27 Ocak 2024 - Cumartesi

ARİFAĞA CAMİİ GİBİ BİR CAMİ’Yİ KOLAY KOLAY BİR

ARİFAĞA CAMİİ GİBİ BİR CAMİ’Yİ KOLAY KOLAY BİR DAHA GÖREMEYECEĞİZ

Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 13 dk.
147 okunma
Bülent Alpagut

Bülent Alpagut

- 05062218413
Google News

                  ARİFAĞA CAMİİ  GİBİ BİR CAMİ’Yİ  KOLAY KOLAY  BİR
                              DAHA GÖREMEYECEĞİZ 

              Akıl sır ermez bir şekilde koca bir camiyi kaybettik.  Ne oldu? Nasıl oldu? Benim aklım ermiyor. Benim gibi nicelerinin de öyle. Allah aklımızı başımızdan almasın diyorum. Çünkü bu durumu maalesef bir türlü hazmedemiyorum.  Son günlerde birçok dostumdan aldığım mesajlar var; hepsi de caminin minaresinin bari en azından kurtarılması yönünde. Bu minare bir şekilde  korunmalıdır fikrine katılıyorum.  Durursa birilerine batacak değil ya? Belediyemiz bir proje geliştirir ve bu tek minare gelecek kuşaklara bırakılabilir. Bunu da sevgili Belediye Başkanımız çözer diyorum.  Böyle bir camiyi bugünün koşullarında Tavşanlılı kolay kolay yeniden yapamayacaktır. Bugünün parasıyle böyle bir Allah Evi’nin,caminin kaça malolacağını düşünebiliyor musunuz? Ekonomik koşullar eskisine nazaran kötü. Millet karnını doyurma çabasında.   Bu arada Cumhuriyet Meydanı’na komşu Tekke Camii’nin yeniden  inşasıyle ilgili bir çalışmanın olduğunu biliyoruz. Eğer böyle bir çalışma  olgunlaşmışsa   bana sorarsanız birkaç yüz metre  mesafede iki camiye de gerek yok. Ya Arifağa yeniden  inşa edilsin ya da Tekke Camii  projesi hayata geçirilsin derim. Birbirine birkaç yüz mesafede iki cami hem estetik anlamda,hem gerçek anlamda  uygun olmaz.  Bakın bir de önümüzde Ulucami sorunu var. Bu tarihi yapı 1970 Gediz ve Havalisi depreminde ciddi bir hasar görmüştü. Camiyi bir uçtan diğer uca demir kuşaklarla  desteklediler. Bu caminin nasıl ve ne zaman bir iyileştirmeye tabi tutulacağı meçhul.  Gerekli önlemler alınmazsa Allah korusun,mazallah! Bu camimizi de yitirebiliriz.  Tavşanlı konumu itibariyle artık camiye doymuş bir ilçedirCami yapmak  marifet değil. Önemli olan camilere cemaat olayıdır.  Hangi camimizi istisnalar dışında Allah aşkına! Doldurabiliyoruz?Sayın müftümüz ne düşünür bilemem,ama  artık Tavşanlı cami açısından yeterli yoğunluğa ulaşmıştır.  Yeni camilere ihtiyaç olacağını düşünmüyorum. İsterseniz gelin artık biraz  da öğrenci yurtları yapalım. Gerekirse okullar inşa edelim. Bugün ulaşım  zorluğu nedeniyle birçok insanımız evlerinde ibadet ediyor.Sadece imkan bulabilirse,  Cuma namazı  için evinden çıkıyor.Bu  gerçeği kimse göz ardı edemez. 

