BİR BASIN BAYRAMI DAHA GELİP GEÇTİ
Bülent Alpagut
- 05062218413
BİR BASIN BAYRAMI DAHA GELİP
GEÇTİ
24 temmuz günü “ Basın Bayramı”ydı. Bu gün ;ülkemizde gazetecilerin ve basının ne gibi zorluklarla haber yaptıkları ,onları anlamamız için bir nebze de olsa bir hatırlatmadır. Bir basın elemanı yeri geldiğinde bir savaşın ortasında kendini bulabiliyor. Bir orman yangınının tam ortasında kalabiliyor.Bir maden kazasında kurtarma çalışmalarını izleyebiliyor.Bir pazar yerine girip,vatandaşlarla birebir konuşabiliyor.Bir spor karşılaşmasını takibedebiliyor,bir kurtarma operasyonunu dakika dakika izleyebiliyor .Bir diploma törenini takibedebiliyor.Bu örnekleri çoğaltabliriz.
Basın mensubu yeri geldiğinde gözaltına alınabiliyor.Tutuklanabiliyor ve hatta hapse atılabiliyor. Fotoğraf makinesi elinden alınıp kırılabiliyor.Dövülebiliyor. Yeri geldiğinde canı kadar sevdiği vatanından,sevgili dostlarından ayrılabiliyor.İşte bu gün,Bu gün onlara saygı günüdür. Yani bu gün bu vefakar,yılmaz, güzel insanların günüdür.
Basın; Bir ülkede belirli zamanlarda çıkan gazete,dergi,mecmuanın bütünüdür. Eskilere göre; Matbuattır. Burhan Felek çok güzel söyler:”Açıkcası, basına ve basının sesine kulak asmayanlar bunun ceremesini eninde sonunda çekerler”.der.Basın mensuplarının hepsinin değil ama bir çoğunun “ Basın Kartı” vardır.Bu kartlar; ilgili bakanlık tarafından kendilerine verilir.Bunların halk arasındaki adı;” Sarı Basın Kartı” dır.Bu karta sahip olmayan binlerce Basın mensubu var.Bunların da çalıştıkları gazeteler ve ajanslar tarafından verilmiş “ Kimlik” belgeleri var.Bir yere gittiklerinde bunları bir ipe bağlayıp boyunlarına geçirirler. Bunları haber kaynaklarına ulaştıklarında yetkililere gösterirler. Gazeteciler,Basın Toplantılarının müdavimleri ve vazgeçilmezleridir. Örneğin ; Ben 1959 yılından bu yana sürekli yazıyorum. Bu da dile kolay değil, 63 yıllık bir süreç. Ama hiçbir zaman Basın Kartı sahibi olamadım.Hep yerelde kaldım. Ulusal Basının dışında kaldım. Anadolu Ajansı Muhabiri iken Ajans tarafından verilen bir Sarı renkli kimliğim oldu. Bu kimlik kartını bir kez merhum arkadaşım Kütahya A.A Muhabiri Hasan Bilcan ile birlikte aynı günde kaybetmiştik. Ben:” Bir dananın işkembesinde Peygamber sözcüğü okundu” haberim,merhum Bilcan da.” Kütahya’da bir sünnetçi bir dakikada 60 çocuğu sünnet etti” haberini verdiği için cezalandırılmıştık.Sonra klakları çınlasın zamanın ünlü siyaset adamlarından,bir ara TBMM Başkanıydı,Doç. Dr. Mustafa Kalemli sayesinde kimlik kartlarımıza yeniden kavuşmuştuk. Halen,Kütahya Gazeteciler Cemiyeti’nin ve Türk Basın Birliği ‘nin kimliklerini taşıyorum. Türk Basın Birliği üyelik kartımı Merhum Mehmet Emin Kavdır Başkanım zamanında almıştım. Diğer kimliğimi de Cemiyetimizin duayen başkanı İhsan Tunçoğlu zamanında almıştım. Erkan Başkanım göreve başladıktan sonra da “Onursal üye “ kimliği taşıyorum. Bazılarına göre ben” Çakma” gazeteciyim” dir. Gazeteci yetiştiren bir kurumun ve kuruluşun mensubu hiç olmadım. Çantadan yetişenlerdenim. Ama yıllar içinde Kütahya’dan, özellikle Tavşanlı’dan binlerce haber ürettim. Üretmeyi de 85 yaşımda olmama rağmen hala sürdürüyorum. Hiçbir yerden yazılarımın karşılığında Anadolu Ajansı dışında ücret,pirim ve ikramiye almadım. Merhum Tavşanlı’da gazeteci Ahmet Körhasan ,zaman zaman merhum arkadaşım Ferit Akyol ile benim cebime küçük harçlıklar sokardı. Bayram arefelerinde de küçük bir kumanya hazırlatır gönlümüzü alırdı. Kahve köşelerinde oturmaktan ve gereksiz işler yapmaktansa zamanımın bir bölümünü hep yazmak ve çizmekle geçirdim. Tek eksiğim bir kitabımın olmaması. Ama klasörler dolusu binlerce haberim var.Bunları bir yerlere vermeyi çok düşündüm.Evimde yerim olmadığı için halen Göbel Kaplıcaları’nda TRT Aktarıcı İstasyonu’nda bir çelik dolapta duruyorlar. İstasyonun fahri bakıcısı,yetkilisi İsmail Vurmaz’a emanet ettim.
Tavşanlı Ortaokulu’nda Türkçe öğretmenim aynı zamanda şairdi; Vehbi Kızılgün( Ediboğlu), Kütahya Lisesi’nde Edebiyat Öğretmenim merhum Kelesli Davut Akpınar’ın üzerimde büyük emekleri vardır.Kompozisyon yazmasını onlardan öğrendim. Bu özelliğim bana gerek ortaokulda gerekse Kütahya Lisesi’nde Edebiyat derslerinde on numara getirirdi. Merhum Emekli Tuğba(Albaydan sonraki rütbeydi) dedemin Fransızca kitaplarını okuya okuya hasbelkadar Fransızca’yı da öğrendim. Kütahya Lisesi’nin efsanesi,unutulmazlarından Kasım Tarım Hoca’m sayesinde de Fransızca’mı ilerlettim. Arkadaşım eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve eski Posta Dairesi Başkan Yardımcılarından Ali Öztürk ile genelde Lisede hep Fransızca konuşurduk. Bizlere arkadaşlarım “ Kasım Hoca’nın Prensleri” derdi.Fransızca diline vakıf olmam nedeniyle kulakları çınlasın halen İzmir’de emekli, zamanın,Tavşanlı Lisesi Müdürü Arslan Ergüç döneminde Fransızca derslerine de girmiştim.
BASIN denilince Kütahya’da ilk akla gelen isim merhum,Kütahya Ekspres Gazetesi’nin kurucusu M.Nuri Sarıışık’tır. 18 Mayıs 1956 tarihi Kütahya için çok önemli bir tarihtir.Çünkü bu tarih Kütahya’da Basın açısından bir Milat’tır. Merhum Kütahya’da gazetecilerin piridir. Bu tarih bir başka ifadeyle Kütahya’da Basın’ın doğum günüdür.
BASIN denilince Tavşanlı’da ilk akla gelen isim merhum Kamil Güvenç(Tatar Kamil)’tir. O da Tavşanlı’da ilk gazetenin” Tavşanlı Postası” Gazetesinin kurucusudur. Hemen akabinde 2 yıl sonra merhum Abdurrahim Börekoğlu “ Müstakil Tavşanlı “ Gazetesini hayata geçirmiştir.
Ben uzun yıllar Müstakil Tavşanlı Gazetesi’nde Köşe yazarı ve haber muhabiri olarak hizmet verdim. Bana , gazeteciliği sevdiren, bu mütevazi,küçük tirajlı haftalık yerel gazetedi r.Tavşanlı’da yıllar içinde beni “Son Havadis”ve “Bizim Anadolu”gazetelerine kazandıran da zamanın efsane AP İlçe Başkanı merhum Mustafa Ayaşlı olmuştur. Sevgili iş insanımız Mümtaz Zeytinoğlu da “ Kütahya Ekspres” nde yazmamda etkili isimdir. Gazeteci ağabeylerimden çok şeyler öğrendim. Benim idolüm merhum M. Nuri Sarıışık’tır Kütahya’da öğrencilik yıllarımda iki kişiyi ziyaret ederdim. Biri merhum Sarıışık,diğeri ise merhum Hisarlı Ahmet’ti. Merhum ,duayen gazeteci, M. Nuri Sarıışık bir gün bir yerde bana” Evlat,gazeteci halktan kopmamalıdır. Okuruna dalkavukluk ta yapmamalıdır.Hep gerçeği yazmalıdır.Yazılarında kesinlikle”Ben” sözcüğünü kullanmamalıdır. Derse bu onun ölümü olur. Gazetecilikte tekrara düşmek te yanlıştır. Gazeteci,kalemini suçu sabit olmamış,suçsuz birine vurma silahı olarak ta kullanmamalıdır” derdi. Mekanı cennet olsun. Bu söyledikleri tıpkı Dedekorkut’un öğütleri gibiydi.
Bana göre de gazeteci, çevresinde( yakın ve uzak çevre) yaşanan olaylara karşı kayıtsız,duyarsız kalamaz ve kalmamalıdır. Kalırsa işte o zaman gazeteci değildir. Gazeteci hiç bir zaman,kafasını kuma sokan, gömen devekuşu gibi davranmamalıdır. Gazeteci asla söylemekten çekinmemelidir. Her nerede olursa olsun belde, ilçe, il ve büyükşehirde, sorunlar hep vardır ve olmaya da devam edecektir. Bunların hiç birisini sihirli bir değnekle anında çözmek te mümkün değildir.Bir yerde sorun varsa orada bir gazeteci de mutlaka olacaktır.Çözüm için canlı ve yazılı kaynaklara ,üretime, istihdama gerek olduğunu ilk gören,hatta fark eden gazetecilerdir. İnsanların çoğu kendini kandırdığında zanneder ki çevresindekileri de kandırıyorum sanır. Dikkat edin ; Bugüne kadar kritik koltukların bir ülkede liyakatten yoksun isimlere bırakılamayacağını cesaretle,korkmadan telaffuz eden, söyleyen sadece gazetecilerdir .Hep görmüşümdür; bazı gazeteler daha çıkarken ölüyorlar. Bazıları da küllerinden yeniden doğuyorlar. Gazeteci,dilin bozulmasına asla izin vermemelidir. Çünkü bilinir ki,dil bozulursa ülkenin kültürü yara alır ve bozulur. Bununla kalmaz,aileler,ahlak hukuk ve siyaset te ardı ardına bozularak gelir. Gazeteci her şeyden öte milliyetçidir,vatanseverdir,
Merhum babam önce hakim sonra kurum avukatı ve serbest avukat, Kütahya Barosu’nun en eski üyelerinden Hüsamettin Alpagut ta zaman zaman Müstakil Tavşanlı’da köşe yazıları yazmıştır.Hatta bu gazetenin fahri avukatıydı. Bana :” Oğlum ,gazetecilik,fedakarlık gerektiren ulvi bir meslektir” derdi. Gazetecilik gibi duruş ve tavır gerektiren mesleklerde paranın en son akla geleceğini düşünmeliyiz.Çünkü öncelik her zaman değerlerde olmalıdır. Gerçeklerin peşinden koşmak haksızlıkların yanında olmak kadar başka güzel,özgür ve bağımsız habercilik yapmak kadar güzel başka bir şey olabilir mi?
Tüm Kütahya İli’ndeki gazetecilerimizin Basın Bayramı’nı,biraz geç te olsa , çok değerli hanımefendi Ekspres Gazetecilik ve Madencilik Ltd. Şti’nin değerli başkanı Gazeteci ,Sayın Semra Sarıışık Tozaraydın’ın ve sayın Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Erkan Sağlam’ın şahıslarında kutluyor ve tüm gazetecilerimize başarılar diliyorum. Bayramımız kutlu olsun diyorum
P TT YILLARA MEYDAN OKUYAN
KURULUŞUMUZ
Bir gazetede tesadüfen Okumuştum.. 2022 yılının ilk dört ayında Türkiye’de 81 ilimizden sadece beşinde;PTT, KAR ETMİŞ. Yani zarar etmemiş. gururlanmamak elde değil; Çünkü bu beş ilin içinde KÜTAHYA da var.Kütahya merkez ve ilçelerinde hizmet veren PTT Şubeleri’ni kutlamak gerekir. Bu şubelerin sayın müdürlerini,çalışkan personelini bir bakımdan ödüllendirmek gerek. Gönül isterdi ki geriye kalan 76 ilimizde de aynı başarı gösterilebilseydi.
Ben Tavşanlı’ya geldiğimde 7-8 yaşlarında vardım yoktum O zamanlar Tavşanlı 5-6 bin nüfuslu mütevazi bir ilçeydi. Tavşanlı’da PTT binası olarak ,eski adıyla Recep Peker Bulvarı,yeni adıyla İstasyon Caddesi’nde, 28 Mart 1970 Gediz Depremi’nde hasar gördükten sonra yıktırılan zamanın koşullarında inşa edilmiş iki katlı ,taş ve tuğladan yapılmış,yarı kagir bir bina vardı. PTT binası Gediz Depremi sonrasında,Hacıarifoğlu Sokak’ta Sanayi Camii’nin yanındaki bir binaya taşınmıştı. Bugünkü PTT binası Halen İstasyon Caddesi üzerindedir. Yıktırılan hizmet binasının yerine yeniden yaptırılan,daha modern bir binada hizmet vermektedir. Tavşanlı İlçesi Halkı,Tavşanlılılar, bugüne kadar nice PTT Müdürleri görmüştür. 1985 tarihi itibariyle benim de anımsadıklarım var.Örneğin; Rahmi Azcan,Cevdet Ekineken(zamanında PTT bir süre çadırda hizmet vermiştir. Bu çadırlar yıktırılan eski Halkevi’nin Kaymakamlık ve Vergi Dairesi Müdürlüğü olarak hizmet veren bir parçasının bahçesinde kurulmuştu), Abdullah Özbakış ,Selahattin Baştopçu,Sinan Sargın, Arap Uzun, Aydın Yorgun, Ethem Gevrek,Sinan Sargın(2.kez görev yaptı),Doğan Esen( vekaleten), Gülay Baran(vekaleten)Halil İbrahim Sağlam,Derecik Köyü’nden öğrencim olur-vekaleten),Eyüp Akpınar sıkı ilişki içinde olduğum müdürlerdir.Bu müdürler içinde sadece kulakları çınlasın,emekli PTT Müdürü Selahattin Baştopçu döneminde özellikle telefon kabloları çalınmış,telefon kabinleri kurulmuştur. Sayın müdürle bu konuda sık sık bir araya gelip,çözümler aramışızdır. Ama genelde PTT Hizmetleri Tavşanlı’da sorunsuz sürdürülmüştür.Zaman zaman personel sıkıntısı çekildiği de olmuştur. Önemli olan;Tavşanlı PTT’sinin her denetimden yüzünün akıyla çıkmış olmasıdır. Ben aynı zamanda gazeteci,araştırmacı yazar, Ajans muhabiri olduğum için bir ayağım sürekli PTT’de olurdu. Tavşanlı PTT’si personel sayısı normalin altına düştüğü günlerde de hizmeti asla aksatmamıştır. Bugün bir kısmı hayatta olmayan bu dairenin tüm çalışanlarına Allah’tan rahmet,hayatta olanlarına sağlık ve afiyet diliyorum. Bu sayın müdürler içinde sadece kulakları çınlasın Selahattin Baştopçu, emekli çalışanlardan Kaymakamlık özel kaleminde Melike’nin babası Burhan, Doğan Esen,Necla Doğruyol ve öğrencim Halil İbrahim Sağlam ile telefonlaşıyor ve mesajlaşıyoruz. Konu açılmışken bir konuda yetkililerden istirhamım olacaktır; Tavşanlı ilçesi Kütahya’nın en gelişmiş(sosyal-kültürel-ekonomik yönlerden) ilçesidir. Araç ve gereç yönünden,personel yönünden güçlendirilmesi şarttır. Ayrıca Belediye sınırları içindeki estetik açıdan,görüntü kirliliği yaratan telefon hatlarının bir plan ve program çerçevesinde yeniden dizaynı da önem arzetmektedir. İlçe genelinde nüfusu 100 bini aşan Tavşanlı, Tavşanlılı , hizmetin en iyisini hak etmektedir. Ben bu vesileyle kar eden,hizmet yarışında bayrağı en önde taşıyan Kütahya PTT çalışanlarını, özellikle Tavşanlı Ptt çalışanlarını, sayın PTT Müdürü’nün şahsında tebrik ediyor,başarılarının devamını diliyorum.
BAZILARINA GÖRE TAHAR,BAZILARINA GÖRE
TARHA BAZILARINA GÖRE ATEŞ SAVAŞCISI
AHMET CAHAKTOMUR’U ASLA UNUTMADIM
Tavşanlılı,merhum Ahmet Cahaktomur’u asla unutamaz. Unutsaydı vefasızlık ederdi. Merhum Ahmet aslında iyi bir itfaiye eriydi.Dua alanlardandı. Tavşanlı Belediyesi’nin İtfaiye Örgütü’nün vazgeçilmezlerindendi. Nice yangınlara müdahale etmişti. Hiç boş zamanı olmazdı. Çünkü ,Tavşanlılı iyi bilirdi ki,Tahar(Tarha)Ahmet iyi bir baca açıcıydı. Tavşanlı’da binlerce evin bacasında bu güzel insanın alınteri ve el ve ayak izleri bugün de vardır.Benim bile Akseven Sokak’ta önce merhum Yılmaz Onat’a sonra Ayvalılı Ahmet Uçmuş’a,şimdi de oğlu Ömer Uçmuş’a ait dairenin bacalarını da O açmıştı.Genelde mesai bitiminde bu işi yapardı. Mekanı cennet olsun. Önce cebinde taşıdığı ayna ile bacayı kontrol ederdi. Ben böyle bir uygulamayı onda görmüştüm. Aynalar doğru söylerler; Şair bile aynaya nasıl sesleniyordu? “Neden düşman görünürsünüz yıllar yılı dost bildiğim aynalar ?” diyordu. Neden diyordu.? Çünkü ayna kendisine seslenene gerçek yüzünü gösteriyordu da onun için.
İşte merhum Ahmet’in aynası da öyleydi. Hangi bacanın tıkalı olduğunu bu ayna yardımıyla görebiliyordu. Bu ayna merhumun işini kolaylaştırıyordu.
Merhum Ahmet’in bir özelliği daha vardı; Ahşap,kagir evleri Tavşanlı’da sadece O yıkardı. Eski evler onun darbeleriyle yerle bir olurdu. Merhum Ahmet her eski evi kendi kurallarıyla kazasız belasız yerle bir eden insandı. Ben ne zaman merhum Ahmet’in adını ansam ve yanımda tesadüfen eski bir ev varsa titrediğini görmüşümdür.
Merhum Molla Abdullah( merhum gazi Plt Alb. Zeki Gürbüz’ün babası) beni ne zaman bir yerde görse:”Oğlumuz,sen törenlerin hakkından geliyorsun. Ben cenaze işlerinde yardımcı oluyorum. Tahar Ahmet ise kagir eski evlerin canını alıyor.” Üçümüzden biri eksik olursa her şey bozulur” derdi.Sac ayağının ikisi artık yok.Bakın ben artık yıllardır yönettiğim törenleri sunmuyorum. Törenlerin yetim kaldığını söyleyenler var. Merhum Molla Abdullah artık cenaze işlerinde yok. Merhum Ahmet te yok. Eski evler belki bayram ediyordur. Allah her ikisinin de mekanlarını cennet eylesin derim. Bense halen hayattayım ve inanıyorum ki Tavşanılıların dualarıyla yaşıyorum ve ayaktayım. Tavşanlılıların ,Tavşanlı’nın yıllarca ekmeğini yedim suyunu içtim.Tavşanlı Aileleri benim ailelerim. Her biri benim ailemin bireyleri. Tahar Ahmet 24 Temmuz 2019 tarihinde aramızdan ayrılmıştı. yani dolu dolu üç yıl olmuş. Bir ana ,bir daha bir Tahar Ahmet doğuramaz. O bizleri mutlaka görüyor. Ama bizler onları göremiyoruz. Onlar yüreğimizde,gönüllerimizde yaşadığı sürece asla ölmeyeceklerdir.
PAMUK HASAN HÜSEYİN UNUTULUR MU
Pamuk Hasan Hüseyin( Apaydın) benim sevgili dostlarımdandı. Her sabah Atatürk İlkokulu’na giderken onu Sığırönü Caddesi’nde ,kesme taştan yapılmış evinin önünde görürdüm. Selamlaşırdık.Hal hatır sorardık. Kendisi uzun yıllar işletmelerde ,taşeron şirketlerde çalıştı.Bir Fransız Şirketi , Tavşanlı’ya bir ara geldiğinde deneyimli,güvenilir şoförler aramıştı. Bu arada sevgili Pamuk H. Hüseyin’i de görüp beğenmişler. Taviş adlı firmanın Landrower jeeplerinden birini kullanıyordu. Bu jeepler,Zamanın en lüks,kaliteli jeepleriydi. Daha sonra bu jeepler firma giderken Tavşanlı’da kaldı. Birilerince satın alındı Bunların içinde ticari olarak kullanılanları da olmuştu.
Pamuk H. Hüseyin Fransızların yanında bir süre kaldığı için doğal olarak Fransızca da öğrenmişti. Çat-pat ta olsa konuşuyordu. Eh ben de biraz anlıyorum ya,birbirimize Fransızca laf atardık. Cumhuriyet Meydanı’nda, Özel İdare İşhanı önünde sıra sıra boyacılar olurdu.Bir gündü; baktım bir Roman delikanlının boya sandığının başında ayakkabılarını boyatıyor. Kendisine Fransızca laf atmıştım. Bana boyacıyı işaret ederek hem ” Boeuf camarade” yani Türkçe Öküz arkadaş diyor hem de gülüyordu Boyacı nereden bilsin bu sözün ne olduğunu? O da pıs pıs sırıtıyordu. Bu defa gülme sırası bendeydi. Allah senin iyiliğini versin be Pamuk demekten kendimi alamamıştım. Bunun gib Pamuk ile ilgili i birçok anlatılacak öykü var.Ama şairin dediği gibi.Pamuk,boş kubbede hoş bir seda olarak kaldı. Mekanı cennet olsun. Sevecen,pırıl pırıl,içi dışı bir,güzel bir hemşehrimizdi. Şairin “ Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla “ dediklerindendi.Kızının öğretmeniydim. Evli ve uzaklarda ,hala telefonlaşırız. Gidenlerin şu veya bu şekilde yerleri asla dolmuyor. Kendisini,26 Temmuz 2004 tarihinde yitirmiştik. 18 yıl olmuş. Dün gibi değil mi?