01 Mayıs 2016 - Pazar

KAZ IM BABA

Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 8 dk.
3042 okunma
Bülent Alpagut

Bülent Alpagut

- 05062218413
Google News
             KAZ IM  BABA

                                                                                                             

 

              En  basit ifadesiyle “ Baba” çocuğu olmuş erkektir. Tarikatların bazısında  tekke büyüğüdür. Örneğin Bektaşi Babası gibi. Gül Baba, Nur Baba, Baba İlyas bunlardandır. Ama silah kaçakçılığı ve uyuşturucu  madde ticareti gibi kirli, gizli işler yapan çetelerin başlarına da Baba deniliyor. Yaratıcı, kurucu  kimseler de çok yerde  Baba sözcüğüyle birlikte anılır. Herotodos  için “ Tarihin Babası” tanımlaması yapılır. Gemi ve iskelelerde halatın takıldığı yuvarlak başlı iri demir, ağaç veya  demirle güçlendirilmiş beton  dikmelere de Baba derler. Bir ülkeye veya bir topluluğa yararlı olmuş kişiler de Baba ile ifadesini bulur. Örneğin Atatürk Türk Milleti’nin babasıdır.”  Ve “Asya’daki babalarımızdan miras kalan  milli şiirimizin manzum şekillerinde ki  her iki cümle de Yahya Kemal Beyatlı’ya aittir ve  Baba sözcüğünü veciz şekilde ifade eder.” Baba adam, yaşlı, ağır başlı, iyi yürekli olgun adam demektir.

              Kazım Baba,”  BABACAN” dı. Cana yakın, olgun, güvenilirdi. Bir gülümsemesi vardı insanın içini ısıtırdı. Bu babacan insan bize müdürlük yapmıştı. Yürekli olmanın yanında sevgisi katıksızdı. Kaya gibi sağlamdı. Biz geleneklerimize uygun olarak “ Babacıl” sayılırız. Babalarımızı severiz Babalarımıza  düşkünüzdür. Hele hele kız çocukları erkek çocuklardan daha çok babacıldır. Babacılık, devletin türlü sınıflar üzerinde babalık ederek bu sınıflar arasında denge kurmaya çalışması, işlemidir. Paternalizm olarak bilinir. Kazım Hoca, öğretmenler arasında denge kurmuştu. Teneffüs aralarında sorunlu arkadaşlarımızı müdür odasına çağırır onlarla konuşurdu. Sağlık sorunu mu var? Ekonomik bir sıkıntısı mı var? Aile bireyleri arasında bir iyi yürümeyen şeyler mi var? Aramıza girerdi. Gurk tavuktu. Bizler onun civcivleriydik. Cumartesi günleri bugün de Pazar kuruluyor bize ilk sözü Cuma ders bitiminden sonra.” Çocuklar Pazar paranız var mı?” olurdu. Allah var cebinde Pazar parası olmayanlarımız çoktu. Ne yapardı? O da gider rahmetli bakkallık yapan Hacı Balı’dan alır bize verirdi. Bugün ne Hacı Balı var ne de Kazım Hoca. Bizim gözümüzde o Baba Kazım veya Kazım Baba ‘dır. Cuma günleri karşımızda birkaç metre uzağımızdaki Şekerlik Camiii’ne “Cuma Namazı “için gittiğimizde okul kapısına rahmetli Derecikli okul müstahdemi H.Hüseyin Sağlam’ı diker gelene gidene göz kulak olması talimatını verirdi. Bizler de gönül rahatlığı içinde en azından iki rekat “Cuma Namazı”nı kılar okula dönerdik

               Bugün yine Şekerlik Camii’ne komşu Atatürk İlköğretim Okulu’nun kalorifer Tesisatı için rahmetli Okul Aile Birliği ve Okul Koruma Derneği’nin efsane başkanı Trabzonlu Ali Çakır ile müdür odasındayız. Bu işin nasıl gerçekleştirileceğini konuşuyoruz. Her yerden atık kağıt toplayacağız. Hatta Adliye’den bile. Bir kamyoncuyla anlaşmıştık. Toplanan atık kağıtları İzmit/ Seka’ya  götürecekti. Öğrenciler arılar gibi çalışıyordu. Okul avlusunda kağıttan tepecikler oluşmuştu. Adliye Cumhuriyet Meydanı’nda eski Huzur Oteli’nde hizmet veriyordu. Süresi dolmuş, eski dosyalar gelmişti. Haydi onlar da hop kamyona atılmıştı. Birkaç saat sonra Adliye’den gelen bir görevli.” Amanın Kazım Hoca’m bazı yeni dosyalar da eski dosyalara karışmış” deyince eteklerimiz tutuşmuştu. Kamyonu bir yerlerde durdurmuş, özenle doldurduğumuz kağıt tomarlarını yerlere dökmüş aradığımız dosyaları bulmuş ta  derin bir nefes almıştık

              Atatürk İlkokulu’nda her öğle vakti ders bitiminde öğretmenler odasında yemek yerdik. Çünkü eve gidip gelme zaman alırdı. Pilavı ben yapardım. Eh annemin dizinde çok oturduğumdan yemek yapmasını iyi-kötü bilirim. Salatalar bayanlardan olurdu. Et te rahmetli Çete’den güvecin içinde gelirdi. Bazen kulakları çınlasın ilköğretim müfettişimiz Kamil Gündüz de yemeklerimize katılırdı. Tarhanayı çok sevdiğinden Nesrin Tokerim adlı öğrencimin annesi de tarhanayı pişirir okula gönderirdi. Hiç bir okulda Atatürk İlkokulu’nda bulunan tencere, tava, tabak, çatal, kaşık, bıçak ve diğerlerini bulamazsınız. Bugün de yerlerinde midir bilemem çünkü bu okuldan emekli olalı 24 yıl oldu.

               Kazım Baba okulun kırık kiremitlerini bizzat değiştirirdi. Okula Körler Yararına konser vermek için gelenler olurdu. Her öğrenci verilen zarflara üç-beş demeden atar bize teslim ederdi. Kazım Baba toplanan paraların bir bölümünü ilgiliye teslim eder bir bölümünü de zabıt tutturarak okulun bir gediğine harcardı. Bugün her biri rahmetli olan komşu bakkallar Nuri, Hacı Nazif ve Hacı Balı okulumuza teneffüs olduğunda ellerinde, bisküvit, kuru pasta, bir şeyler almadan  gelmezlerdi. Hepsi de bizim birer parçamızdı. Dostlarımızdı, dert arkadaşlarımızdı  1980 Askeri Darbesi ardından okulumuzdaki müsamere  giysileri arasında bulunan, rahmetli garnizon komutanımız Hv. Plt. Kd. Alb Remzi Diren’in üniformasını bana giydirmiş, dudağıma mantarla bir bıyık çekip, gözüme siyah bir gözlük taktıktan sonra beni makam odasındaki masasına oturttuktan sonra rahmetli Hacı Nazif’i okula çağırtıp karşıma çıkartmış, rahmetliyi tir tir titretmişti. Her gün rahmetli Camcı Çakır’ın arastadaki işyerinin önünden geçerken bir şeyler yapar Çakırayı çıldırtır, küfür ettirirdi. Kır gezileri tertipler hepimizi gönüllerdi. Kazım Baba 22 Nisan 2015 günü yani 23 Nisan Bayramı arefesinde aramızdan ayrıldı. Ben bir yıldır sabah namazları öncesinde dostlarıma, arkadaşlarıma, akrabalarıma Yasin okurken Kazım Baba’yı unutmam. Değer verdiğim bir insandı. Telefonlaşırdık.:” Bülent’im İzmir’den geldiğinde mutlaka konuşalım” derdi. Ama o artık yok. Gönüllerdeki yerinde taptaze anılarla, bütün haşmetiyle duruyor. Kabri Cennet olsun. Kazım Baba gibileri kolay kolay yetişmiyor. Onu doğuran anneye, muhterem eşine ve çocuklarına aile bireylerine karşı ayrı bir sempati duyarım. Kemal benim de oğlum sayılır. Kemal’in babasına gerekeni yaptığına ve yapacağına inancım tamdır. Ama Tavşanlı var olduğu müddetçe Kazım Baba unutulmayacaktır.

                 23 Nisan deyince hemen aklıma geliverdi. Rahmetli Kamil Çil benden önce yani 1978 yılı Nisan ayında kutlanan bayrama kadar ilçedeki törenleri idare ederdi. O Karamürsel’de bir trafik kazası geçirerek aramızdan ayrıldı. 23 Nisan 1978 günü kutlanan bayramı idare etmemi benden rica etmişti. Gitti ve bir daha da gelmedi. Bu görev yıllarca benim üzerimde kaldı. Bugün Tavşanlı’da olsaydım  nöbetimin 38.yıldönümünü kutlamış olacaktım Ben onun bana emaneten verdiği görevi onun kadar ciddiyetle, özenle, severek ifa ettim. Kamil Çil meslektaşımı da burada bu vesileyle bir kez daha rahmetle anıyorum. 23 Nisanların bu yüce millet tarafından nice yıllar aynı şevk ve heyecanla kutlanmasını dilerim.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları