ALLAH’IN LÜTFETTİĞİ KÖMÜRÜ DEVLETİMİZ ÇIKARMALIDIR
Bülent Alpagut
- 05062218413 HİCRİ YIL TÜM İNSANLIĞA HAYIRLI OLSUN
HİCRET; Peygamberimizin hicretiyle İslam hızlı bir dini,siyasi,sosyo-kültürel ivme ve dinamizm kazandırmıştır.İslam’ın öngördüğü bir hayat modelinin temelleri atılmış,topluma evrensel değerler hakim olmuştur.Bu olaya verilen önem nedeniyle,Hicri Takvim,tarihin başı olarak Hicret’i kabul etmektedir.
Hicret; sözcük olarak,bir yerden başka bir yere göç etme anlamına gelir. Miladi 622 yılında yani 1400 yıl önce Allah’ın sevgili kulu,Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed ‘in Mekke’den Medine’ye göçü İslam Takvimi’nde tarih başı olarak kabul edilmiştir.” Hicretten evvel-Hicretten sonra” ifadeleri bundan sonra telaffuz edilmeye başlanmıştır.
Hicret sözcüğünü,” Böylece Cafer Müslüman oluncaya kadar el-Abbas’ın ,Ali de beş yaşından itibaren Hicret’e kadar Hz. Peygamber’in yanında büyürler”cümlesinde kullandım. Başka bir ifadeyle Hicri yıl ;Hicri Takvime göre hesaplanan ve 1 Muharrem’de başlayıp Zilhicce Ayı’nda sona eren 12 aylık dönemdir.
30 Temmuz 2022 tarihi itibariyle MUHARREM Ayı’na girdik. Muharrem,İslam Dini’nde kesin olarak yasaklanmış,haram edilmiş şey demektir. Hicri yılın veya Kameri yılın birinci ayı, Aşure Ayı ‘dır.Muharrem Ayı,Cahiliyet devrinde savaşın yasaklandığı dört aydan; Recep,Zilkade ve Zilhicce’den önceki ilk aydır.
Muharrem,denilince akla Aşure gelir. Arapça; (Aşüra) olarak ifade edilir. Muharrem Ayı’nın onuncu günü’nden,Tufan’dan sonra Hz. Nuh’un gemisinde kalan erzakın (nohut,fasülye,mercimek,pirinç ,bakla ,buğday(dövme), kuru kayısı,kuru incir,kuru üzüm,fındık,ceviz v.b) toplanıp karıştırılmasıyle pişirilen aşın(yemeğin)hatırası olarak Hicri Takvim’le Muharrem Ayı’nın onuncu gününden sonra pişirilen akraba,dost ve arkadaşlara,komşulara ikram edilen meşhur tatlıdır. Eskilerde Aşure baklası diye bir bakladan söz edilir. Aşure yenilirken kaşığa ilk gelen ve sonradan kurutularak para kesesinde bereket olarak saklanan baklaya denilirdi. Karmakarışık işlere.” Aşure gibi” yakıştırması yapılır. Eskilerde Aşure pişirilirken kepçeye bağlanan ve sonra yıkanıp para kesesinin dibine bereket tılsımı olarak konulan delikli gümüş paralar olurdu.
Aşure,yıllardır Tavşanlı’da büyük bir hassasiyetle pişirilir.Bu arada yıllar içinde çeşitli dernek,vakıf,cemiyet,oda ve sendikalar da ,belediyelerin yanı sıra aşure yaptırıp dağıtmışlardır. Evlerde pişirilen aşureler genelde komşulara dağıtılır. Bazen de gelen konuklara ikram edilir. RAHMETLİ ANNEM her Aşure pişirdiğinde ilk olarak yakın çevreye dağıtırdı. Eşim de yaptığı aşureleri sevdiklerine dağıtırdı. Aşureyi zenginleştiren üzerine dökülen cevizdir. Nasıl bol köpüklü kahve önemliyse bol cevizli Aşure de öyledir. Aşure yapılmaya başlandıktan bir hafta önce marketlerde,bakkallarda Aşurelik malzeme satışları tavan yapar. İçinde bulunduğumuz ayda şeker dahil tüm Aşure malzemeleri fiyatlandı. Aşure yapanların sayısı da mutlaka azalacaktır.Ama pahalılandı denilerek kimse Aşure yapmaktan vazgeçmeyecektir.
Ben de nicedir Aşure yemiyorum. Bir Köroğlu bir Ayvaz kaldığımız için yapmıyoruz da. Ama nesipte varsa kapımıza geliyor. Hicret’in, Muharrem Ayı’nın ve Aşure’nin hayırlı olması dileğiyle…..
ALLAH’IN LÜTFETTİĞİ KÖMÜRÜ DEVLETİMİZ ÇIKARMALIDIR
Kömür; Yüksek basınç veya yüksek sıcaklık altında bitkilerin yapısının değişmesi sonucu oluşan karbonca çok zengin ,siyah renkte ,yanıcı kalorisi yüksek maddedir. “ Odun kömürü,maden kömürü,Taş kömürü, Linyit kömürü ,Kok kömürü “gibi.
Türkiye’de milli sınırlarımız içinde en çok bulunan kömür cinsi Linyit’tir. Kok; Maden veya Taş kömürünün havasız olarak ısıtılıp uçucu maddelerinden arındırılmasıyla elde edilen,yüksek fırınlarda ve evlerde kullanılan dumanı az,ısısı yüksek katı yakıt,Kok kömürüdür.
Maden Kömürü( Taş kömürü);Jeolojik zamanlar içinde dönüşüme uğrayıp büyük bir kalori gücü kazanan ,bitki fosillerinden oluşmuş doğal katı yakıttır.
Odun Kömürü;Odunun yakılarak kömür durumuna getirilmesiyle elde edilen, kalorisi düşük kömür,mangal kömürüdür. Özellikle lokantalarda,ızgara salonlarında,piknikte değerlendirilir. Külü eskilerde suya karıştırılır ve çamaşır ve bulaşık yıkanırken değerlendirilirdi.
Linyit Kömürü;Fosilleşerek kendisini, meydana getiren ağaçların izleri üzerinde belirli şekilde görülen, turbadan daha fazla, karbon ihtiva eden ve daha ağır olan, kahverengimsi,hafif sarımsı,siyah ve yer yer beyaz damarlı yumuşak kömürdür.
Turba; Az çok kömürleşmiş, bitki artıklarının meydana getirdiği, gevşek yapılı ,düşük kalorili,siyahımsı renkte fosil kömürdür.
Kütahya ve Havalisi’nde zengin Linyit yataklarının olduğunu biliyoruz. 1940’lı yılların başından itibaren bu MTA’nın yaptığı ciddi araştırmalar sonucunda doğrulanmıştır. Tavşanlı- Tunçbilek, Tavşanlı- Değirmisaz, Kütahya-Seyitömer,Kütahya-Gediz ve daha ilin muhtelif kesimlerinde yerine göre 2-30m kalınlığına ulaşan Linyit damarları biliniyor. Tavşanlı İlçesi sınırları içinde,özellikle Tunçbilek Beldesi’nde görünür Linyit rezervinin 240 milyon ton olduğunu bugün bilmeyen yoktur. Bu da bir devlet sırrı değildir. Tunçbilek’te ve Seyitömer’de yerin üstüne çıkarılan Linyit kömürü özellikle fabrikalarımızda,Askeri Birliklerde, halkın ısınmasında, devlet birimlerinde , Öğrenci yatakhanelerinde,Buharlı lokomotiflerde, Termik Santrallarda kullanılmış ve bugün de bazı alanlarda hala kullanılmaktadır.
Kömür delince akla Türkiye Kömür İşletmeleri gelir. TKİ ,Linyit üretiminde tek yetkili ve sorumlu kuruluştur. Kütahya’da yıllar içinde her alanda değerlendirilebilecek kadar Linyit rezervi bulunuyor. Tunçbilek ve Seyitömer Termik Santralları yıllar içinde bu linyiti değerlendirmiştir ve halen de değerlendirmeyi sürdürmektedir. Ama ne yazıktır ki özelleştirilmişler,bedava elden çıkarılmışlardır. Özel kömür işletmeleri de kömürümüzün kaymağını yemekte,bilinçli olarak hareket etmedikleri için milli servete zarar vermektedirler.
Maalesef bugün bir zamanlar 7000 Kamu işçisine sahipken Tavşanlı’da 1400 kadar Kamu işçisi kalmıştır. Değirmisaz Kömür işletmesi artık yoktur.
Kara altın olarak ifade edilen başta Linyit olmak üzere ,kömürlerimiz keşke devlet tarafından çıkarılıp,pazarlanabilseydi. Binlerce maden işçimiz güvence altında olabilseydi. Öyle uyanıklar var ki tam kömürün üzerindeki tabakanın kalkmasını bekliyor ve kömür göründükten sonra kömürün üzerine atlıyorlar. Bir şekilde bu kömürü devletimizin elinden alıyorlar. Türkiye Maden-İş Sendikası Genel Başkanı sayın Nurettin Akçul bir gazetede okudum dert yanıyor. Akçul Kömür Ocakları’nın nasıl satıldığını anlatmış. Maden işçilerine göre, hangi kömür ocağını nasıl olur da alırız ?kaça alırız? diyenler varmış. Hatta müşteri bile buluyorlarmış.Bu kömürlerin hepsinde saçı bitmemiş yetimin hakkı var. Devlet kömürü özel sektörden yarı yarıya ucuza satmaya devam ediyor. Bugün özelleştirilen veya özelleştirmeyi bekleyen maden sahalarımız var. Bir kısmına özel sektör henüz girmemiş. Kömürü yeraltından çıkarmak zor. Ama yerüstünden çıkarmak daha kolay. Devlet kömür çıkarırken önce hafriyat yaptığı yerlere giden yolları sular.Böylelikle her tarafı toz-duman içinde bırakmıyor. Bir anlamda insana,doğaya saygı gösteriyor.Çalışanının can ve mal emniyetini sağlıyor. Beni en çok üzen husus,özel sektörün bazı maden sahalarını alırken hazıra konmaları oluyor. Devlet,gereken hafriyatı yapmış,her şey hazır hale getirilmiş. Tam kömür üretimi başlayacak” Hop”özel sektör orada. Sanki devlet:” Gel ben çıkaramadım sen çıkar” der gibi.
Özel sektörün elinde dev araç ve gereç filosu var. Bir zamanlar aynı güç devletin elindeydi. Ben hayatta görmediğim hafriyat araçlarını Tavşanlı-Tunçbilek’te görmüştüm. Ama şu konuda ısrarcıyım; Tunçbilek’te görünür 240 milyon tonu aşkın Linyit rezervini devlet çıkarsın istiyorum. Mevcut üretim bölgesine 3-4 bin maden işçisi alınsın. Devlet te kazansın. İstihdam da artsın.Ülke de kazansın. Devlet maden işçisine hem ekmek kapısı oluyor,hem de o işçiyi eğitiyor,tecrübe sahibi yapıyor. O işçiler de kendinden sonra geleceklerin öğretmeni ,eğitmeni oluyor. İddia ediyorum,TKİ Kömür satışlarını kendisi yönetsin,kendisi üretsin,kendisi pazarlasın kömür fiyatları yarı yarıya ucuzlayacaktır. Devlet,Askeriyeye,okullara, sosyal yardım kuruluşlarına kömür veriyor. Bunun karşılığında Hazine ödeme yapıyor.Ama ödeme aksayınca bu defa zarar doğuyor.Ondan sonra kömür ocakları haksız yere zarar ediyor denilerek elden çıkarılıyor. Tunçbilek kesinlikle elden çıkarılmamalıdır. Tunçbilek,TKİ’nin altın yumurtlayan tavuğudur. Bu tavuk kesilirse yumurta da olmayacaktır. Neden Soma Bölgesi’nde 11 bin maden işçisinden 1200’ü TKİ’de çalışıyor?Tamamı çalışsa fena mı olur?Ü zeri devletçe açılan kömür ocaklarının devlet tarafından işletilmesi kadar doğal başka ne olabilir ki?
“ Nil olmasaydı Mısır olmazdı” diyen Mısır Atasözü ne kadar doğrudur. Ben de “ Linyit olmasaydı Tavşanlı olmazdı “desem yanlış mı olur? Tavşanlılı dikkatli olmalıdır. Altındaki kilim çekilmeden üzerine bastığı kilime sahip olmalıdır. Tavşanlı’da Linyit’in kaymağını devlet yemelidir. Dolayısıyle Tavşanlılı ekmeğine bu kaymağı sürmeye devam etmelidir.
TAVŞANLI’DA BİR SÜREDİR ADA MESİRELİĞİ YANINDA
KAZILAR YAPILIYOR MERAK ETTİĞİM
KAZI ALANINDA BEKÇİ VAR MI ?
Şeytan dürttü! Ne alaka? Çünkü bir süredir Ada Mesireliği’ne komşu alanda,bir höyük’te kazı çalışmaları yapıldığını biliyorum. Bu kazı çalışmalarına birçok değerli arkeologların,jeologların, bilim insanlarının da katıldığını yine biliyorum. Buluntuların nereye gönderildiğini,bunların nasıl tasnif edildiğini ise maalesef bilmiyorum.Keşke Tavşanlı’da bulunanlar Tavşanlı sınırları içine çıkmasa. Tavşanlı’da bir müzenin temelleri atılsa. Bilmediğim bir başka husus ise bu kazı alanının yeterince korunup korunamadığıdır. Örneğin Tavşanlı’ya çıkıp gelsem,elimde el fenerim bu kazı alanına girebilir miyim? Bulduğum bazı ufak-tefek buluntuyu alıp götürebilir miyim? Bu dediklerimi abartılı bulanlar olabilir. Ama dedim ya,şeytan dürttü!
Şimdi yetkililerden gazetelerime( Kütahya Ekspres’e, Tavşanlı Ekspres’e) bir açıklama istiyorum; Tavşanlı’da Ada Mesireliği yakınında başlatılan,halen devam eden höyük kazılarında gerekli koruma sağlanıyor mu? Lütfen bir yetkili yanıt versin. Benim de içim rahat olsun. Biz gazeteciler şüpheci insanlarız. Bazen kulağımıza su bile kaçar.Ama ciddi söylüyorum, her halükarda bu kazı mahallinde en azından iki bekçi görevli olmalıdır. Bunu jandarma yapmaz. Polis te yapmaz. Bunu bir şekilde halletmek zorundayız. Yoksa yarın bir gün bakarız atı alan Üsküdar’ı geçmiş gitmiş. Biz eşeğimizi sağlam kazığa bağlayalım da gerisi kolay
30 TEMMUZ’UN “ DÜNYA DOSTLUK GÜNÜ”OLDUĞUNU
KAÇIMIZ BİLİYORUZ ?
Ben kutlanan haftaları ve günleri takip ederim. Ama son yıllarda o kadar çok hafta ve gün kutlanıyor ki ben bile şaşıyorum. Örneğin, 30 Temmuz gününün “ Dünya Dostluk Günü”olduğunu bilmiyordum. Durun bitmedi, bugün aynı zamanda” Dünya İnsan Ticaretiyle Mücadele Günü” olarak ta kutlanıyor. Dost;Birini riyasız ve samimi duygularla seven,her bakımdan kendisine güvenilir kimsedir.Etrafınıza bir bakın,böyle kaç kişiyi görebilirsiniz?Hele hele şu günlerde. İnsanın yerine göre birçok arkadaşı vardır. Ama birkaç dostundan başkası yoktur. Arkadaş ile dost arasında fersah fersah mesafe vardır. Gerçek dost sadece Allah’tır. Dost canlısı yani dostluk hisleri kuvvetli insanlarla hemen kaynaşabilen kimselerle bir arada olmak her an mümkün mü?”Benim sadık yarım kara topraktır” diyen Aşık Veysel,kara toprağı dost olarak bilmiştir. Ama bir de dost kazığı yiyen insanlar vardır. Dost kimsenin verdiği zararlar telafisi mümkün olmayan zararlardır. Dost tutmak ta kolay değildir. İnsanlarla dostluk kurup devam ettirmek,dost kazanmak beceri,tecrübe ister. Bir dostum var. Ne zaman elinde köpeğiyle deniz kenarında gezerken görsem bana ne diyor biliyor musunuz?Bülent Bey,ne zaman hayvanlarla dost oldum. İnsanlardan uzaklaştım” Düşündürücü değil mi?
Benim de bir kedim var. Adı “ Bücür” Genelde sabah 04 sularında kalkıp Yasin,Tebarake, Cuma, Vakıa ve diğer sureleri okumaya başladığımda yanıma gelir ve beni dinler. Sonra sevgili peygamberimizin yaptığı gibi sırtını hafifçe okşarım. Bana sevgiyle yaklaşır. O benim sevgili dostumdur.
Herkes dost değildir. Kötü düşünceli insanlar çok. Ona göre ihtiyatlı hareket etmekte yararlar var. Bir şeyin,bütün dostların sahip olması temenni edilecek kadar iyi ve güzel olduğunu anlatmak için de “ Dostlar başına” deriz. Birbirimize dosta yakışır şekilde ,dostane bir şekilde yaklaşmak kadar güzel ne olabilir? Ama kesinlikle dostlukla alış verişi kesinlikle birbirine karıştırmamak gerekir. Dostluk başkadır,alış veriş ise yine başkadır. İnsanların birbirleriyle dostluk kurmalarından yanayım. Buna kesinlikle ihtiyacımız var. İnsanlar stres yüklü. Şaka da muhabbet te kalmadı. İnsan anc ak gerçek dostlarıyla teselli buluyor. Dünya Dostluk Günümüz kutlu olsun.