BU HAFTAKİ BAŞ YAZILARIM
Bülent Alpagut
- 05062218413 6 NİSAN 192O TARİHİNDE
KURULAN ANADOLU AJANSI
1O1 YAŞINDA
Şu Koronavirüs belası 1OO yıllık çınar Anadolu Ajansı(A.A)’nın da 1OO. Yıldönümünün hatırlanmasına izin vermedi. Ama yıllarca Anadolu Ajansı,Bursa Bölge Temsilciliği Tavşanlı Muhabiri olarak O868 numaralı bu ajansın kimliğini,siz deyin sarı renkli basın kartını taşıyan biri olarak birkaç satır dahi olsa bu ajans hakkında bir şeyler yazmassam ayıp olur. düşüncesiyle bu satırları karalamaya karar verdim. Ben bu ajansın yıllar içinde bana gönderdiği,haber başına ödediği paralarları kendime harçlık edinmişimdir. 15-2O lira kadardı ama bereketliydi. Tavşanlı PTT’sinden haber geldiğinde hızlı adımlarla gider, birkaç liramı alırdım. Bu para benim alın terimdi.Helal kazancımdı. Gün gelmiş bu paralarla küçük çeyrek altın bile almışımdır. Eşimle dostumla çay İçmişimdir.PTT, o zamanlar benden ajans muhabiri olduğumu doğrulayan bir belge isterdi. Kaymakamlıktan aldığım belgeyi PTT’ye verirdim. Halen sağdır, zamanın PTT Müdürü Abdullah Özbakış:” Haydi bakalım Bülent Bey şu paralardan yiyelim “ der beni tebessüm ettirirdi. .Anadolu Ajansı’nın halen evimin bir köşesinde içine haber yazıp gönderdiğim zarfları bile duruyor. Ne zamandan beri duruyor dersiniz? Bana teşekkür edilip Basın kartımın İlgili Bölge Müdürlüğü’ne en kısa sürede gönderilmesinin istenmesinden bugüne boynu bükük hala duruyor. Bu zarfları özel matbaada bastırmıştım. .Zarfın bir köşesinde ajansın kurucusu aziz Atatürk’ün fotoğrafı var. Çünkü Anadolu Ajansı Atatürk’ün 6 Nisan 192O’de bir beyanatıyla kurulmuştu .8 Nisan 192O’de Atatürk,Anadolu Ajansı’nın kurulduğunu resmen açıklamıştı.Kaynak(Yücel Özkaya,”Milli Mücadele’de Anadolu Ajansı’nın Kuruluşu ve Faaliyetine Ait Bazı Belgeler”,Atatürk Araştırma Merkezi,s 2,Ankara,1985,s.592.) Bir köşesinde de üzerinde “ Anadolu Ajansı” yazılı bir Türkiye Haritası var.Hemen altına ev ve irtibat telefon numaralarımı koymuşum.( O274)6143O65-6141836-6142O11-6151584 Fax:6153O11) numaralar bana aitti. .Sonra zarfın ön yüzünde , iri harflerle haberlerimi gönderdiğim:” Anadolu Ajansı Bursa Bölge Müdürlüğü-Hamzabey Mh.Beşikçiler Cd.Beşikçiler Apt. A Blok. Kat/1 Daire-4 Bursa “ adresi. vardı. Ben Tavşanlı’nın sesi olarak binlerce haberi bu adrese gönderdim.Bu haberlerin orijinal nüshaları, kaç klasördedir bilmiyorum. Evimde yer bulamadığım için bugün Göbel Kaplıcaları’nda TRT İstanbul,Çamlıca Bölge Vericiler Müdürlüğü’nün zamanın rahmetli Tavşanlı Belediye Başkanı Enver Girgin’e gönderdiği 1OO bin lirayla yaptırılan Televizyon Aktarıcı İstasyonu’nda,,GLİ’nin hediye ettiği eski bir çelik dolabın içindedir. Farelerin bu güne bir zarar verdiklerini sanmıyorum. Sararıp ta solmamışlardır Kulakları çınlasın aktarıcılar gönüllü bakıcısı İsmail Vurmaz böyle bir şey olsaydı beni haberdar ederdi. . Ama bu binlerce Tavşanlı haberi Tavşanlı’nın bir köşede terkedilmiş yaşayan hafızasıdır.Bir gün ölmez sağ kalırsam bunları alıp bir yere vermek isterim. Kim sahip çıkarsa ona. Bu bir üniversite, ,bir kütüphane bir belediye ,bir okul veya bir başka kurum ve kuruluş ta olabilir. Bir ara konuştuğum sevgili dostum,Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü,eski milletvekilimiz ,hemşehrimiz Prof. Dr. Vural Kavuncu da istemişti.Ben haberlerimi önce doğrulatır sonra yazardım. Bu nedenle hiç biri kafadan bir haber değildir. Bir haber dışında başıma da hiçbir olumsuzluk gelmedi.Rahmetli Kütahya İl Muhabiri Hasan Bilcan bir sünnet haberi,ben de “Bir dananın işkembesinde Muhammet sözcüğü okundu”haberi yüzünden geçici olarak kartlarımızı kaptırmıştık. Sarı kimlik kartımı o zaman Sağlık bakanı olan hemşehrimiz Doç. Dr. Mustafa Kalemli olmasaydı zor geri alırdım. Hasan Abi rahmetli nasıl geri aldı bilmiyorum. ….
Atatürk’ün Anadolu Ajansı’ndan isteği: en doğru ve hızlı havadisti. Bu büyük önderin ajansın kuruluş genelgesinde Milli Mücadele’de halkın iç ve dış”en doğru havadis(haber) ile aydınlatılmasının” zorunlu olduğu” Anadolu Ajansı’nın en hızlı araçlarla vereceği havadis ve bilginin Temsilciler Kurulu’nun belgeli ve asıl kaynaklarına” dayandığı yer alır. bildirmiştir.(Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Ankara,1957 ,S.19,Vesika 47O.Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,C.IV,Ankara,1969,s.286 ve 287.)
Bu genelgeyi bugüne kadar kaçımız biliyorduk?kimler okuyabilmiştir? Okuyanlar eğer dikkat etmişlerse sadece “havadis” değil “ en doğru havadis”en hızlı araçlarla vereceği havadis”,” belgeli ve asıl kaynaklara dayalı havadis” ifadeleri kullanılmıştır. Atatürk’ün burada altını çizdiği noktalar;”doğru””tarafsız””belgeli” ve “kaynaklı” haberlerin “hızlı” biçimde her yere ulaştırılması,haber ajanslarının uyması gereken evrensel ilkelerdir.
Ben de bu ajansın sorumlu bir muhabiri, Bülent Alpagut olarak ajansıma ,yıllarca doğru,tarafsız,belgeli ve kaynaklı olan haberleri ulaştırdım. Gün geldi Bursa Bölge Temsilciliği’nde(sonra müdürlük oldu)görevli dostlarım haber bombardımanına tuttuğum günlerde bana.” Bülent Hoca bu kadar çok haberi göndermeyi nasıl başarıyorsun?” dediklerini unutmadım.
Ben Tavşanlı’nın,Kütahya’nın en büyük,gelişmiş ilçesi Tavşanlı’nın ilk Anadolu Ajansı Muhabiriyim.Elimde, Bu ajansın gönderdiği iki “ Onur Belgem” var Bunlar belki yenilmez ve içilmezler.Karın doyurmazlar,satılmaz veya satıldığında bir şey alınamayan sadece,.birer kağıt veya karton parçasıdırlar. Ama manevi değeri yüksek ,bir fani için değerli olan belgelerdir.
ANADOLU AJANSI, zorlu savaş yıllarında üzerine düşeni fazlasıyla yapmış bir ajanstır. .İç ve dış kamuoyunu milli direniş hakkında sürekli doğru bilgilendirmiştir. İçeride İstanbul,Zonguldak,İnebolu,Antalya ve İzmit’te;dışarıda ise Londra Paris,Berlin,Viyana,Cenevre ve NewYork’ta irtibat büroları açmıştır. Bültenleri,binbir güçlükle işgal altındaki İstanbul’a ulaştırmıştır. İstanbsul’da eski Çiftçi Kütüphanesi sahibi Akif Bey ile Hayri Budak Bey bu bültenleri gizlice almışlar,İstanbul Babıali’de bir kitapevinin bodrum katında eski bir teksir makinasıyla veya bültenin altına kopya kağıdı yerleştirerek elle çoğaltmışlardır.Ajans haberlerini telgrafla ilgililere ulaştırmışlardır. Atlı görevlilerin ücra köşelere kadar götürdüğü bültenler buralarda kara tahtalara asılmış, bu çalışmaları Halide Edip,Yunus Nadi,Hamdullah Suphi ve on kadar personel yürütmüştür.
Düşmanın bütün kara propagandasına karşın milli direnişin en zorlu anlarında Anadolu Ajansı’nın haberleri halka güç ve moral vermiştir. Anadolu’daki Yunan mezalimini bu ajans dünyaya duyurmuştur. TBMM’nin açılacağı, Anadolu halka Anadolu Ajansı bülteniyle duyurulmuştur. Cephelerden en doğru haberleri Anadolu Ajansı vermiştir. Sakarya Savaşı’nın ne zaman başlayıp nasıl ilerleyip nasıl sonlandırıldığı,Büyük Taarruz’un tüm aşamaları ve İzmir’in kurtuluşu gibi önemli haberleri hep Anadolu Ajansı “A A” kaynaklıydı. Milli Mücadele’de değil,sonrasında Cumhuriyet’in ilk yıllarında da bu ajans , yeni Türkiye’nin gözü kulağı olmuştur. Önce Lozan görüşmelerini çok başarılı bir şekilde yansıtmış,Atatürk’ün devrimlerini topluma anlatmıştır. Çıktığı yurt gezilerinde Atatürk’ün yanında hep AA Muhabirleri olmuştur. İzmir Suikast girişimi sonrasında 19 Haziran 1926’da” Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözünü Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte söylemiş. Bu demeç, bizzat AA Muhabirleri tarafından tüm dünyaya ulaştırılmıştır. ATATÜRK Anadolu Ajansı’nın hep, Batılı anlamda modern bir haber ajansı olmasını istemiştir. Bu amaçladır ki, 1925’te Anadolu Ajansı’nı şirketleştirmiştir.
İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü,Anadolu Ajansı’nın 5O.yılı dolayısıyla yapılan bir röportajda aynen .”Bizim de bir ajansımız vardı. Dünyaya haber verebiliriz diye pek çalımlıydık” demiştir.
Koronavirüs ağırlıklı haberler arasında maalesef Anadolu Ajansı’nın 1OO.yıldönümüyle ilgili pek bir habere rastlayamadım. Ben her zaman bu ajansın bir mensubu olmaktan gurur duymuşumdur. Bu ajansa hizmet ettiysem ,bu benim için şereftir. Daha güzel günlere diyorum ve bir süre hizmet verdiğim ajansımın yıldönümünü kutluyorum. Anadolu Ajansı için yapılan yorumlara ve eleştirilere ise kapalıyım.
O9 NİSAN 1588 TARİHİNDE MİMAR SİNAN
ARAMIZDAN AYRILMIŞTI
Mimar,binaların projesini hazırlayan,planını çizen,plana göre güzel bir biçimde yapılması için gerekli her türlü işi yapan kimsedir. Mimarların bir arşını,78 cm uzunluğunda uzunluk ölçüsüydü. Mimarların bir kademi olurdu.Bir ayak veya yarım arşın boyunda uzunluk ölçüsüydü.Mimarlar sınıfına”mimaran”denirdi.Mimarbaşı ise, Osmanlı Devlet Teşkilatında padişah adına saray,cami,medrese,mektep gibi binalar inşa etmek,resmi imar işlerinde çalışmak ve savaş zamanında orduya katılarak gereken yerlere kale,köprü,yol yapmak veya harap olanları tamir etmekle görevli olan Hassa mimarlarının en kıdemlisine,başına sermimaran-ı hassaydı. Tarih kitapları sermimaran-ı hassa denildiğinde Mimar Sinan’dan söz eder. Mimar Sinan 1489-1588 yılları arasında yaşamış dünya üzerinde doğmuş,en büyük mimar olarak bilinir. Kendisinden sonra sermiran-ı hassa görevi Mimarbaşı Davut’a verilmiştir. Semiha Ayverdi bir eserinde Sinan’dan söz ederken:” O,mimarbaşı olmadan çok önce,bir sekban neferi tevazuu ile at sırtında rüzgar gibi memleketi dolaşmıştır” der.
Mimar Sinan ,eserleriyle kıyamete kadar yaşayacak müstesna bir insandır. Söylenir ki;Bir sabah vakti,irfan güneşi mutlu padişah Süleyman Han’ın kalbine bir cami yaptırma fikri gelir ve bu fikri dönemin mimarı Sinan’a açar.Bu hususta Sinan’la bir dizi görüşme yapılır.Görüşmeler sonunda caminin yeri belirlenir.Yapının tasarımı kesinleşir Anlatılır ki Süleymaniye Camii inşa edilmeden çok önce denize bir kayma söz konusu olmasın denilerek ön çalışmalar başlatılmıştır.Alt yapı çalışmaları sonrasında ancak .caminin temeli atılmıştır.O günde , kurbanlar kesildiği,ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığını öğreniyoruz. Duaların alındığı,.İnşaata böyle başlandığı bilgilerine ulaşıyoruz. İlk taşı da bizzat gelenek olduğu üzere devrin Şeyhülislamı Ebussuud Efendi mihrap duvarının yükseleceği kesime koymuş.
Sinan başta olmak üzere nice ustanın geceli gündüzlü durmaksızın aylarca süren çalışmaları sonucu hayranlık uyandıran Süleymaniye camii tamamlanmış..Caminin açılışında herkes alana toplanmış..Herkeste büyük bir heyecan varmış. Mimar Sinan anahtarı dua ederek padişaha vermiş Padişah ise camiyi açmaya en yetkili kişinin Sinan olduğunu düşünerek anahtarı Sinan’a geri vererek büyük bir jest yapmış. . Sinan,dualar eşliğinde” Ya Fettah” diyerek camiyi açmış.
Yıllar önce Kütahya Lisesi’nden mezun olduktan sonra Kütahyalı arkadaşlarımla birlikte Üniversiteye girmek üzere İstanbul’a gittiğimizde bu muhteşem cami İstanbul Üniversitesi’ne komşuydu. Ben Iktısat,bazı arkadaşlarım Hukuk Fakültesi’ndeydi. Cuma günleri Süleymaniye Camii7ne gider,Cuma namazımızı bu camide kılardık. Hiç unutmam bir Cuma günü yine bu camideydik. Hutbe okuyan hocaefendi bir arna susmuş,cübbesinin cebinden çıkardığı mendille gözlerini silmişti. Yani ağlıyordu. Hutbenin konusu da anne ve baba hakkı ile ilgiliydi. Bugün gibi hatırlıyorum,hocaefendi .” Muhterem cemaat eğer anne ve babanıza “öf” bile dediyseniz vay halinize” dediğinde iliklerime kadar titrediğimi unutmuyorum. Camide binlerce insan vardı. Büyük bir cemaat bir anda sessizliğe bürünmüştü.
Bu muhteşem külliye asırlara meydan okuyarak bugün de dimdik ayaktadır. Bu zarafetli mabedin kıyısında Mimar Sinan’ın da Türbesi yer almaktadır. Türbenin duvarındaki .” Geçti bu demde cihandan pir-i mi’maran Sinan” dizesi okuyanlar için çok şeyler ifade etmektedir.Mekanın Cennet olsun büyük usta.
Rahmetli babam,Mimar Sinan hayranıydı. Ben eşimle birlikte oğlumuza ne ad verelim diye düşünürken babam oğlumun adını koymuştu bile. Bizlere :” Torunumun adı Sinan olacak”dediğinde duygulanmıştık. Evet benim oğlumun adı Sinan’dır. O bizim ailemizin Mimar Sinan’ıdır.
TAVŞANLI HALKI 13 NİSAN 1987 TARİHİNİ ASLA
UNUTMAMIŞTIR
13 Nisan 1987 tarihi,Tavşanlılıların yüreklerinde kapanmayan bir yaradır. Çünkü bu tarihte gecenin bir vaktinde zamanın genç iş insanlarından benim de okul arkadaşım Hıfzı Girgin ve eşi Arife Hanım gecenin bir vaktinde hunharca katledilmişlerdi Onları kaybettiğimiz gece Tavşanlı ayaktaydı. İnsanlar gruplar halinde eski Ptt Caddesi’ne bir giriyor bir çıkıyorlardı.Büyük bir güvenlik koridoru oluşturulmuştu Bu cinayeti çözmek için zamanında Tavşanlı’ya adeta sivil polis yığmıştı. Sanki her üç kişiden birisi sivil polisti. Rahmetlilerin ölümü kadar toprağa verilmeleri bile muhteşem bir kalabalığın toplanmasına yetip artmıştı. Önce Can,sonra Canan derler ya, o günlerde gözyaşı dökenler iki kızkardeşi(Letafet ve Hatice) olmuştur. Sonra et tırnaktan ayrılmaz,yakın akrabalar ve dostlar karaya bürünmüşlerdi. Bakın aradan tam 33 yıl geçti. O günü gözlerimin önüne getirebiliyorum. Sevgili arkadaşımı her gün desem yalan olmaz Ulucami Mahallesi Kır Sokak’taki ahşap evlerine bırakır ondan sonra Ulucami önünden,Uzunçarşı ‘yı takiben evimize giderdim. .Gerek Hıfzı ve gerekse eşi Arife Yenge böyle bir ölümü asla haketmemişlerdi. Zaman içinde katiller bulundu. Biri yaşı küçük olduğu için 16 yıl yedi. Diğerleri de müebbet hapis cezası aldılar. Ama ne oldu ne bitti yıllar içinde girdiklerinden bir süre sonra çıktılar. Her üç katil de Tavşanlılıların vicdanlarında bugün de mahkumdurlar.Cezalarını Allah’ın Yüce Katında mutlaka vereceklerdir.
Katil ve yardımcıları o zamanlarda Tavşanlı’da ikamet ediyorlardı. Rahmetli iş insanını çok zengin mi zannediyorlardı nedir bilinmez acımasız planlarını uygulayarak hem iş insanımızı hem de eşini katlettiler.O günü ben de anımsıyorum. Tavşanlı Atatürk İlkokulu’nda sınıf öğretmeniydim. Rahmetliler Hıfzı ve eşi Arife Yenge, bu tarihte eski PTT Caddesi’ndeki ( Bugün Tahsin Buruk Caddesi) evlerinde ikamet ediyorlardı. Hatta sanırım alt katlarında Doktor Hasan Bey ve eşi oturuyordu. Onların bile cinayet işlenirken hiçbir şeyden haberdar olmamaları ilginç olarak yorumlanır. Rahmetli Hıfzı bir ara sarraflık ta yapmıştı. Sonra beyaz eşya satmaya başladı. Çeşitli firmaların Tavşanlı’da Başbayii olarak nicelerine hizmet verdi. Hıfzı dürüst,namuslu,işinde gücünde bir iş insanıydı..Yardımseverdi Ben Fevzipaşa İlkokulu’nda okurken rahmetli Hıfzı Girgin, rahmetli Nuri Demiroğlu, rahmetli Abdullah Eruslu, rahmetli Veli,rahmetli Siyami Başköy,rahmetli berber Sıtkı Çınar,.iş insanı Hayrettin Doruöz,rahmetli kırtasiyeci Kenan Sözen, ayakkabıcı Mehmet, leblebici Mehmet Gümüş, iş insanı Cavit Arıkan ,arabacı Cavit, rahmetli Güneylerin Ziya, bisiklet aksesuvarı satardı İbrahim,berber Cemal Ödemiş, okul arkadaşlarımdı.Kız arkadaşlarım da vardı.Ama isimlerini unuttum. Bir hususun altını çizmek isterim. Fevzipaşa İlkokulu benim de öğrenci olduğum 194O’lı yıllarda rahmetli Hıfzı Girgin ve halen hayattadır Berber Cemal Ödemiş kadar çalışkan başka öğrenci görmemiştir. Hatta rahmetli Hıfzı liseyi bile dışardan bitirmişti.İsteseydi bir değil,birkaç üniversiteyi bitirebilirdi. Ama O ticareti seçti.
Evlatları,Sevgili öğrencim Nilüfer’i ve sevgili öğrencim Halil’i asla unutmadım Bugün de zaman zaman kendilerini ararım.Her kisinin de mutlu birer evlilikleri oldu. Bu evliliklerinden pırlanta gibi evlatları,hatta torunları var. .Bu arada aziz dostum Ahmet Turan Yılmazer’i de çok severim. O da Tavşanlı’nın yetiştirdiği değerlerdendir.Rahmetli Hıfzı ve eşi ebediyete göçtükten sonra aileyi toparlamıştır. Aileye bir anlamda babalık yapmıştır. Allah Tavşanlı’ya bir daha böyle bir acı yaşatmasın. Hıfzı Girgin bir efsanedir. Efsaneler ise asla ölmezler. O da eşi de ölmemiştir. Sadece gözlerden ıraktırlar. Ama gönüllerde yaşamaktadırlar. İyi ki Hıfzı Girgin gibi bir arkadaşım olmuş. Ben Hıfzı’mı bin Bağdat’a değişmem.