliydi. Tavşanlı PTT’sinden  haber geldiğinde  hızlı adımlarla gider, birkaç liramı alırdım. Bu para benim alın terimdi.Helal kazancımdı. Gün gelmiş bu paralarla küçük çeyrek altın bile almışımdır.  Eşimle dostumla çay İçmişimdir.PTT, o zamanlar benden ajans muhabiri olduğumu doğrulayan bir belge isterdi. Kaymakamlıktan aldığım belgeyi PTT’ye verirdim. Halen sağdır, zamanın PTT Müdürü  Abdullah Özbakış:” Haydi bakalım Bülent Bey  şu paralardan yiyelim “ der beni tebessüm ettirirdi.  .Anadolu Ajansı’nın  halen evimin bir köşesinde içine haber yazıp gönderdiğim  zarfları bile  duruyor. Ne zamandan beri duruyor dersiniz?  Bana teşekkür edilip Basın kartımın  İlgili Bölge Müdürlüğü’ne en kısa sürede gönderilmesinin istenmesinden bugüne   boynu bükük  hala duruyor. Bu zarfları özel matbaada bastırmıştım.  .Zarfın bir köşesinde ajansın kurucusu aziz Atatürk’ün fotoğrafı var. Çünkü Anadolu Ajansı Atatürk’ün 6 Nisan 192O’de  bir beyanatıyla kurulmuştu .8 Nisan 192O’de Atatürk,Anadolu Ajansı’nın kurulduğunu resmen açıklamıştı.Kaynak(Yücel Özkaya,”Milli Mücadele’de Anadolu Ajansı’nın Kuruluşu ve Faaliyetine Ait Bazı Belgeler”,Atatürk Araştırma Merkezi,s 2,Ankara,1985,s.592.) Bir köşesinde  de  üzerinde “ Anadolu Ajansı” yazılı bir Türkiye Haritası var.Hemen altına  ev  ve irtibat telefon numaralarımı koymuşum.( O274)6143O65-6141836-6142O11-6151584 Fax:6153O11) numaralar bana aitti.  .Sonra zarfın ön yüzünde  , iri harflerle haberlerimi gönderdiğim:” Anadolu Ajansı Bursa Bölge Müdürlüğü-Hamzabey Mh.Beşikçiler Cd.Beşikçiler Apt. A  Blok. Kat/1 Daire-4 Bursa “ adresi. vardı.  Ben Tavşanlı’nın sesi olarak binlerce haberi bu adrese gönderdim.Bu haberlerin orijinal  nüshaları, kaç klasördedir bilmiyorum. Evimde yer bulamadığım için bugün Göbel Kaplıcaları’nda TRT İstanbul,Çamlıca  Bölge Vericiler Müdürlüğü’nün  zamanın rahmetli Tavşanlı Belediye Başkanı Enver Girgin’e gönderdiği 1OO bin lirayla yaptırılan Televizyon Aktarıcı İstasyonu’nda,,GLİ’nin hediye ettiği eski bir çelik dolabın içindedir. Farelerin  bu güne  bir zarar verdiklerini sanmıyorum. Sararıp ta solmamışlardır  Kulakları çınlasın aktarıcılar gönüllü bakıcısı  İsmail Vurmaz böyle bir şey olsaydı beni haberdar ederdi. . Ama bu binlerce Tavşanlı haberi  Tavşanlı’nın  bir köşede  terkedilmiş yaşayan hafızasıdır.Bir gün ölmez sağ kalırsam bunları alıp bir yere vermek isterim. Kim sahip çıkarsa ona. Bu bir üniversite, ,bir kütüphane bir belediye ,bir okul  veya bir başka kurum ve kuruluş ta olabilir. Bir ara konuştuğum sevgili dostum,Sağlık Bilimleri Üniversitesi  Rektörü,eski milletvekilimiz ,hemşehrimiz Prof. Dr. Vural Kavuncu da istemişti.Ben haberlerimi önce doğrulatır sonra yazardım. Bu nedenle hiç biri kafadan bir haber değildir. Bir haber dışında başıma da hiçbir olumsuzluk gelmedi.Rahmetli Kütahya İl Muhabiri Hasan Bilcan bir  sünnet haberi,ben de “Bir dananın işkembesinde Muhammet sözcüğü okundu”haberi yüzünden geçici olarak kartlarımızı kaptırmıştık. Sarı kimlik kartımı o zaman Sağlık bakanı olan  hemşehrimiz  Doç. Dr. Mustafa Kalemli olmasaydı zor geri alırdım. Hasan Abi rahmetli nasıl geri aldı bilmiyorum.    ….