  TAVŞANLILI  TAVUK VE YUMURTA ÜRETİCİLERİNİ YENİDEN ESKİ   
                          GÖRKEMLİ GÜNLERE DAVET EDİYORUM
                                                   
         Bir zamanların milyonla  yumurta ihraç eden Tavşanlısı nerede? Yumurta ve tavuk üreticilerimize ne oldu? Evet kabul ediyorum; bulaşıcı kanatlı hayvan hastalıkları, ilaç yokluğu,elektrik  fiyatları,  ürtilen yumurtanın maliyetinin altında satılması,personel  sıkıntısı,ulaşım sıkıntısı ,piyasa şartları  tavuk ve yumurta  üreticilerimizi derinden yaraladı.  Bugün birçok üreticinin  tesisini kaybettiğini,borçlandığını, destek alamadığı için bunalıma girdiğini,evini,aracını,tarlasını sattığını biliyorum.  Ama  Allah insanlara güç  ve kudretinden vermiştir.  Rızıklarını verse de onların çalışmalarını ister.  Öyleyse bir ara sayıları 300’e yaklaşan(ilçe bazında9 tavuk üretim tesisleri yeniden bir şekilde hayata geçirilmelidir.  Yumurta bundan böyle altın devrini yaşayacaktır. Çünkü insanımızın yumurtaya,beyaz ete ihtiyacı vardır.  Tavşanlı da tıpkı Başmakçı gibi yumurtanın fiyatının tespit edildiği bir yer neden olmasın? Bugün  artık yeni yeni üretim yöntemleri geliştirildi. Az personelle büyük tesisler yönetilebiliyor. Pazarlamada zorluk kalmadı. Hala insanoğlu bir yumurtayla karnını iyi-kötü doyurabiliyor.  Yumurta on lira da olsa   her zaman alıcı bulabilecek bir önemli gıda  maddemiz.  Tavşanlılı üretici   inanın hapşırsın,her yer öksürür.  Tavşanlılı bu işi iyi biliyor. Bunun deneyimini,tecrübesini kazandı.    Bismillah diyerek yola çıkıldığında görülecektir ki  herkes “ çok iyi oldu” diyecektir. Ben tavuk ve yumurta üreticilerini göreve davet ediyorum.  Çünkü   bu konuda artık bir başarısızlık söz konusu değildir.  Bugün büyük kentlerde viyolü 100 liradan satılan yumurtaları alabilmek için halkımız sabah namazında kuyruğa giriyor. Ben hayatımda bir  yumurtanın  5-6-7 liraya satıldığına tanık olmadım.  1962 yılında Tavşanlı’nın Derecik Köyü’nde öğretmenken bir yumurta 5-6 kuruştu.  O zaman da iki yumurta insanın karnını doyuruyordu. Bugün de aynı .  Tavşanlılı yıllar içinde ki bir ara 300 tavuk tesisine sahipti yumurtayı yeniden  düşünmek ister mi? Yeterli deneyim,tecrübe ve bilgi mevcut.Tavşanlı7da tavuk ve yumurta üretimi için un var,yağ var, şeker var.  Helvayı yapabilecek durumdayız.  Bunun için öyle ahım şahım yapılara da gerek yok.  Tam da yumurtadan para kazanma zamanıdır.  İnanıyorum ki akıllı bazı hemşehrilerim  bunu isterse yapabilirler.  Yumurta artık bundan sonra geriye gitmez. Maliyetinin altında da satılmaz. Altın gibi değerini koruyacak bir gıda maddemiz olacaktır.  Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odamız başta olmak üzere bazı STK’lar bence bu konuyu gündeme getirmelidir. İstenildiği taktirde  yeterli teşvikler bile alınabilir. Yumurta aynı zamanda istihdam demektir.  İşsizliği bir şekilde asgariye indirmek için de bir fırsat olacaktır. 

                     BİZİM KUŞAK  HER ZORLUĞU YAŞADI
 
            Bugün  hiçbir okulda  bir öğretmen  yazı tahtasını boyamak için  birkaç yumurta sarısıyla,soba borusundaki kurumu karıştırarak  tahta boyası yapmaz. Ben ve birçok arkadaşım özellikle köy okullarında müdür yetkili öğretmen olarak çalıştığımız yıllarda  bu boyayı yapar,birleştirilmiş sınıf yazı tahtalarını fırça yardımıyla boyardık. Bu arada  renkli tebeşir sorununu da kendimiz çözerdik; kumaş boyaları alır,sulandırır içine beyaz tebeşirleri atar renklendirirdik. 
             Birçok arkadaşım köylerde öğretmenken  ilkel,sağlıksız odalarda kalırlardı. Çünkü lojman sayısı bir elin beş parmağı kadardı.  Sadece aklımda kaldığı kadar, Ayvalı Köyü’nde , Derecik Köyü’nde, Çobanköy’de , Kuruçay’da, Tepecik’teki  lojmanları anımsıyorum.   Örneğin ben; Kayseri İli,Erkilet Bucağı Emmiler Köyü’nde Yd. Sb. Öğretmenken, lojman olmadığı için,köyiçinde bir odada kalmıştım.Odanın çatısı da  yoktu. Kalın tahtalar üzerine toprak koymuşlar,bu toprağı tuzlamışlar, çatı oluşturmuşlardı.Yağmur ve karın ardından öğrencilerim bu odanın çatısına çıkar, “ Lo taşı” denilen yuvarlak bir taşı,  bu tuzlu toprağı yağmur ve kar sonrasında  sıkıştırırlardı. Odanın tavanından su inmesin diye   sıkıştırırlardı. 
               Odamın tam ortasında bir köz ateşli tandırım vardı.Bu bir anlamda   odanın tam ortasında  kazılan bir  çukurdu. Önce bu çukurun içine  çalı,dal parçası,bulabilirsem odun atar köz oluştururdum. Bu köz çukurun dört bir yanını ısıtırdı. Kalorifer görevi yapardı.   Soğuk kış günlerinde tek başıma yemek yerken ayaklarımı  yarım veya bir metre derinliğindeki bu   çukura,tandıra, uzatır ,sonra da  dizlerimin üzerini bir örtüyle örterdim. Hatta siniyi dizlerimin üzerine alır,ılık bir ortamda yemeğimi yerdim.Daha önce yaktığım ateşin  duvarlarını ısıttığı  bu tandır keyfini bugünün kuşağı  asla  bilemez. Ekmek te hak getireydi; Yufka yapılır,tavana kadar üst üste konulur,üzeri örtülürdü. İcap ettiğinde birkaç kuru yufka alınır,bir temiz süpürge( yufka süpürgesi) ile üzerine su serpilir,bez arasında dinlendirilir ve   avuçiçi kadar parçalar yapılır ve tüketilirdi. Yufka olunca çatala da gerek olmazdı. Yemeğin üzerinde bir küçük yufka parçası konulur,içine giren yemeği yerdik.  Ben hayatında hiç yufka görmeyen,yufka yapmayan aile çocukları,Yd. Sb Öğretmen arkadaşlarımdan bazılarının yufkayı peçete sanarak dizlerine örttüğünü de bilirim. 
              Su olmadığı için evlerde  mutlaka  temin ettiğimiz çeşme,kuyu  ve kar havuzlarından getirdiğimiz suları saklardık. Bazen içinde ince kılkurtları olduğu için bu suları mutlaka bir tülbent ile süzmek gerekirdi. Görev yaptığım okul ile  evlerde  alaturka tuvaletler vardı. İhtiyaç giderildikten sonra   temizliğimizi  bir ıbrık yardımıyle   yapardık. O zamanlar bugün olduğu gibi kağıt havlu,mendil hak getire!... Allah bizleri korurdu; Çünkü su olmayan yerde bir hastalığın olmaması,görülmemesi sadece bir mucizedir. Hani bir yabancının dediği gibi.” Bizler “ yaşardık. 
               Bizim gençlik yıllarımızda   fareler  tıpkı kediler ve köpekler gibi aramızda dolaşırlardı.Her öğretmenin gerek oturduğu odada,evde,gerekse lojmanında kapan eksik olmazdı.  Buzdolabı ve difriz gibi medeni beyaz eşya olmadığından teldolap yaptırırdık. Bunu da evin kuzeye bakan yönüne  koyardık.Neden? Çünkü evlerin kuzeye  bakan yönleri hep serin olur da ondan.    Ben  merhum babam Adana’nın  o zamanki  ilçeleri’nde(Kozan,Kadirli) hakimken çok   küçüktüm.  Birkaç kez akrep ısırdığı için ölümden döndüğüm anlatılır. Evimizin içinde cibinlik olurdu. Bu evlerin vazgeçilmeziydi,çünkü  Sivrisineklerden korunmak için  gerekliydi. Ayrıca cibinliklere ev yılanları,örümcekler, karasinekler,arılar ve diğer haşarat giremezdi.  Yemeklerimizi ısıtmak için  fırınlı kuzinelerimiz,sobalarımız, gazocaklarımız,mangallarımız vardı. Gazocağının memesi tıkandığında memeyi açmak için bir de ince telli  bir aygıt bulundurmak şarttı.Aydınlanmayı,karpitle çalışan lamba, mum , gaz lambası,lüks ile sağlardık.  Bazen bulunduğumuz ortam alacakaranlık olurdu; içeriye giren aile bireylerini yabancı,misafir sanıp selam verirdik.
                Bizim kuşak tezek te yaktı. Geven denilen dikeni tutuşturmak için değerlendirdi.  El feneri kullandı. Transistorlu radyo,akülü ,bataryalı radyo kullandı. Öküz,at arabası  hep anılarda kaldı. Bizler yufka yedik. Ekmeğin olmadığı yerlerde çalıştık. Köyden şehre kamyon kasalarında yolculuk yaptık. Telefon yoktu. Mayetolu,dijital telefonlarla  haberleştik.  Telgraf diye bir şey vardı;ELT,Normal ve Yıldırım  üç çeşitti.  Bu da olmasa,Kızılderililer gibi dumanla haberleşmek zorunda kalabilirdik. Köy öğretmenlerinin hakları asla ödenmez. Bugün  Büyükşehirlerde, Şehirlerde, Beldelerde çalışan öğretmenlerin   köylerde zor koşullarda görev yapan öğretmenlere borcu vardır.Hele hele birleştirilmiş sınıflarda ( 1-2-3) sınıflar bir derslikte,(4-5) sınıflar bir derslikte )  olan okullarda öğretmenlik yaptılarsa,bunları kastediyorum, Köy öğretmenleri,köy imamları,köy muhtarları üçlüsü  bulundukları yerleşim birimlerinin   vazgeçilmezleriydi. Ben Kayseri’de,görev yaptığım köyde  kız istemelerine,nişanlara,düğünlere ,hatim dualarına,mevlitlere ,cenaze törenlerine ,köy davetlerine katılan,yağmur duasına  çıkan   öğretmenim.Birçok arkadaşım da öyleydi.  Bazen kız tarafında olurdum.Çeyizde,  Oğlan tarafıyla pazarlık yapardım.Evlenecek gençkızın çeyizlerini üç aşağı beş yukarı fiyatlarla  oğlan tarafına satardım. Zor koşullarda görev  yapan köy öğretmenleri,  Ramazan Ayı geldiğinde  İftar yemeklerine kimlere gideceğini bile önceden bilirdi. Bu köylü yurttaşların bir hassasiyetiydi. 
                 Bizim kuşak aşık oynadı. Çember çevirdi.Uzun eşek oynadı. Aç kapıyı bezirganbaşını oynadı. Körebe oynadı. Ata,merkebe bindi. Harmanyerinde  düven sürdü.  Orakla ot biçti. Saman arabasına saman attı. Okulunun dersliğindeki sobasını tutuşturdu.Yerinde derslik pencerelerinin camlarını öğrencileriyle birlikte sildi.  Okulun çatısındaki kırık kiremitleri değiştirdi.Ağaç dikti. Ağaç budadı. Sebze yetiştirdi.Beslenme eğitimi programı çerçevesinde yurtdışından gelen süttozlarından süt yapıp öğrencilerine dağıttı. Okulun yakacak ihtiyacını karşılamak için yakın çevreden kuru odun,ağaç dalı,kozalak topladı.  Ben ve arkadaşlarım  parasız  kaldığımızda   her öğrenciden bir adet patates getirmelerini söyleyip,bunların yarısıyle patates baskısı yaptığımızı ve kalanını da bir şekilde yediğimizi anımsarım.  Daha neler neler? Bunları anlatmaya kalksam sayfalar almaz.  Bu nedenle bizim kuşak   bugünün kuşağından farklıdır.  

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları