CUMHURİYET’İMİZİN 100.YILINDA
CUMHURİYET’İMİZİN 100.YILINDA
Bülent Alpagut
- 05062218413 CUMHURİYET’İMİZİN 100.YILINDA SON CUMA
NAMAZI HUTBESİNDE YİNE ATATÜRK YOKTU
27 Ekim 2023 Cuma günü Cuma namazı için yine yüzbinler Allah’ın Evleri’ni,ibadethaneleri ,camileri,mescitleri doldurdular. Bir süredir Bornova’da olmadığımızdan Cuma namazlarını Menderes İlçesi Özdere Ortamahalle merkez camii’nde kılıyorum.
Cumhuriyet’in 100.yılındaki son Cuma namazı yukarıda ifade ettiğim gibi 27 Ekim günü kılındı.Eskiden hutbeleri cami görevlileri hazırlardı. Bu yıllar boyu devam etti. Ama ne zaman hutbeler aynı konuda okunmaya başladı 90 bini aşkın ibadethanede ibadet edenlerin hepsi aynı şeyleri dinlediler. Yani hutbe konuları artık tek merkezden geliyor. Herkes merak ediyordu; acaba 27 Ekim Cuma günü Hocaefendiler(cami imamları ve diğerleri) acaba neler söyleyeceklerdi? Ben de merak edenlerdendim.
Hutbeyi merakla dinledim. Cumhuriyet’e birkaç cümle ile değinildi. Cumhuriyet’i bu aziz millete armağan edenler için devlet büyükleri ve silah arkadaşları olarak geçiştirildi. Cumhuriyet’in banisi kimdi? Ulu önder Atatürk’tü. Silah arkadaşları kimlerdi? Neden kendisine çok şeyler borçlu olduğumuz aziz Atatürk’ün adı yüzyılın bu son cumasında anılmadi?
Ben yıllarca Cuma namazlarını muhtelif ilçelerde,köylerde,beldelerde,çeşitli camilerde,mescitlerde kılanlardanım. Hocaefendiler ağız birliği “ Atatürk ve silah arkadaşları “derdi. Cemaat ta içinden bir Fatiha okurdu. Ama ne olduysa oldu Atatürk adı söylenmez oluverdi. Sadece, Silah arkadaşları söylenir oldu.
Türk Milleti Cumhuriyet’in kurucusu büyük Atatürk’ü yüreğinden çekip atamaz. Çünkü Cumhuriyet ile Atatürk birbirinden etle tırnak gibi ayrılmaz iki parçadır. Cumhuriyet derseniz Atatürk’ü çağrıştırır.Atatürk derseniz Cumhuriyet’i çağrıştırır. Bunun başka izahı yoktur. Birçok dostum ile iddialaştım. Onlara .” Göreceksiniz bu yüzyılın son Cuma hutbesinde yine Atatürk’ten söz edilmeyecektir” demiştim. Haklı çıktım. Ama son derece üzüldüm. Dünya milletlerinin gıpta ettikleri,sayısız bilim adamının hayranlık duyduğu,birçok devlet adamının övgüsüne mazhar olmuş Atatürk son hutbede anılmadı diye kıyamet kopmayacaktır. Çünkü Atatürk gönüllerde taht kurmuştur. Hiç kimse kimsenin gönül dünyasına girip te Atatürk sevgisini söküp atamaz.
Bu aziz milletin bir bireyi olarak üzüntümü belirtmek için bu satırları karaladım. Ki ben 32 küsur yıllık öğretmenlik dönemimde tatiller hariç,haftanın cumartesi ve Pazar günleri dışında(yıllar önce cumartesi günleri de eğitim ve öğretim çalışmaları sürerdi) her gün öğrencilerime “ Andımız”ı söyleten,her Cuma ders bitiminde,her pazartesi ders başlangıcında öğrencilerime “ İstiklal Marşı”nı söyleten bir öğretmenim. Benim içim daha çok acıdı. Her yüzyılda bir büyük insan gelir. Allah tarafından görevlendirilir. Bu insanlar mensup oldukları ülkelerin mutluluğu,huzuru,bereketi için hizmet verirler. Bu insanlar Allah’ın bir lütfudur. Allah Türk Milleti’ne en kara günlerinde bir ışık gibi Atatürk’ü göndermiştir. T.C. Devleti bugünlere gelmişse büyük Atatürk sayesinde gelmiştir. Bu yüce milletin mayası Atatürk’tür. Mekanı cennet olsun……
Ben 100 yaşındaki T.C. Devleti’nin bir bireyi olarak şanlı bayrağımı bir hafta öncesinden astım. Ama inanıyorum ki T.C. Devleti emin ellerdedir. Atatürk sevgisi yüreklere perçinlenmiştir. O’nu saygıyla,minnetle anmak görevimizdir.
BİR YASTIKTA 59 yıl
Eskiler;” Kütahya’da evlen, İstanbul’da eğlen”boşa söylememiştir. Ben uyar insanım,bu sözün gereğini yaparak eşimle 59 yıl önce Tavşanlı’da evlendim. Eşim, Kütahya’nın tanınmış Ailelerinden dir. Başımızda doğru dürüst bir aile büyüğü kalmadığı için bugün için bu konularda sorup sorgulayacak kimsemiz de kalmadı. Kimilerine göre Şevellilerle,kimilerine göre Saatçılarla, kimilerine göre İnaklarla kan bağımız varmış. Eşimin Ailesi Atasayanlar.
Ben 59 yıl önce 1 Kasım 1964 tarihinde evlendim. Eşim Mediha Kütahyalıdır. Yani eşim Tavşanlı’nın ilçe dışından gelinlerindendir. İki güzel evladımız oldu. Sinan ve Selda. Bir güzel gelinimiz oldu Özlem. İki güzel torunumuz oldu Erman ve Beril. Daha ne olsun? Ama bir neyimiz olmadı ? Tavşanlı’da bir evimiz olmadı. Merhum Hakim-Avukat babam Hüsamettin Bey, merhum annem Melahat Hanım da hep kira evlerinde yaşadılar. Ama biz Tavşanlı’yı o kadar çok sevdik ki Tavşanlı’da bütün evler bizim evimiz,Tavşanlı’da yaşayan herkes bizim akrabamız,hısımımız gibi…..
Şu anda hem eşim hem ben 80-90 aralığındayız. Tek Allah’tan arzumuz; Sağlıklı nice uzun ömürler. Nikahımızı merhum Mustafa Çavdar kıymıştı. Gençlikspor Kulübü kendi binasının salonunu bizlere tahsis etmişti. Ben evlendiğimde Derecik Köyü İlkokulu’nun müdür yetkili birleştirilmiş sınıf(beş sınıf bir derslikte) öğretmeniydim. Eşim ev kızıydı. Tüm sıkıntıları elele vererek atlattık. Merhum Kasım Abdullah, merhum Karamalak Ahmet,Allah kendisinden razı olsun Ayvalı Köylü Ahmet Uçmuş evlerini bize kiralık olarak verdiler. Komşularımızdan memnun olduk. Onlar da bizden.Bir başka açıdan bizler Tavşanlılı Ailelerle akraba sayılırız.
Tavşanlılı bizlere sahip çıktı. Aile mezarlığımız Asri Mezarlık’ta. Merhum babam,annem,kızkardeşlerimden ikisi,eniştemin annesi Tavşanlılıların dualarıyla her zaman aydınlanıyor. Benim makamım hala Tavşanlı’da. Mekanım bir süredir İzmir’de. Ama günün 24 saatında Tavşanlı ile yatıyor, Tavşanlı ile kalkıyorum. İletişimim sürüyor. O’nu hiçbir güç koparamaz. Evliliğimizin 59.ncu yıldönümünde bizleri arayan tüm dostlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ben Tavşanlı’da yaşayanların ekmeğini yedim,suyunu içtim. Tavşanlı’ya minnet borcum var. Borcumu Tavşanlı’nın sorunlarına eğilerek karşılıksız ödemek istiyorum. Allah izin verdiği sürece de devam edeceğim. Ben Tavşanlılıların “ Bülent Hoca” sıyım …
CUMHURİYET 101 YAŞINA BASACAK SÖYLENECEK O KADAR
ÇOK ŞEY VAR Kİ DENİZLER MÜREKKEP OLSA ORMANLARDAKİ
AĞAÇLAR KADAR KALEMİNİZ OLSA ANLATAMAZSINIZ
29 Ekim 1923’ten 29 Ekim 2023 tarihine kadar aradan geçen 100 yıllık bir zaman diliminde yaşananları ifade etmeye yazımın başlığında olduğu gibi denizler kadar mürekkebiniz,ormanlardaki ağaçlar kadar kaleminiz olsa yine de yazmaya ne ömrünüz ne de vaktiniz yeter. Yunus bile bir eser hakkında sorulan bir soruya , özetle ; “ Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” yanıtı vermiştir. Bazı şeyleri anlatamazsınız. Bazı şeyleri izah edemezsiniz. Anlatsanızsa da,izah ederseniz de eksik kalır. Cumhuriyet sözcüğünü anlatmak için önce bu sözcüğü un kabul ederek bir kaba koymanız,sonra üzerine su , yoğurt,maya ve yumurta ilave ederek yoğurmaya başlamanız sonra bu ürettiğiniz hamura şekiller vermeniz gerekir. Yapacağınız,üreteceğiniz ekmeği öyle bir pişireceksiniz ki yiyende bir damak tadı oluşacak. Hamuru ateşte fazla bekletirseniz yakarsınız.Az bekletirseniz tam pişmez,hamur kalır. Ama aslında her şeyin sadesi güzeldirBen de en sadesinden konuya girmek istedim. Küçücük aklımda bu 100 yılın bir değerlendirmesini yaptım. Çünkü Cumhuriyet sözcüğü ha denilince ifade edilecek bir sözcük değildir. Ulu önder,Cumhuriyet’imizin kurucusu aziz Atatürk’ün :” Beyler yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz2 demesinden bu güne geçen 100 yıl içinde olan bitenleri gelecek kuşaklara en iyi,en güzel,en anlaşılabilir biçimde anlatmak görevimizdir. İnsanımız bu muhteşem sözcüğü içine iyice sindirmediği sürece Cumhuriyeti anlamak mümkün olamaz. T.C. Devleti Cumhuriyeti aziz Atatürk tarafından Türk Gençliği’ne emanet edilmiştir.Bu emaneti korumak bizim namus borcumuzdur.32 yıl Türk Milli Eğitimi’ne hasbelkader bir sınıf ve branş öğretmeni olarak hizmet ettim. Binlerce öğrencim oldu. Onların her birine karınca kararıyla Cumhuriyeti anlatmaya çalıştım. İnşallah anlatabilmişimdir.87 yaşıma girdim ,anlattığıma inanıyorum .Öğrencilerime bir şeyler verebildiğimi görüyorum. Her gün odamdaki Atatürk’ün görkemli Fotoğrafına bakarım. Göz göze geliriz. O’na şükranlarımı dile getiririm. Namaz bitiminde dualarımda O’na her zaman yer veririm. Hem O’na hem de Silah Arkadaşlarına…. Ne zaman bir Milli Bayram gelse önce şanlı bayrağımızı görünecek bir yere asarım. Fazla yükseklere asmam. Altından geçerken yüzüm O’na değmelidir.Ellerimle O’nu sevebilmeliyim. ,Atatürk’ün bize emanet ettiği Cumhuriyet,gençkızlarımızın çeyizi kadar değerlidir. Allah’ın bir lütfu olarak bu aziz millete gönderdiği bu eşi bulunmaz insanın bizlere emaneti Cumhuriyet için için ne söylesem azdır.
Karacaoğlan.” Üç derdim var; birbirinden seçilmez,bir ayrılık,bir yoksulluk ,bir ölüm “ der ya. Ben de Karacaoğlan gibi düşünürüm; Benim en büyük arzum Cumhuriyet’in ilelebet yaşatılmasıdır. Atatürk sevgisinin sonsuza dek sürmesidir. Bu büyük devletin kıyamete kadar ayağına taş değmemesidir. Cahit Sıtkı Tarancı da; “ Neylersin ölüm herkesin başında/Uyudun uyanamadın olacak/Kim bilir nerde,nasıl,kaç yaşında?/Bir namazlık saltanatın olacak/ Taht misali o musalla taşında” demiyor mu? Ölüm fani olan insanlar içindir. Canlılar içindir. Devletler de tek bir mensubu kalıncaya kadar ayakta kalırlar. T.C. Devleti yüce Atatürk’ün dediği gibi;” İlelebet,payidar” kalacaktır” ATATÜRK:” Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır/Türkiye Cumhuriyeti ebediyen payidar kalacaktır” sözüyle bunu en güzel şekilde ifade etmiştir. O, 15 yıla sığdırdığı,izahı mümkün olamayan bir çaba,meşakkat,sabırla güçlendirdiği Cumhuriyeti bizlere kutsal bir emanet olarak bırakmıştır. Mazlum milletlere örnek ,birçok ülkede esen Hürriyet rüzgarlarının üfüreni olmuştur. Zulüm çeken milletlere bir bakın; hep Atatürk’ü telaffuz ederler. O’nu anarlar,O’nun gittiği yoldan gitmek isterler. Cumhuriyet ile Atatürk özdeşleşmiştir.Birbirinden ayrılmaz iki parça olmuşlardır. Atatürk denilince Cumhuriyet,Cumhuriyet denilince Atatürk akla gelmelidir.Ünlü şairlerimizden Yusuf Ziya Ortaç ATATÜRK başlıklı şiirinde.” Gel,seni genç,ihtiyar ellerinde taşısın/Sevinçten ağlıyoruz,gözümüzün yaşısın/Kara günlerimizde bize can yoldaşısın/ Ey yüceler yücesi,sen dünyalar durdukça/Bu milletin başısın” der. İşte Cumhuriyet’in kurucusu için bundan güzel bir ifade olabilir mi? Ünla şairlerimizden Faruk Nafiz Çamlıbel ATATÜRK Şiiri’nde:” Sen ki gayyadan düşen 17 milyon Türk’ün/Dehşetinden sararırken yüzü yaprak yaprak/Onu bir hızla çevirmiştin ölümden daha dün/ Tunç elin,yalçın iradenle kolundan tutarak” derken, Cumhuriyet Yönetiminin bir anlamda en güzel bir yönetim tarzı olduğunu ima etmiştir.
Arif Nihat Asya nasıl över bayrağımızı?” Ey! mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü/ Kız kardeşimin gelinliği/ Şehidimin son örtüsü/ Işık ışık,dalga dalga bayrağım/Senin destanını okudum/ Senin destanını yazacağım/ Sana benim gözümle bakmayanın,mezarını kazacağım/ Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım/ Dalgalandığın yerde ne korku,ne keder/Gölgende bana da bana da yer ver!/ Sabah olmasın,günler doğmasın ne çıkar?/ Yurda ayyıldızının ışığı yeter/ “ demiştir. İşte o şiirdeki bayrak Atatürk’tür. Atatürk ‘ü bugün bayraklarımızın bir köşesinde de görüyoruz. Atatürk resmiyle bayrağımız bir daha güzel.Bu bayrağı,BU AZİZ MİLLET ÖZELLİKLE CUMHURİYET’İN 100.YILINDA HER YERE ASMALIDIR. Hem de bugünden itibaren…. Cumhuriyet denildiğinde aklıma şu ünlü marş geliyor; İlk adı 1923 yılında çalındığında “ Türk İzmir Marşı” idi. Nerede çalınmıştı? Dresten /Almanya’da çalınmıştı. Orijinal notaları İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Arşivi ve Müzesi’nde saklanıyor. İzmir’in bir Cumhuriyet Kenti kimliğini yansıtan bu marş, 9 Eylül 1922 günü” Mustafa Kemal’in Askerleri’nin İzmir’e girişini anlatır.
Mithat Cemal Kuntay’ın dediği gibi “ Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” Atatürk Cumhuriyet’i kolay mı kurmuştur? Cumhuriyet’in temelinde nice akıtılan kanlar vardır. Bugün, Cumhuriyet’i Atatürk’ün gençleri korumaktadır. Korumayı da sürdürecektir. Cumhuriyet’in 100.yılında her Türk’ün ,” Atatürk’ün Nutku” ‘nu bir kez okumasını isterim. “ Andımızın da tekrar Cumhuriyet’in 100.yılı onuruna çocuklarımızca okunması bir öğretmen olarak dileğimdir.Ben öğretmenliğim süresince “ Andımız” ı her sabah(cumartesi-Pazar dışında) okutan öğretmenim.
Merhum, Tavşanlı’nın Ovacık Köyü’nden Emin Atay( Emin Çavuş) Atatürk’ün sıhhıye onbaşılarından olduğunu söylerdi. Merhum Emin Çavuş, aklına yatmayan, kendisine ters gelen birçok yamuk işi kabullenmezdi. Kızdığı zaman bizlere her zaman;” Sizler Cumhuriyetin acı meyvalarısınız” derdi. Her bireyin,Cumhuriyet’in tatlı meyvaları olması dileğiyle Cumhuriyet’imizin 100.yılını gönülden kutluyorum. Sağlıklı,biraz daha genç olsaydım, Cumhuriyet’in 100.yılı’nda Cumhuriyet Bayramı etkinliklerini kutlamak isterdim.Yıllarca tören komutanı,Protokol Amiri ve sunucu olarak birçok milli bayramın yanı sıra Cumhuriyet Bayramları’nı da yönettim.En büyük bayramımız Cumhuriyet Bayramı’nın her yıl daha büyük etkinliklerle kutlanması görevimizdir. Bu bayram her halükarda kutlanacak bir bayramdır. Ertelenemez. Hele hele Cumhuriyet 100 yaşını idrak etmişse bu 100 yılda kutlanacak en büyük etkinlik olmalıdır. Ne mutlu bu bayrama erişenlere,ne mutlu bu bayramı kutlayacak olanlara.29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Türk Bayrağı ,Atatürk posteri asılmadık tek karış yerimiz kalmamalıdır. Ben beş gün öncesinden astım bile. Bu kutlayacağımız Cumhuriyet Bayramı’nı gelecek kuşaklar da ibretle izleyebilmelidir. Sayın kaymakamımız Hayrettin Baskın Bey’in şahıslarında tüm Tavşanlılıların büyük bayramını kutluyorum.
1960-1962 TARİHLERİ ARASINDA GÖREV YAPTIĞIM
KAYSERİ-ERKİLET-EMMİLER KÖYÜ(MAHALLE)’NDE
PEKMEZ KAYNATMA ŞÖLENİ
Tavşanlı’nın bir avuç evladı 1960 Askeri Darbesi ardından Yedek Subay Öğretmen olarak Kayseri İli’ne gönderilmişlerdi. Askerlik görevlerini öğretmen olarak yapacaklardı. Bunlardan birisi de bendim. Aslında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin bazı derslerini verememiş öğrencilerindendim. İster İktisat,ister Hukuk veya bir başka fakülte öğrencisi olsun yıllanmış öğrencileri silah altına almışlardı.
1960/1961 ve 1961/1962 Eğitim ve Öğretim yıllarını Kayseri İli, Erkilet Bucağı(beldeydi) Emmiler Köyü(bugün mahalle) Halkı bana bir babanın,annenin evladına gösterdiği sevgiyi,saygıyı,göstermiş, elimi cebime bile sokturmamıştı.İki Ramazan Ayı içinde hangi evde iftar yapacağımı bile belirlemişlerdi. Evlenecek gençlerin nişan,evlilik törenlerinin baş davetlisiydim.Sobamda yakacağım çalıyı,odunu dahi verirlerdi. Merhum dostum,gurbetteki babamdı, Memiş Karaca’nın bir keresinde.” Başkasından tek bir şey istemeyeceksin. Evimde ne varsa beraber paylaşacağız. Sana evim ardına kadar açık. Sadece ırz ve namusuma halel getirecek bir harekette bulunmanı istemem. Zaten araştırdım dürüst,namuslu bir adamın oğluymuşsun. Sana güveniyoruz”sözlerini asla unutmadım. Bugün bile aradan geçen 61 yıla rağmen, hayatta olan Emmiler Köylüsü kardeşlerimle,büyüklerimle,öğrencilerimle, köylü yurttaşlarla dialogum sürmektedir. En azından telefonlaşıyor,mesajlaşıyoruz. Köyden bir dostum mu ölmüş,anında haberini alıyorum.Bir mutlu olay mı olmuş, anında haberdar oluyorum.
Bir ay önce telefonuma Emmiler Köyü Dayanışma Derneği ve Emmiler Mahalle Muhtarlığı’ndan bir mesaj düşmüştü. Mahalle Muhtarlığınca
Emmiler Köyü İlkokulu(benim okulum) bahçesinde “ Pilav Şenliği” düzenlenecekmiş.Tüm mahalle sakinlerinin davetli olduğu yazılıydı. Köy muhtarı Bekir Karaca beni de çağırdı. Eh! yaşı 87’ye merdiven dayamış biri için bu öyle kolay bir şey olmasa gerek. Ama ne olurdu? Şu son zamanlarda faaliyete geçen uçan dolmuş taksiler var ya onlardan birisine binip gidebilirdim!.....
Bir mesaj da birkaç gün önce aldım. Yine aynı muhtarlık organizasyonu;Bağ Bozumu ve Pekmez Kaynatma Şöleni” düzenlenmiş. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım; Hangi köyümüz 60 küsur yıl önce öğretmenine böyle bir davet yapabilir? Bir keresinde yıllar önce köy muhtarına yazdığım bir mektubum vardı. Zamanın köy muhtarı adını anımsıyamadım,bu mektubumu köyün en ortalık yerindeki,iki yıl da içinde namaz kıldığım caminin giriş kapısına raptiye ile tutturmuş. Camiye girip çıkanlar okumuşlar. Mutlu olmuşlardı. Ben Emmiler Köyü Halkı’nı lakaplarıyla tanırım. Bir ara sevgili büyüğüm merhum Memiş Karaca:” Seni Erkiletli bir kızla evlendirelim” demişti. Eh yaşım 24-25’ti. Ama anne ve babama sormadan bu mümkün değildi.” Erkilet güzeli bağlar bozuyor” türküsünde olduğu gibi Erkilet Kızları gerçekten güzeldi. Bu teklif, beni kendileri gibi görenlerin şahsıma gösterilen sevginin bir tezahürüdür. Ben onları baba,anne,kardeş bildim,onlar da beni evlat bilmişler var olsunlar,sağ olsunlar,ayaklarına taş değmesin,huzurlu ve mutlu bir yaşamları olsun” derim. Kayseri’de iki yıl kalmam bana Kayserice’yi öğrettiği için onlarla konuşurken ben de Kayserili gibi konuşuyorum. “Gadasını aldıklarım,ağzını yidiklerim,gurban olduklarım,gözünün yağını yidiklerim” diye söze başlıyorum. “ Nörüyon ?” diyorum.” N’apak?” diye yanıt veriyorlar. İki yıl bana yufka yaptılar. Yufkaların uzunluğu odamın tavanına kadar erişiyordu. Ekmek yoktu. Doğru dürüst tek odalı evimde yemek yediğimi anımsamıyorum,çünkü her gece bir evde ağırlanırdım. İki yıl içinde iki kez Tavşanlı’ya gelebilmiştim. Bu iki gelişimde bavulumda bastık,cevizli sucuk,ceviz içi,pastırma, pekmez,genç kızların nişanlanmadan önce ördükleri yün çoraplardan,yün eldivenlerden,yün başlıklardan mutlaka olmuştur. Benim ilk vatanım Kayseri, ikinci vatanım Tavşanlı’dır. Bursa’da sadece doğmuşum. Bakmayın nüfus cüzdanımda doğum yerimin Bursa olarak yazıldığına.Nüfus kaydımın bulunduğu yer Tavşanlı Durak Mahallesi’dir. Tavşanlı Akseven Sokak’taki yıllarca kiracı olduğum evi neden terk etmediğimi biliyor musunuz? Tavşanlı ile bağlarımı kopartmamak için. Ailemin sevgili bireyleri neden Tavşanlı’da Asri Mezarlıkta biliyor musunuz? Dualı ağızlı Tavşanlılıların dualarından eksik olmamak için…
Pekmez Şölenine katılamadım. Ancak bazı köylü dostlarımı arayarak bu şölende selam ve sevgilerimi tüm katılımcılara ulaştırmaları ricasında bulundum. Hepsi de mutlu olmuşlar. Hatırlanmak güzel şeydir. Allah hafızamı güçlü kılsın ve aklımızı başımızdan almasın. Zira akıl yoksa Yaratan’ı dahi bulamazsınız…..