                 Atatürk’ün Anadolu Ajansı’ndan isteği: en  doğru ve hızlı havadisti. Bu  büyük önderin  ajansın kuruluş  genelgesinde Milli Mücadele’de halkın iç ve dış”en doğru havadis(haber) ile aydınlatılmasının” zorunlu olduğu” Anadolu Ajansı’nın en hızlı araçlarla vereceği havadis ve bilginin Temsilciler Kurulu’nun belgeli  ve asıl kaynaklarına” dayandığı yer alır.  bildirmiştir.(Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Ankara,1957 ,S.19,Vesika 47O.Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,C.IV,Ankara,1969,s.286 ve 287.)
                 Bu genelgeyi  bugüne kadar kaçımız biliyorduk?kimler okuyabilmiştir? Okuyanlar eğer dikkat etmişlerse sadece “havadis” değil “ en doğru havadis”en hızlı araçlarla vereceği havadis”,” belgeli  ve asıl kaynaklara dayalı havadis” ifadeleri kullanılmıştır.  Atatürk’ün burada altını çizdiği noktalar;”doğru””tarafsız””belgeli” ve “kaynaklı” haberlerin “hızlı” biçimde her yere ulaştırılması,haber ajanslarının uyması gereken evrensel ilkelerdir. 
                 Ben de bu ajansın sorumlu bir muhabiri, Bülent Alpagut olarak  ajansıma ,yıllarca  doğru,tarafsız,belgeli ve kaynaklı  olan haberleri ulaştırdım. Gün geldi Bursa Bölge Temsilciliği’nde(sonra  müdürlük oldu)görevli dostlarım haber bombardımanına tuttuğum günlerde  bana.” Bülent Hoca bu kadar çok haberi  göndermeyi nasıl başarıyorsun?”  dediklerini unutmadım. 
                   Ben Tavşanlı’nın,Kütahya’nın en büyük,gelişmiş ilçesi Tavşanlı’nın ilk Anadolu Ajansı Muhabiriyim.Elimde, Bu ajansın gönderdiği iki “ Onur Belgem” var Bunlar belki  yenilmez ve içilmezler.Karın doyurmazlar,satılmaz veya satıldığında bir şey alınamayan sadece,.birer kağıt veya karton parçasıdırlar. Ama manevi değeri yüksek ,bir fani için değerli  olan belgelerdir.
                     ANADOLU AJANSI, zorlu savaş yıllarında  üzerine düşeni fazlasıyla  yapmış bir ajanstır. .İç ve dış kamuoyunu milli direniş hakkında sürekli doğru bilgilendirmiştir. İçeride İstanbul,Zonguldak,İnebolu,Antalya ve İzmit’te;dışarıda ise Londra Paris,Berlin,Viyana,Cenevre ve NewYork’ta  irtibat büroları açmıştır.  Bültenleri,binbir güçlükle işgal altındaki İstanbul’a ulaştırmıştır. İstanbsul’da eski Çiftçi Kütüphanesi sahibi Akif Bey ile Hayri Budak Bey bu bültenleri gizlice almışlar,İstanbul Babıali’de bir kitapevinin bodrum katında eski bir teksir makinasıyla veya bültenin altına kopya kağıdı yerleştirerek elle çoğaltmışlardır.Ajans haberlerini  telgrafla  ilgililere ulaştırmışlardır.  Atlı görevlilerin ücra köşelere kadar götürdüğü bültenler buralarda kara tahtalara asılmış, bu çalışmaları Halide Edip,Yunus Nadi,Hamdullah Suphi ve on kadar personel yürütmüştür.
                      Düşmanın bütün kara  propagandasına karşın milli direnişin  en zorlu anlarında  Anadolu Ajansı’nın  haberleri halka  güç ve moral vermiştir. Anadolu’daki Yunan mezalimini bu ajans dünyaya duyurmuştur. TBMM’nin  açılacağı, Anadolu halka Anadolu  Ajansı bülteniyle duyurulmuştur. Cephelerden en doğru  haberleri Anadolu Ajansı vermiştir. Sakarya Savaşı’nın ne zaman başlayıp nasıl ilerleyip nasıl sonlandırıldığı,Büyük Taarruz’un tüm aşamaları ve İzmir’in   kurtuluşu  gibi önemli  haberleri hep Anadolu Ajansı “A A” kaynaklıydı. Milli Mücadele’de değil,sonrasında Cumhuriyet’in ilk yıllarında da  bu ajans , yeni Türkiye’nin gözü kulağı olmuştur. Önce Lozan görüşmelerini çok başarılı bir şekilde yansıtmış,Atatürk’ün devrimlerini topluma anlatmıştır. Çıktığı yurt gezilerinde Atatürk’ün yanında hep AA Muhabirleri olmuştur. İzmir Suikast girişimi sonrasında 19 Haziran 1926’da” Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözünü Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte söylemiş. Bu demeç, bizzat AA Muhabirleri tarafından tüm dünyaya ulaştırılmıştır. ATATÜRK Anadolu Ajansı’nın hep, Batılı anlamda modern bir haber ajansı olmasını istemiştir. Bu amaçladır ki, 1925’te  Anadolu Ajansı’nı şirketleştirmiştir.
                       İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü,Anadolu Ajansı’nın 5O.yılı dolayısıyla yapılan bir röportajda aynen .”Bizim de bir ajansımız vardı. Dünyaya haber verebiliriz  diye pek çalımlıydık”  demiştir. 
                        Koronavirüs  ağırlıklı haberler arasında maalesef Anadolu Ajansı’nın 1OO.yıldönümüyle ilgili pek bir habere rastlayamadım. Ben her zaman bu ajansın bir mensubu olmaktan gurur duymuşumdur. Bu ajansa hizmet ettiysem ,bu benim için şereftir. Daha güzel günlere diyorum ve bir süre hizmet verdiğim ajansımın yıldönümünü kutluyorum. Anadolu Ajansı için yapılan yorumlara ve eleştirilere ise kapalıyım.   
         O9 NİSAN  1588  TARİHİNDE  MİMAR  SİNAN
                                            ARAMIZDAN AYRILMIŞTI  
              Mimar,binaların projesini hazırlayan,planını çizen,plana göre güzel bir biçimde yapılması için gerekli her türlü işi yapan kimsedir. Mimarların bir arşını,78 cm uzunluğunda uzunluk ölçüsüydü. Mimarların bir kademi olurdu.Bir ayak veya yarım arşın  boyunda uzunluk ölçüsüydü.Mimarlar sınıfına”mimaran”denirdi.Mimarbaşı ise, Osmanlı Devlet Teşkilatında padişah adına  saray,cami,medrese,mektep gibi binalar  inşa etmek,resmi imar işlerinde çalışmak ve savaş zamanında orduya katılarak gereken yerlere  kale,köprü,yol yapmak veya harap olanları tamir etmekle görevli olan Hassa mimarlarının en kıdemlisine,başına sermimaran-ı hassaydı. Tarih kitapları sermimaran-ı hassa denildiğinde Mimar Sinan’dan söz eder. Mimar Sinan 1489-1588 yılları arasında yaşamış dünya üzerinde doğmuş,en büyük mimar olarak bilinir. Kendisinden sonra  sermiran-ı hassa görevi Mimarbaşı Davut’a  verilmiştir. Semiha Ayverdi bir eserinde Sinan’dan söz ederken:” O,mimarbaşı olmadan  çok önce,bir sekban neferi tevazuu ile at sırtında rüzgar gibi memleketi dolaşmıştır” der.
                  Mimar Sinan ,eserleriyle kıyamete kadar yaşayacak müstesna bir insandır. Söylenir ki;Bir sabah vakti,irfan güneşi mutlu padişah Süleyman Han’ın kalbine bir cami yaptırma fikri gelir ve bu fikri dönemin mimarı Sinan’a açar.Bu hususta Sinan’la  bir dizi görüşme yapılır.Görüşmeler sonunda caminin yeri belirlenir.Yapının  tasarımı kesinleşir Anlatılır ki Süleymaniye Camii inşa edilmeden çok önce  denize bir kayma söz konusu olmasın denilerek  ön çalışmalar başlatılmıştır.Alt yapı  çalışmaları sonrasında  ancak .caminin temeli  atılmıştır.O günde , kurbanlar kesildiği,ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığını öğreniyoruz. Duaların alındığı,.İnşaata böyle başlandığı  bilgilerine ulaşıyoruz. İlk taşı da bizzat gelenek olduğu üzere devrin  Şeyhülislamı Ebussuud Efendi mihrap duvarının yükseleceği kesime koymuş. 
                   Sinan başta olmak üzere nice ustanın geceli gündüzlü durmaksızın aylarca süren  çalışmaları  sonucu hayranlık uyandıran  Süleymaniye camii tamamlanmış..Caminin açılışında herkes alana toplanmış..Herkeste büyük bir heyecan varmış. Mimar Sinan  anahtarı dua ederek padişaha vermiş Padişah ise  camiyi açmaya en yetkili kişinin Sinan olduğunu düşünerek anahtarı Sinan’a   geri vererek büyük bir jest yapmış. . Sinan,dualar eşliğinde” Ya Fettah” diyerek camiyi açmış.
                    Yıllar önce Kütahya Lisesi’nden mezun olduktan sonra  Kütahyalı arkadaşlarımla birlikte  Üniversiteye girmek üzere İstanbul’a gittiğimizde  bu muhteşem cami İstanbul Üniversitesi’ne komşuydu. Ben Iktısat,bazı arkadaşlarım Hukuk Fakültesi’ndeydi. Cuma günleri Süleymaniye  Camii7ne gider,Cuma namazımızı bu camide kılardık. Hiç unutmam bir Cuma günü yine bu camideydik. Hutbe okuyan hocaefendi bir arna susmuş,cübbesinin cebinden çıkardığı mendille gözlerini silmişti. Yani ağlıyordu. Hutbenin konusu da anne ve baba hakkı ile ilgiliydi. Bugün gibi hatırlıyorum,hocaefendi .” Muhterem cemaat eğer anne ve babanıza  “öf” bile dediyseniz vay halinize” dediğinde iliklerime kadar titrediğimi unutmuyorum. Camide binlerce insan vardı. Büyük bir cemaat  bir anda sessizliğe bürünmüştü. 
                    Bu muhteşem külliye asırlara meydan okuyarak bugün de  dimdik ayaktadır. Bu zarafetli mabedin kıyısında Mimar Sinan’ın  da  Türbesi yer almaktadır. Türbenin duvarındaki .” Geçti bu demde cihandan pir-i mi’maran Sinan” dizesi okuyanlar için  çok şeyler ifade etmektedir.Mekanın Cennet olsun büyük usta. 
                      Rahmetli babam,Mimar Sinan hayranıydı. Ben eşimle birlikte oğlumuza ne ad verelim diye düşünürken babam oğlumun adını koymuştu  bile. Bizlere :” Torunumun adı Sinan olacak”dediğinde duygulanmıştık. Evet benim oğlumun adı Sinan’dır. O bizim ailemizin  Mimar Sinan’ıdır. 
 

 TAVŞANLI   HALKI  13 NİSAN  1987  TARİHİNİ ASLA 
                                                                            UNUTMAMIŞTIR  
                      13 Nisan 1987 tarihi,Tavşanlılıların yüreklerinde kapanmayan bir yaradır. Çünkü bu tarihte gecenin bir vaktinde zamanın genç iş insanlarından  benim de okul arkadaşım Hıfzı Girgin ve eşi Arife Hanım   gecenin bir vaktinde hunharca katledilmişlerdi Onları kaybettiğimiz  gece Tavşanlı ayaktaydı. İnsanlar  gruplar halinde eski Ptt Caddesi’ne bir giriyor bir çıkıyorlardı.Büyük bir  güvenlik koridoru oluşturulmuştu Bu cinayeti çözmek için zamanında Tavşanlı’ya adeta sivil polis yığmıştı. Sanki her üç kişiden birisi sivil polisti. Rahmetlilerin  ölümü kadar toprağa verilmeleri bile  muhteşem bir kalabalığın toplanmasına yetip artmıştı. Önce Can,sonra Canan derler ya, o günlerde gözyaşı dökenler iki kızkardeşi(Letafet ve Hatice) olmuştur. Sonra et tırnaktan ayrılmaz,yakın akrabalar ve dostlar karaya bürünmüşlerdi. Bakın aradan tam 33 yıl geçti. O  günü gözlerimin önüne getirebiliyorum. Sevgili arkadaşımı her gün desem yalan olmaz Ulucami Mahallesi Kır Sokak’taki ahşap evlerine bırakır ondan sonra Ulucami önünden,Uzunçarşı ‘yı takiben evimize giderdim.    .Gerek Hıfzı ve gerekse eşi Arife Yenge böyle bir ölümü asla  haketmemişlerdi. Zaman içinde katiller bulundu. Biri yaşı küçük olduğu için 16 yıl yedi. Diğerleri de  müebbet hapis cezası aldılar. Ama ne oldu ne bitti  yıllar içinde  girdiklerinden bir süre sonra çıktılar. Her üç katil de  Tavşanlılıların vicdanlarında bugün de mahkumdurlar.Cezalarını Allah’ın  Yüce Katında  mutlaka vereceklerdir.  
                        Katil ve yardımcıları  o zamanlarda  Tavşanlı’da  ikamet ediyorlardı.  Rahmetli iş insanını  çok zengin mi zannediyorlardı nedir bilinmez   acımasız planlarını uygulayarak  hem iş insanımızı hem de eşini katlettiler.O günü ben de anımsıyorum. Tavşanlı Atatürk İlkokulu’nda sınıf öğretmeniydim. Rahmetliler  Hıfzı ve eşi Arife Yenge, bu tarihte eski PTT Caddesi’ndeki ( Bugün Tahsin Buruk Caddesi) evlerinde ikamet ediyorlardı. Hatta sanırım alt katlarında Doktor Hasan Bey ve eşi oturuyordu.  Onların bile cinayet işlenirken  hiçbir şeyden haberdar olmamaları ilginç olarak  yorumlanır.   Rahmetli Hıfzı bir ara sarraflık ta yapmıştı. Sonra beyaz eşya satmaya başladı. Çeşitli firmaların  Tavşanlı’da Başbayii olarak nicelerine hizmet verdi.  Hıfzı dürüst,namuslu,işinde gücünde bir iş insanıydı..Yardımseverdi Ben Fevzipaşa İlkokulu’nda okurken  rahmetli Hıfzı Girgin, rahmetli Nuri Demiroğlu, rahmetli Abdullah Eruslu, rahmetli Veli,rahmetli Siyami Başköy,rahmetli berber Sıtkı Çınar,.iş insanı Hayrettin Doruöz,rahmetli kırtasiyeci Kenan Sözen, ayakkabıcı Mehmet, leblebici Mehmet Gümüş, iş insanı Cavit Arıkan ,arabacı Cavit, rahmetli  Güneylerin Ziya, bisiklet aksesuvarı satardı İbrahim,berber Cemal Ödemiş, okul arkadaşlarımdı.Kız arkadaşlarım da vardı.Ama isimlerini unuttum. Bir hususun altını çizmek isterim. Fevzipaşa İlkokulu  benim de öğrenci olduğum  194O’lı yıllarda  rahmetli Hıfzı Girgin ve  halen hayattadır Berber Cemal Ödemiş  kadar  çalışkan  başka öğrenci görmemiştir.  Hatta  rahmetli Hıfzı   liseyi bile dışardan bitirmişti.İsteseydi bir değil,birkaç üniversiteyi bitirebilirdi. Ama O ticareti seçti.  
                           Evlatları,Sevgili öğrencim Nilüfer’i ve sevgili öğrencim Halil’i asla unutmadım Bugün de zaman zaman kendilerini ararım.Her kisinin de mutlu birer evlilikleri oldu. Bu evliliklerinden pırlanta gibi evlatları,hatta torunları var. .Bu arada  aziz dostum Ahmet Turan Yılmazer’i de çok severim. O da Tavşanlı’nın yetiştirdiği değerlerdendir.Rahmetli Hıfzı ve eşi ebediyete göçtükten sonra aileyi toparlamıştır. Aileye bir anlamda babalık yapmıştır. Allah Tavşanlı’ya bir daha böyle bir acı yaşatmasın. Hıfzı Girgin bir efsanedir. Efsaneler ise asla ölmezler. O da eşi de ölmemiştir. Sadece gözlerden ıraktırlar. Ama gönüllerde yaşamaktadırlar. İyi ki Hıfzı Girgin gibi bir arkadaşım olmuş. Ben Hıfzı’mı bin Bağdat’a değişmem.  

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları