18 Ağustos 2022 - Perşembe

BİR BASIN BAYRAMI DAHA GELİP GEÇTİ

Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 20 dk.
476 okunma
Bülent Alpagut

Bülent Alpagut

- 05062218413
Google News

                        
  BİR  BASIN  BAYRAMI  DAHA GELİP
                                      GEÇTİ  
      24 temmuz günü “ Basın  Bayramı”ydı.  Bu gün ;ülkemizde  gazetecilerin ve  basının  ne gibi  zorluklarla haber yaptıkları ,onları anlamamız için  bir nebze de olsa bir  hatırlatmadır. Bir basın elemanı  yeri geldiğinde bir savaşın ortasında kendini bulabiliyor. Bir orman yangınının tam ortasında kalabiliyor.Bir maden kazasında  kurtarma çalışmalarını izleyebiliyor.Bir pazar yerine girip,vatandaşlarla birebir konuşabiliyor.Bir spor karşılaşmasını  takibedebiliyor,bir kurtarma operasyonunu  dakika   dakika izleyebiliyor .Bir diploma törenini   takibedebiliyor.Bu  örnekleri çoğaltabliriz. 
      Basın mensubu yeri geldiğinde  gözaltına alınabiliyor.Tutuklanabiliyor ve hatta hapse atılabiliyor. Fotoğraf makinesi elinden  alınıp  kırılabiliyor.Dövülebiliyor. Yeri geldiğinde  canı kadar sevdiği vatanından,sevgili dostlarından ayrılabiliyor.İşte bu gün,Bu gün onlara  saygı günüdür. Yani bu gün  bu vefakar,yılmaz, güzel insanların  günüdür. 
     Basın; Bir ülkede belirli zamanlarda  çıkan gazete,dergi,mecmuanın  bütünüdür. Eskilere göre; Matbuattır. Burhan Felek çok güzel söyler:”Açıkcası, basına  ve basının sesine  kulak asmayanlar bunun ceremesini  eninde sonunda çekerler”.der.Basın mensuplarının hepsinin değil ama bir çoğunun “ Basın Kartı” vardır.Bu kartlar; ilgili  bakanlık tarafından kendilerine verilir.Bunların halk arasındaki adı;” Sarı Basın Kartı” dır.Bu karta sahip olmayan binlerce Basın mensubu var.Bunların da      çalıştıkları gazeteler ve ajanslar  tarafından  verilmiş  “ Kimlik”  belgeleri  var.Bir yere gittiklerinde bunları  bir ipe bağlayıp boyunlarına geçirirler. Bunları   haber kaynaklarına ulaştıklarında  yetkililere gösterirler. Gazeteciler,Basın Toplantılarının müdavimleri ve vazgeçilmezleridir. Örneğin ; Ben 1959 yılından bu yana sürekli yazıyorum. Bu da dile kolay değil, 63 yıllık bir süreç. Ama hiçbir zaman Basın Kartı sahibi olamadım.Hep yerelde kaldım. Ulusal Basının dışında kaldım.  Anadolu Ajansı Muhabiri iken Ajans tarafından verilen bir Sarı renkli  kimliğim  oldu. Bu  kimlik kartını bir kez merhum arkadaşım Kütahya A.A Muhabiri Hasan Bilcan ile birlikte  aynı günde kaybetmiştik. Ben:” Bir dananın işkembesinde Peygamber sözcüğü okundu” haberim,merhum Bilcan da.” Kütahya’da bir sünnetçi bir dakikada 60 çocuğu sünnet etti”  haberini verdiği için  cezalandırılmıştık.Sonra klakları çınlasın zamanın ünlü siyaset adamlarından,bir ara TBMM Başkanıydı,Doç. Dr. Mustafa Kalemli sayesinde kimlik kartlarımıza yeniden kavuşmuştuk.  Halen,Kütahya Gazeteciler Cemiyeti’nin ve  Türk Basın Birliği ‘nin kimliklerini taşıyorum.   Türk Basın Birliği  üyelik kartımı  Merhum Mehmet Emin Kavdır Başkanım zamanında almıştım. Diğer kimliğimi de Cemiyetimizin duayen başkanı İhsan Tunçoğlu zamanında  almıştım. Erkan Başkanım göreve başladıktan sonra da   “Onursal üye “ kimliği taşıyorum.   Bazılarına göre ben” Çakma” gazeteciyim” dir. Gazeteci  yetiştiren bir kurumun ve kuruluşun mensubu hiç olmadım. Çantadan yetişenlerdenim.  Ama yıllar içinde  Kütahya’dan, özellikle Tavşanlı’dan  binlerce haber ürettim. Üretmeyi de 85 yaşımda olmama rağmen hala  sürdürüyorum. Hiçbir yerden yazılarımın karşılığında Anadolu Ajansı dışında  ücret,pirim ve ikramiye almadım.  Merhum Tavşanlı’da gazeteci Ahmet Körhasan ,zaman zaman merhum arkadaşım Ferit Akyol ile benim cebime küçük harçlıklar sokardı. Bayram arefelerinde de  küçük bir kumanya hazırlatır  gönlümüzü alırdı.    Kahve köşelerinde  oturmaktan ve gereksiz işler yapmaktansa  zamanımın bir bölümünü hep  yazmak ve çizmekle geçirdim. Tek eksiğim bir kitabımın olmaması. Ama klasörler dolusu binlerce haberim var.Bunları bir yerlere vermeyi çok düşündüm.Evimde yerim olmadığı için halen Göbel Kaplıcaları’nda TRT Aktarıcı İstasyonu’nda bir çelik dolapta duruyorlar. İstasyonun fahri bakıcısı,yetkilisi İsmail Vurmaz’a emanet ettim. 
       Tavşanlı  Ortaokulu’nda  Türkçe  öğretmenim aynı zamanda şairdi; Vehbi Kızılgün( Ediboğlu), Kütahya Lisesi’nde Edebiyat Öğretmenim merhum  Kelesli  Davut Akpınar’ın üzerimde büyük emekleri vardır.Kompozisyon yazmasını onlardan öğrendim.  Bu özelliğim bana gerek ortaokulda gerekse Kütahya Lisesi’nde  Edebiyat derslerinde on numara getirirdi.  Merhum Emekli Tuğba(Albaydan sonraki rütbeydi) dedemin Fransızca kitaplarını okuya okuya   hasbelkadar Fransızca’yı  da öğrendim. Kütahya  Lisesi’nin efsanesi,unutulmazlarından  Kasım Tarım Hoca’m  sayesinde de Fransızca’mı ilerlettim.  Arkadaşım eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve eski Posta Dairesi  Başkan Yardımcılarından Ali Öztürk ile  genelde Lisede hep Fransızca konuşurduk.  Bizlere arkadaşlarım “ Kasım Hoca’nın Prensleri” derdi.Fransızca diline vakıf olmam nedeniyle  kulakları çınlasın halen İzmir’de emekli, zamanın,Tavşanlı Lisesi Müdürü Arslan Ergüç döneminde Fransızca derslerine de girmiştim.  
        BASIN denilince Kütahya’da ilk akla gelen isim merhum,Kütahya Ekspres Gazetesi’nin kurucusu   M.Nuri Sarıışık’tır. 18 Mayıs 1956  tarihi Kütahya için çok önemli bir tarihtir.Çünkü bu tarih Kütahya’da Basın açısından bir Milat’tır. Merhum Kütahya’da gazetecilerin piridir.  Bu tarih bir başka ifadeyle Kütahya’da Basın’ın doğum günüdür. 
        BASIN denilince Tavşanlı’da   ilk akla gelen  isim  merhum  Kamil Güvenç(Tatar Kamil)’tir. O da Tavşanlı’da  ilk gazetenin” Tavşanlı Postası” Gazetesinin   kurucusudur. Hemen akabinde  2 yıl sonra   merhum Abdurrahim Börekoğlu “ Müstakil Tavşanlı “ Gazetesini hayata geçirmiştir. 
         Ben uzun yıllar Müstakil Tavşanlı Gazetesi’nde  Köşe yazarı ve haber muhabiri olarak hizmet verdim. Bana , gazeteciliği sevdiren,  bu mütevazi,küçük tirajlı  haftalık  yerel gazetedi r.Tavşanlı’da yıllar içinde  beni “Son Havadis”ve “Bizim Anadolu”gazetelerine   kazandıran da zamanın efsane AP İlçe Başkanı  merhum  Mustafa Ayaşlı  olmuştur. Sevgili iş insanımız  Mümtaz Zeytinoğlu da  “ Kütahya Ekspres” nde yazmamda etkili isimdir.  Gazeteci  ağabeylerimden  çok şeyler öğrendim. Benim idolüm merhum M. Nuri Sarıışık’tır Kütahya’da öğrencilik yıllarımda  iki kişiyi ziyaret ederdim. Biri merhum Sarıışık,diğeri ise merhum Hisarlı Ahmet’ti. Merhum ,duayen gazeteci, M. Nuri Sarıışık bir gün bir yerde  bana” Evlat,gazeteci halktan kopmamalıdır. Okuruna dalkavukluk ta  yapmamalıdır.Hep gerçeği yazmalıdır.Yazılarında kesinlikle”Ben” sözcüğünü kullanmamalıdır. Derse bu onun ölümü olur. Gazetecilikte  tekrara düşmek te  yanlıştır. Gazeteci,kalemini  suçu sabit olmamış,suçsuz  birine vurma silahı olarak ta  kullanmamalıdır” derdi. Mekanı cennet olsun. Bu söyledikleri tıpkı Dedekorkut’un öğütleri gibiydi.
           Bana göre de gazeteci, çevresinde( yakın ve uzak çevre)  yaşanan olaylara  karşı kayıtsız,duyarsız kalamaz ve kalmamalıdır. Kalırsa işte o zaman gazeteci değildir. Gazeteci  hiç bir zaman,kafasını  kuma sokan, gömen devekuşu gibi davranmamalıdır. Gazeteci asla  söylemekten  çekinmemelidir. Her nerede olursa olsun  belde, ilçe, il ve büyükşehirde, sorunlar hep vardır ve olmaya da devam edecektir. Bunların hiç birisini sihirli bir değnekle  anında  çözmek te  mümkün değildir.Bir yerde   sorun varsa orada bir  gazeteci de  mutlaka olacaktır.Çözüm için canlı ve yazılı kaynaklara ,üretime, istihdama gerek  olduğunu ilk gören,hatta fark eden  gazetecilerdir. İnsanların çoğu kendini kandırdığında zanneder ki   çevresindekileri de kandırıyorum  sanır. Dikkat edin ; Bugüne kadar kritik koltukların  bir ülkede  liyakatten yoksun isimlere bırakılamayacağını  cesaretle,korkmadan  telaffuz eden, söyleyen sadece gazetecilerdir .Hep görmüşümdür;  bazı gazeteler daha çıkarken ölüyorlar.  Bazıları da küllerinden yeniden doğuyorlar. Gazeteci,dilin bozulmasına asla  izin vermemelidir. Çünkü bilinir ki,dil bozulursa ülkenin kültürü yara alır ve bozulur. Bununla kalmaz,aileler,ahlak hukuk ve siyaset te ardı ardına bozularak gelir. Gazeteci  her şeyden öte milliyetçidir,vatanseverdir,
          Merhum babam önce hakim sonra   kurum avukatı ve serbest avukat, Kütahya Barosu’nun en eski üyelerinden Hüsamettin Alpagut ta zaman zaman Müstakil Tavşanlı’da köşe yazıları  yazmıştır.Hatta  bu gazetenin fahri avukatıydı. Bana :” Oğlum ,gazetecilik,fedakarlık gerektiren ulvi bir meslektir” derdi. Gazetecilik gibi duruş ve tavır  gerektiren mesleklerde  paranın en son akla geleceğini düşünmeliyiz.Çünkü  öncelik her zaman değerlerde olmalıdır. Gerçeklerin peşinden koşmak haksızlıkların yanında olmak kadar başka  güzel,özgür ve bağımsız habercilik  yapmak kadar güzel başka bir şey olabilir mi?

          Tüm Kütahya İli’ndeki  gazetecilerimizin Basın Bayramı’nı,biraz geç te olsa , çok değerli hanımefendi   Ekspres Gazetecilik  ve Madencilik Ltd. Şti’nin değerli  başkanı  Gazeteci ,Sayın Semra Sarıışık Tozaraydın’ın  ve  sayın Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı  Erkan Sağlam’ın şahıslarında  kutluyor ve   tüm gazetecilerimize  başarılar diliyorum. Bayramımız kutlu olsun diyorum
             
          P TT   YILLARA  MEYDAN OKUYAN
                                                             KURULUŞUMUZ  

      Bir gazetede tesadüfen Okumuştum.. 2022 yılının ilk dört ayında  Türkiye’de 81 ilimizden sadece beşinde;PTT, KAR  ETMİŞ. Yani zarar etmemiş.  gururlanmamak elde değil; Çünkü bu beş ilin içinde KÜTAHYA da var.Kütahya merkez ve ilçelerinde hizmet veren PTT Şubeleri’ni kutlamak gerekir. Bu şubelerin sayın müdürlerini,çalışkan personelini  bir bakımdan ödüllendirmek gerek. Gönül isterdi ki geriye kalan  76 ilimizde de  aynı başarı gösterilebilseydi. 
       Ben Tavşanlı’ya geldiğimde 7-8 yaşlarında vardım yoktum O zamanlar Tavşanlı 5-6 bin nüfuslu mütevazi bir ilçeydi. Tavşanlı’da PTT  binası  olarak ,eski adıyla Recep Peker Bulvarı,yeni adıyla İstasyon Caddesi’nde, 28 Mart 1970 Gediz Depremi’nde hasar gördükten sonra yıktırılan  zamanın koşullarında inşa edilmiş iki katlı ,taş ve tuğladan yapılmış,yarı kagir bir bina vardı. PTT binası Gediz Depremi sonrasında,Hacıarifoğlu Sokak’ta Sanayi Camii’nin yanındaki  bir binaya  taşınmıştı. Bugünkü PTT binası  Halen İstasyon Caddesi üzerindedir. Yıktırılan hizmet binasının yerine yeniden yaptırılan,daha modern bir binada hizmet  vermektedir. Tavşanlı İlçesi Halkı,Tavşanlılılar,  bugüne kadar nice PTT  Müdürleri görmüştür. 1985 tarihi itibariyle benim de anımsadıklarım var.Örneğin; Rahmi Azcan,Cevdet Ekineken(zamanında PTT  bir süre çadırda hizmet vermiştir. Bu çadırlar yıktırılan eski Halkevi’nin  Kaymakamlık  ve Vergi Dairesi Müdürlüğü olarak hizmet veren bir parçasının bahçesinde kurulmuştu), Abdullah Özbakış ,Selahattin Baştopçu,Sinan Sargın, Arap Uzun, Aydın Yorgun, Ethem Gevrek,Sinan Sargın(2.kez görev yaptı),Doğan Esen( vekaleten), Gülay Baran(vekaleten)Halil İbrahim Sağlam,Derecik Köyü’nden öğrencim olur-vekaleten),Eyüp Akpınar  sıkı ilişki içinde olduğum müdürlerdir.Bu müdürler içinde sadece kulakları çınlasın,emekli PTT Müdürü Selahattin Baştopçu döneminde  özellikle telefon kabloları çalınmış,telefon kabinleri kurulmuştur. Sayın müdürle  bu konuda sık sık bir araya gelip,çözümler aramışızdır. Ama genelde  PTT Hizmetleri Tavşanlı’da sorunsuz sürdürülmüştür.Zaman zaman personel sıkıntısı  çekildiği de olmuştur.  Önemli olan;Tavşanlı  PTT’sinin her denetimden yüzünün akıyla çıkmış olmasıdır. Ben aynı zamanda gazeteci,araştırmacı yazar, Ajans muhabiri  olduğum için  bir  ayağım sürekli PTT’de olurdu.  Tavşanlı PTT’si  personel sayısı normalin altına düştüğü günlerde de  hizmeti asla aksatmamıştır.  Bugün bir kısmı hayatta olmayan bu dairenin tüm çalışanlarına  Allah’tan rahmet,hayatta olanlarına sağlık ve afiyet diliyorum. Bu sayın müdürler içinde sadece kulakları çınlasın Selahattin Baştopçu,  emekli  çalışanlardan Kaymakamlık özel kaleminde Melike’nin babası Burhan,  Doğan Esen,Necla Doğruyol  ve  öğrencim  Halil İbrahim Sağlam  ile telefonlaşıyor ve mesajlaşıyoruz. Konu açılmışken  bir konuda   yetkililerden istirhamım olacaktır; Tavşanlı ilçesi Kütahya’nın en gelişmiş(sosyal-kültürel-ekonomik  yönlerden) ilçesidir. Araç ve gereç yönünden,personel yönünden  güçlendirilmesi şarttır. Ayrıca Belediye sınırları içindeki  estetik açıdan,görüntü kirliliği yaratan  telefon hatlarının  bir plan ve program çerçevesinde  yeniden dizaynı da önem arzetmektedir.  İlçe  genelinde  nüfusu 100 bini aşan Tavşanlı, Tavşanlılı ,  hizmetin en  iyisini hak etmektedir. Ben bu vesileyle kar eden,hizmet yarışında bayrağı en önde taşıyan Kütahya PTT çalışanlarını, özellikle  Tavşanlı Ptt çalışanlarını,  sayın PTT  Müdürü’nün şahsında tebrik ediyor,başarılarının devamını diliyorum.          
    BAZILARINA GÖRE TAHAR,BAZILARINA GÖRE
             TARHA  BAZILARINA GÖRE   ATEŞ SAVAŞCISI 
             AHMET  CAHAKTOMUR’U   ASLA UNUTMADIM
    Tavşanlılı,merhum Ahmet Cahaktomur’u asla unutamaz. Unutsaydı vefasızlık ederdi. Merhum Ahmet aslında iyi bir itfaiye eriydi.Dua alanlardandı.   Tavşanlı Belediyesi’nin İtfaiye Örgütü’nün vazgeçilmezlerindendi. Nice yangınlara müdahale etmişti.  Hiç  boş zamanı olmazdı. Çünkü ,Tavşanlılı iyi bilirdi ki,Tahar(Tarha)Ahmet iyi bir baca açıcıydı. Tavşanlı’da binlerce evin bacasında  bu güzel insanın alınteri ve el ve ayak izleri bugün de vardır.Benim bile Akseven Sokak’ta  önce merhum Yılmaz Onat’a sonra  Ayvalılı  Ahmet Uçmuş’a,şimdi de  oğlu  Ömer Uçmuş’a ait  dairenin bacalarını da  O açmıştı.Genelde mesai bitiminde   bu işi yapardı.  Mekanı cennet olsun. Önce  cebinde taşıdığı  ayna ile bacayı kontrol ederdi.  Ben böyle bir uygulamayı onda görmüştüm. Aynalar doğru  söylerler; Şair bile aynaya nasıl sesleniyordu?  “Neden düşman görünürsünüz yıllar yılı dost bildiğim aynalar ?” diyordu. Neden diyordu.? Çünkü  ayna kendisine seslenene gerçek yüzünü gösteriyordu da onun için.
     İşte merhum Ahmet’in  aynası da öyleydi. Hangi bacanın tıkalı olduğunu bu ayna  yardımıyla görebiliyordu. Bu ayna merhumun işini kolaylaştırıyordu. 
      Merhum Ahmet’in bir özelliği daha vardı; Ahşap,kagir evleri Tavşanlı’da sadece O yıkardı.   Eski evler onun  darbeleriyle yerle bir olurdu.  Merhum Ahmet  her eski evi kendi kurallarıyla kazasız belasız yerle bir eden insandı.  Ben ne zaman  merhum Ahmet’in adını ansam ve yanımda tesadüfen eski bir ev varsa titrediğini görmüşümdür.  
      Merhum  Molla  Abdullah( merhum gazi Plt Alb. Zeki  Gürbüz’ün babası)  beni ne zaman bir yerde görse:”Oğlumuz,sen törenlerin hakkından geliyorsun. Ben cenaze işlerinde yardımcı oluyorum. Tahar Ahmet ise  kagir eski evlerin canını alıyor.” Üçümüzden biri eksik olursa her şey bozulur” derdi.Sac ayağının ikisi artık yok.Bakın ben artık yıllardır yönettiğim törenleri sunmuyorum. Törenlerin yetim kaldığını söyleyenler var. Merhum Molla Abdullah artık cenaze işlerinde yok. Merhum Ahmet te yok. Eski evler belki bayram ediyordur.  Allah her ikisinin de  mekanlarını cennet eylesin derim.  Bense  halen hayattayım ve inanıyorum ki   Tavşanılıların dualarıyla yaşıyorum ve ayaktayım. Tavşanlılıların ,Tavşanlı’nın  yıllarca ekmeğini yedim suyunu içtim.Tavşanlı Aileleri benim ailelerim.  Her biri benim ailemin bireyleri. Tahar Ahmet  24 Temmuz 2019 tarihinde aramızdan ayrılmıştı.  yani dolu dolu üç yıl olmuş. Bir ana ,bir daha bir  Tahar Ahmet doğuramaz. O bizleri mutlaka görüyor. Ama bizler onları göremiyoruz. Onlar yüreğimizde,gönüllerimizde  yaşadığı sürece asla ölmeyeceklerdir.  

   PAMUK  HASAN HÜSEYİN  UNUTULUR MU     
                                                                                                                           
          Pamuk Hasan Hüseyin( Apaydın) benim sevgili dostlarımdandı. Her sabah Atatürk İlkokulu’na giderken onu Sığırönü   Caddesi’nde ,kesme taştan yapılmış evinin önünde görürdüm.  Selamlaşırdık.Hal hatır sorardık.  Kendisi uzun yıllar işletmelerde ,taşeron şirketlerde çalıştı.Bir  Fransız Şirketi , Tavşanlı’ya bir ara geldiğinde deneyimli,güvenilir şoförler aramıştı. Bu arada sevgili Pamuk H. Hüseyin’i de  görüp beğenmişler.  Taviş adlı firmanın Landrower  jeeplerinden birini kullanıyordu.  Bu jeepler,Zamanın en lüks,kaliteli jeepleriydi. Daha sonra bu jeepler firma giderken Tavşanlı’da kaldı. Birilerince  satın alındı Bunların içinde  ticari olarak kullanılanları da olmuştu.
           Pamuk H. Hüseyin Fransızların yanında bir süre kaldığı için  doğal olarak Fransızca da öğrenmişti. Çat-pat ta olsa konuşuyordu.  Eh ben de biraz anlıyorum ya,birbirimize  Fransızca laf atardık.    Cumhuriyet Meydanı’nda, Özel İdare İşhanı  önünde sıra sıra boyacılar olurdu.Bir gündü; baktım bir Roman delikanlının  boya sandığının başında ayakkabılarını boyatıyor.  Kendisine  Fransızca laf atmıştım. Bana boyacıyı işaret  ederek  hem ”  Boeuf  camarade” yani Türkçe Öküz arkadaş diyor hem de gülüyordu Boyacı nereden bilsin bu sözün ne olduğunu? O da pıs pıs sırıtıyordu.  Bu defa gülme sırası bendeydi. Allah senin iyiliğini versin be Pamuk demekten kendimi alamamıştım. Bunun gib Pamuk ile ilgili i birçok anlatılacak öykü var.Ama şairin dediği gibi.Pamuk,boş kubbede hoş bir seda olarak kaldı. Mekanı cennet olsun. Sevecen,pırıl pırıl,içi dışı bir,güzel  bir hemşehrimizdi. Şairin “ Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla “ dediklerindendi.Kızının öğretmeniydim. Evli ve uzaklarda ,hala telefonlaşırız.    Gidenlerin şu veya bu şekilde yerleri asla dolmuyor. Kendisini,26 Temmuz 2004 tarihinde yitirmiştik. 18 yıl olmuş. Dün gibi  değil mi?  

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları