04 Kasım 2023 - Cumartesi

CUMHURİYET’İMİZİN 100.YILINDA

CUMHURİYET’İMİZİN 100.YILINDA

Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 21 dk.
133 okunma
Bülent Alpagut

Bülent Alpagut

- 05062218413
Google News

        CUMHURİYET’İMİZİN 100.YILINDA SON CUMA
        NAMAZI  HUTBESİNDE  YİNE  ATATÜRK  YOKTU  

         27 Ekim 2023 Cuma günü Cuma namazı için  yine  yüzbinler Allah’ın Evleri’ni,ibadethaneleri ,camileri,mescitleri doldurdular. Bir süredir Bornova’da olmadığımızdan  Cuma namazlarını Menderes İlçesi Özdere Ortamahalle  merkez camii’nde kılıyorum. 
         Cumhuriyet’in  100.yılındaki  son  Cuma namazı yukarıda ifade ettiğim gibi 27 Ekim günü kılındı.Eskiden hutbeleri cami görevlileri hazırlardı.  Bu yıllar boyu devam etti. Ama ne zaman hutbeler aynı  konuda okunmaya başladı   90 bini aşkın ibadethanede  ibadet edenlerin hepsi aynı şeyleri dinlediler.  Yani   hutbe konuları artık tek merkezden  geliyor.  Herkes merak ediyordu; acaba 27 Ekim Cuma günü  Hocaefendiler(cami imamları ve diğerleri) acaba neler söyleyeceklerdi? Ben de merak edenlerdendim. 
         Hutbeyi merakla dinledim. Cumhuriyet’e birkaç cümle ile değinildi.  Cumhuriyet’i  bu aziz millete armağan edenler için devlet büyükleri  ve  silah arkadaşları olarak   geçiştirildi.  Cumhuriyet’in banisi kimdi? Ulu önder Atatürk’tü. Silah arkadaşları kimlerdi?   Neden  kendisine çok şeyler borçlu olduğumuz aziz Atatürk’ün adı yüzyılın bu son cumasında anılmadi?
          Ben yıllarca Cuma namazlarını muhtelif ilçelerde,köylerde,beldelerde,çeşitli camilerde,mescitlerde kılanlardanım.   Hocaefendiler ağız birliği “  Atatürk ve silah arkadaşları “derdi. Cemaat ta  içinden bir Fatiha okurdu. Ama ne olduysa oldu Atatürk  adı söylenmez oluverdi. Sadece,  Silah arkadaşları söylenir oldu. 
           Türk Milleti Cumhuriyet’in kurucusu büyük Atatürk’ü yüreğinden çekip atamaz.  Çünkü Cumhuriyet ile Atatürk birbirinden etle tırnak gibi ayrılmaz iki  parçadır.  Cumhuriyet  derseniz Atatürk’ü çağrıştırır.Atatürk  derseniz Cumhuriyet’i çağrıştırır.  Bunun başka izahı yoktur. Birçok dostum ile iddialaştım. Onlara .” Göreceksiniz bu yüzyılın son Cuma hutbesinde yine Atatürk’ten söz edilmeyecektir” demiştim. Haklı çıktım.  Ama son derece üzüldüm.  Dünya milletlerinin gıpta ettikleri,sayısız bilim adamının hayranlık duyduğu,birçok devlet adamının övgüsüne mazhar olmuş Atatürk   son hutbede anılmadı diye kıyamet kopmayacaktır. Çünkü Atatürk gönüllerde taht kurmuştur.  Hiç kimse kimsenin gönül dünyasına girip te Atatürk sevgisini  söküp atamaz. 
            Bu aziz milletin bir bireyi olarak üzüntümü belirtmek için bu satırları karaladım. Ki ben 32 küsur yıllık öğretmenlik  dönemimde   tatiller hariç,haftanın cumartesi ve Pazar günleri dışında(yıllar önce cumartesi günleri de eğitim ve öğretim çalışmaları sürerdi) her gün öğrencilerime “ Andımız”ı söyleten,her Cuma ders bitiminde,her pazartesi ders başlangıcında  öğrencilerime “ İstiklal Marşı”nı söyleten bir öğretmenim. Benim içim daha çok acıdı. Her yüzyılda bir büyük insan gelir. Allah tarafından görevlendirilir. Bu insanlar mensup oldukları ülkelerin  mutluluğu,huzuru,bereketi için hizmet verirler.  Bu insanlar Allah’ın bir lütfudur.  Allah Türk Milleti’ne en kara günlerinde bir ışık gibi Atatürk’ü  göndermiştir. T.C. Devleti bugünlere gelmişse  büyük Atatürk sayesinde gelmiştir.  Bu yüce milletin  mayası Atatürk’tür.  Mekanı cennet olsun……
             Ben 100 yaşındaki T.C. Devleti’nin bir bireyi  olarak şanlı bayrağımı bir hafta öncesinden astım.  Ama inanıyorum ki T.C. Devleti emin ellerdedir.  Atatürk sevgisi  yüreklere perçinlenmiştir.  O’nu saygıyla,minnetle anmak görevimizdir. 
                    BİR  YASTIKTA 59 yıl
            Eskiler;” Kütahya’da evlen, İstanbul’da eğlen”boşa söylememiştir. Ben uyar insanım,bu sözün gereğini yaparak eşimle 59 yıl önce Tavşanlı’da  evlendim.  Eşim, Kütahya’nın tanınmış Ailelerinden  dir.  Başımızda doğru dürüst bir aile büyüğü kalmadığı için  bugün için bu konularda sorup sorgulayacak kimsemiz de kalmadı. Kimilerine göre  Şevellilerle,kimilerine göre Saatçılarla, kimilerine göre İnaklarla kan bağımız varmış. Eşimin  Ailesi  Atasayanlar.
             Ben 59 yıl önce 1 Kasım 1964 tarihinde   evlendim. Eşim Mediha   Kütahyalıdır. Yani eşim Tavşanlı’nın   ilçe dışından gelinlerindendir.  İki güzel evladımız oldu.  Sinan ve Selda. Bir güzel gelinimiz oldu Özlem. İki güzel torunumuz oldu Erman ve Beril.  Daha ne olsun? Ama  bir neyimiz olmadı ? Tavşanlı’da bir evimiz olmadı.  Merhum Hakim-Avukat babam Hüsamettin Bey, merhum annem Melahat Hanım da  hep kira evlerinde yaşadılar.  Ama biz Tavşanlı’yı o kadar çok sevdik ki Tavşanlı’da bütün evler bizim evimiz,Tavşanlı’da yaşayan herkes bizim akrabamız,hısımımız gibi…..
             Şu anda hem eşim hem ben 80-90 aralığındayız.  Tek Allah’tan arzumuz; Sağlıklı nice uzun ömürler. Nikahımızı merhum Mustafa Çavdar kıymıştı.  Gençlikspor Kulübü  kendi binasının salonunu bizlere tahsis etmişti.  Ben evlendiğimde  Derecik Köyü İlkokulu’nun müdür yetkili birleştirilmiş sınıf(beş sınıf bir derslikte) öğretmeniydim. Eşim ev kızıydı.  Tüm sıkıntıları  elele vererek atlattık. Merhum Kasım Abdullah, merhum  Karamalak Ahmet,Allah kendisinden razı olsun Ayvalı Köylü  Ahmet Uçmuş evlerini bize kiralık olarak verdiler.  Komşularımızdan memnun olduk.  Onlar da bizden.Bir başka açıdan bizler Tavşanlılı Ailelerle akraba sayılırız. 
              Tavşanlılı bizlere sahip çıktı.  Aile mezarlığımız Asri Mezarlık’ta.  Merhum babam,annem,kızkardeşlerimden ikisi,eniştemin annesi Tavşanlılıların   dualarıyla  her zaman aydınlanıyor. Benim makamım hala Tavşanlı’da. Mekanım bir süredir İzmir’de. Ama günün 24 saatında Tavşanlı ile yatıyor, Tavşanlı ile kalkıyorum.  İletişimim sürüyor. O’nu hiçbir güç  koparamaz.  Evliliğimizin 59.ncu yıldönümünde bizleri arayan tüm dostlarımıza  en kalbi  teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ben Tavşanlı’da yaşayanların ekmeğini yedim,suyunu içtim. Tavşanlı’ya minnet borcum var. Borcumu Tavşanlı’nın sorunlarına eğilerek karşılıksız  ödemek istiyorum. Allah izin verdiği sürece de devam edeceğim. Ben Tavşanlılıların  “ Bülent Hoca” sıyım …          
            CUMHURİYET  101 YAŞINA  BASACAK SÖYLENECEK O KADAR
            ÇOK ŞEY VAR Kİ  DENİZLER MÜREKKEP  OLSA  ORMANLARDAKİ   
                   AĞAÇLAR KADAR   KALEMİNİZ  OLSA  ANLATAMAZSINIZ                             
           29 Ekim 1923’ten 29 Ekim 2023 tarihine  kadar aradan geçen 100 yıllık bir zaman diliminde   yaşananları  ifade etmeye  yazımın başlığında olduğu gibi  denizler kadar mürekkebiniz,ormanlardaki ağaçlar kadar kaleminiz  olsa  yine de   yazmaya  ne ömrünüz ne de vaktiniz yeter.  Yunus bile bir  eser hakkında  sorulan bir soruya , özetle ; “ Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” yanıtı vermiştir.  Bazı şeyleri anlatamazsınız. Bazı şeyleri izah edemezsiniz. Anlatsanızsa da,izah ederseniz de   eksik kalır. Cumhuriyet sözcüğünü   anlatmak için önce bu sözcüğü  un kabul ederek bir kaba koymanız,sonra üzerine su , yoğurt,maya  ve yumurta ilave ederek yoğurmaya başlamanız  sonra bu ürettiğiniz hamura şekiller vermeniz gerekir.  Yapacağınız,üreteceğiniz  ekmeği öyle bir  pişireceksiniz ki   yiyende bir damak tadı oluşacak. Hamuru ateşte fazla bekletirseniz yakarsınız.Az bekletirseniz tam pişmez,hamur kalır. Ama aslında   her şeyin sadesi güzeldirBen de en sadesinden konuya girmek istedim. Küçücük aklımda  bu 100 yılın bir değerlendirmesini yaptım.  Çünkü Cumhuriyet sözcüğü  ha denilince  ifade edilecek bir sözcük değildir.  Ulu önder,Cumhuriyet’imizin kurucusu aziz Atatürk’ün :” Beyler yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz2 demesinden bu güne geçen 100 yıl içinde  olan bitenleri  gelecek kuşaklara en iyi,en güzel,en anlaşılabilir biçimde anlatmak görevimizdir.  İnsanımız bu muhteşem sözcüğü içine iyice sindirmediği sürece Cumhuriyeti anlamak  mümkün olamaz.  T.C. Devleti   Cumhuriyeti  aziz Atatürk tarafından Türk Gençliği’ne emanet edilmiştir.Bu emaneti korumak bizim namus borcumuzdur.32 yıl Türk Milli Eğitimi’ne hasbelkader bir sınıf ve branş öğretmeni olarak hizmet ettim. Binlerce öğrencim oldu.  Onların her birine karınca kararıyla Cumhuriyeti anlatmaya çalıştım.  İnşallah anlatabilmişimdir.87  yaşıma  girdim ,anlattığıma inanıyorum .Öğrencilerime  bir şeyler  verebildiğimi görüyorum.   Her gün odamdaki Atatürk’ün görkemli  Fotoğrafına bakarım.  Göz göze geliriz. O’na şükranlarımı dile getiririm. Namaz bitiminde dualarımda O’na her zaman yer veririm. Hem O’na hem de Silah Arkadaşlarına….  Ne zaman bir Milli Bayram gelse önce şanlı bayrağımızı  görünecek bir yere asarım.  Fazla yükseklere asmam. Altından geçerken yüzüm O’na değmelidir.Ellerimle O’nu sevebilmeliyim. ,Atatürk’ün bize emanet ettiği Cumhuriyet,gençkızlarımızın  çeyizi kadar değerlidir.  Allah’ın bir lütfu olarak bu aziz millete gönderdiği bu eşi bulunmaz insanın bizlere emaneti  Cumhuriyet için  için ne söylesem azdır.
         Karacaoğlan.” Üç derdim var; birbirinden seçilmez,bir ayrılık,bir yoksulluk ,bir ölüm “ der  ya. Ben de Karacaoğlan  gibi  düşünürüm; Benim   en büyük arzum Cumhuriyet’in ilelebet  yaşatılmasıdır. Atatürk sevgisinin sonsuza dek  sürmesidir.  Bu büyük devletin  kıyamete kadar  ayağına taş değmemesidir.   Cahit Sıtkı Tarancı  da; “ Neylersin ölüm herkesin başında/Uyudun uyanamadın olacak/Kim bilir nerde,nasıl,kaç yaşında?/Bir namazlık saltanatın olacak/ Taht misali o musalla taşında” demiyor mu? Ölüm  fani olan insanlar içindir. Canlılar içindir. Devletler de   tek bir mensubu kalıncaya kadar  ayakta kalırlar.  T.C. Devleti   yüce Atatürk’ün dediği gibi;” İlelebet,payidar” kalacaktır” ATATÜRK:” Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır/Türkiye Cumhuriyeti ebediyen payidar kalacaktır” sözüyle bunu en güzel şekilde ifade etmiştir.   O, 15 yıla sığdırdığı,izahı mümkün olamayan bir  çaba,meşakkat,sabırla   güçlendirdiği Cumhuriyeti  bizlere  kutsal bir emanet olarak bırakmıştır. Mazlum milletlere  örnek ,birçok ülkede esen Hürriyet rüzgarlarının üfüreni olmuştur. Zulüm çeken milletlere bir bakın; hep Atatürk’ü telaffuz ederler.  O’nu anarlar,O’nun gittiği yoldan gitmek isterler. Cumhuriyet ile Atatürk  özdeşleşmiştir.Birbirinden ayrılmaz iki parça olmuşlardır. Atatürk denilince Cumhuriyet,Cumhuriyet denilince Atatürk akla gelmelidir.Ünlü şairlerimizden Yusuf Ziya Ortaç  ATATÜRK  başlıklı şiirinde.” Gel,seni genç,ihtiyar ellerinde taşısın/Sevinçten ağlıyoruz,gözümüzün yaşısın/Kara günlerimizde bize can yoldaşısın/ Ey yüceler  yücesi,sen dünyalar durdukça/Bu milletin başısın”  der.  İşte Cumhuriyet’in kurucusu için bundan güzel bir ifade olabilir mi? Ünla şairlerimizden Faruk Nafiz Çamlıbel ATATÜRK Şiiri’nde:” Sen ki gayyadan düşen 17 milyon Türk’ün/Dehşetinden sararırken yüzü yaprak yaprak/Onu  bir hızla çevirmiştin ölümden daha dün/ Tunç elin,yalçın iradenle  kolundan tutarak” derken,  Cumhuriyet Yönetiminin   bir anlamda   en güzel bir yönetim tarzı olduğunu ima etmiştir. 
         Arif Nihat Asya nasıl över bayrağımızı?” Ey! mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü/ Kız kardeşimin gelinliği/ Şehidimin son örtüsü/ Işık ışık,dalga dalga bayrağım/Senin destanını okudum/ Senin destanını yazacağım/ Sana benim gözümle bakmayanın,mezarını kazacağım/ Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım/ Dalgalandığın yerde ne korku,ne keder/Gölgende bana da bana da yer ver!/ Sabah olmasın,günler doğmasın ne çıkar?/ Yurda ayyıldızının ışığı yeter/ “ demiştir. İşte o şiirdeki bayrak Atatürk’tür.   Atatürk ‘ü bugün bayraklarımızın bir köşesinde de görüyoruz. Atatürk   resmiyle bayrağımız bir daha güzel.Bu bayrağı,BU AZİZ MİLLET  ÖZELLİKLE CUMHURİYET’İN 100.YILINDA  HER YERE ASMALIDIR. Hem de bugünden itibaren….           Cumhuriyet denildiğinde aklıma şu ünlü marş geliyor; İlk adı  1923 yılında çalındığında “ Türk İzmir Marşı” idi. Nerede çalınmıştı?  Dresten /Almanya’da  çalınmıştı. Orijinal  notaları İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Arşivi ve Müzesi’nde saklanıyor.  İzmir’in bir Cumhuriyet Kenti  kimliğini yansıtan bu marş, 9 Eylül 1922 günü” Mustafa Kemal’in Askerleri’nin  İzmir’e girişini anlatır.
         Mithat Cemal Kuntay’ın dediği gibi  “ Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” Atatürk  Cumhuriyet’i kolay mı kurmuştur?  Cumhuriyet’in temelinde nice akıtılan kanlar vardır. Bugün, Cumhuriyet’i  Atatürk’ün gençleri korumaktadır. Korumayı da sürdürecektir.  Cumhuriyet’in 100.yılında  her Türk’ün ,” Atatürk’ün Nutku” ‘nu   bir kez okumasını isterim.  “ Andımızın da   tekrar Cumhuriyet’in 100.yılı onuruna çocuklarımızca okunması bir öğretmen olarak dileğimdir.Ben öğretmenliğim süresince “ Andımız” ı her sabah(cumartesi-Pazar dışında) okutan öğretmenim.  
         Merhum, Tavşanlı’nın Ovacık Köyü’nden  Emin Atay( Emin Çavuş) Atatürk’ün sıhhıye onbaşılarından olduğunu söylerdi.  Merhum Emin Çavuş, aklına yatmayan, kendisine ters gelen birçok yamuk işi kabullenmezdi.  Kızdığı zaman bizlere her zaman;” Sizler Cumhuriyetin acı meyvalarısınız” derdi. Her bireyin,Cumhuriyet’in  tatlı meyvaları olması dileğiyle  Cumhuriyet’imizin 100.yılını gönülden kutluyorum.  Sağlıklı,biraz daha genç olsaydım, Cumhuriyet’in 100.yılı’nda Cumhuriyet Bayramı etkinliklerini  kutlamak isterdim.Yıllarca tören komutanı,Protokol Amiri ve sunucu olarak  birçok milli bayramın yanı sıra Cumhuriyet Bayramları’nı da  yönettim.En büyük bayramımız  Cumhuriyet Bayramı’nın her yıl daha büyük etkinliklerle kutlanması  görevimizdir. Bu bayram her halükarda kutlanacak bir bayramdır. Ertelenemez. Hele hele Cumhuriyet 100 yaşını idrak etmişse   bu 100 yılda kutlanacak en büyük etkinlik olmalıdır.  Ne mutlu bu bayrama erişenlere,ne mutlu bu  bayramı  kutlayacak olanlara.29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Türk Bayrağı ,Atatürk posteri asılmadık tek karış yerimiz kalmamalıdır. Ben beş gün öncesinden astım bile.  Bu kutlayacağımız  Cumhuriyet Bayramı’nı gelecek kuşaklar da  ibretle izleyebilmelidir.   Sayın kaymakamımız Hayrettin Baskın Bey’in şahıslarında tüm Tavşanlılıların büyük bayramını kutluyorum.  
  1960-1962 TARİHLERİ ARASINDA GÖREV YAPTIĞIM
  KAYSERİ-ERKİLET-EMMİLER KÖYÜ(MAHALLE)’NDE
               PEKMEZ  KAYNATMA ŞÖLENİ                  
          Tavşanlı’nın bir avuç evladı  1960 Askeri Darbesi ardından  Yedek Subay Öğretmen olarak Kayseri İli’ne gönderilmişlerdi.  Askerlik görevlerini  öğretmen olarak yapacaklardı. Bunlardan birisi de bendim. Aslında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin  bazı derslerini verememiş öğrencilerindendim. İster İktisat,ister Hukuk veya bir başka fakülte öğrencisi olsun yıllanmış öğrencileri silah altına almışlardı. 
           1960/1961 ve  1961/1962 Eğitim ve Öğretim yıllarını  Kayseri İli, Erkilet Bucağı(beldeydi) Emmiler Köyü(bugün mahalle) Halkı bana  bir babanın,annenin evladına gösterdiği  sevgiyi,saygıyı,göstermiş, elimi  cebime bile  sokturmamıştı.İki Ramazan Ayı içinde hangi evde iftar yapacağımı bile belirlemişlerdi. Evlenecek gençlerin   nişan,evlilik  törenlerinin  baş davetlisiydim.Sobamda yakacağım çalıyı,odunu dahi  verirlerdi. Merhum  dostum,gurbetteki babamdı, Memiş Karaca’nın  bir keresinde.” Başkasından tek bir şey istemeyeceksin. Evimde ne varsa beraber paylaşacağız. Sana evim ardına kadar açık. Sadece ırz ve namusuma halel getirecek bir harekette bulunmanı istemem. Zaten araştırdım dürüst,namuslu bir adamın oğluymuşsun. Sana güveniyoruz”sözlerini asla unutmadım.  Bugün bile aradan geçen 61 yıla rağmen, hayatta olan Emmiler Köylüsü  kardeşlerimle,büyüklerimle,öğrencilerimle, köylü yurttaşlarla dialogum sürmektedir. En azından telefonlaşıyor,mesajlaşıyoruz. Köyden bir dostum mu ölmüş,anında haberini alıyorum.Bir mutlu olay mı olmuş, anında haberdar oluyorum. 
           Bir ay  önce telefonuma  Emmiler Köyü  Dayanışma Derneği  ve Emmiler Mahalle  Muhtarlığı’ndan bir mesaj  düşmüştü.  Mahalle Muhtarlığınca  
Emmiler Köyü İlkokulu(benim okulum) bahçesinde “ Pilav Şenliği” düzenlenecekmiş.Tüm mahalle sakinlerinin davetli olduğu yazılıydı. Köy muhtarı  Bekir Karaca beni de çağırdı.  Eh! yaşı 87’ye merdiven dayamış biri için   bu öyle kolay bir şey olmasa gerek.  Ama ne olurdu? Şu son zamanlarda faaliyete geçen   uçan  dolmuş taksiler var ya onlardan birisine binip gidebilirdim!..... 
           Bir mesaj da birkaç gün önce aldım. Yine aynı muhtarlık organizasyonu;Bağ Bozumu  ve Pekmez Kaynatma Şöleni”  düzenlenmiş. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım; Hangi köyümüz 60 küsur yıl önce  öğretmenine böyle bir davet yapabilir? Bir keresinde yıllar önce  köy muhtarına yazdığım bir mektubum vardı. Zamanın köy muhtarı adını anımsıyamadım,bu mektubumu köyün en ortalık yerindeki,iki yıl da  içinde namaz kıldığım caminin giriş kapısına raptiye ile tutturmuş. Camiye girip çıkanlar okumuşlar. Mutlu olmuşlardı. Ben Emmiler Köyü Halkı’nı lakaplarıyla tanırım. Bir ara sevgili büyüğüm merhum Memiş Karaca:” Seni Erkiletli bir kızla evlendirelim” demişti. Eh yaşım 24-25’ti. Ama anne ve babama sormadan  bu mümkün değildi.” Erkilet  güzeli  bağlar bozuyor” türküsünde olduğu gibi Erkilet Kızları gerçekten güzeldi.  Bu teklif, beni kendileri gibi görenlerin  şahsıma gösterilen sevginin bir tezahürüdür. Ben onları baba,anne,kardeş bildim,onlar da beni  evlat bilmişler var olsunlar,sağ olsunlar,ayaklarına taş değmesin,huzurlu ve mutlu bir yaşamları olsun” derim. Kayseri’de iki yıl kalmam bana Kayserice’yi öğrettiği için onlarla konuşurken ben de Kayserili gibi konuşuyorum. “Gadasını aldıklarım,ağzını yidiklerim,gurban olduklarım,gözünün yağını yidiklerim” diye söze başlıyorum. “ Nörüyon ?” diyorum.” N’apak?” diye  yanıt veriyorlar. İki yıl bana yufka yaptılar. Yufkaların uzunluğu odamın tavanına kadar erişiyordu. Ekmek yoktu. Doğru dürüst  tek odalı evimde yemek yediğimi anımsamıyorum,çünkü her gece bir evde ağırlanırdım.  İki yıl içinde iki kez Tavşanlı’ya gelebilmiştim. Bu iki gelişimde  bavulumda bastık,cevizli sucuk,ceviz içi,pastırma, pekmez,genç kızların nişanlanmadan önce ördükleri yün  çoraplardan,yün eldivenlerden,yün başlıklardan mutlaka olmuştur.  Benim  ilk vatanım Kayseri, ikinci vatanım Tavşanlı’dır. Bursa’da sadece doğmuşum. Bakmayın nüfus cüzdanımda  doğum yerimin Bursa olarak yazıldığına.Nüfus kaydımın bulunduğu yer Tavşanlı Durak Mahallesi’dir. Tavşanlı Akseven Sokak’taki yıllarca kiracı olduğum evi neden terk etmediğimi biliyor musunuz? Tavşanlı ile bağlarımı kopartmamak için. Ailemin sevgili bireyleri neden Tavşanlı’da Asri Mezarlıkta biliyor musunuz? Dualı ağızlı Tavşanlılıların dualarından eksik olmamak için…
        Pekmez Şölenine katılamadım. Ancak bazı köylü dostlarımı arayarak  bu şölende selam ve sevgilerimi tüm katılımcılara ulaştırmaları ricasında bulundum. Hepsi de mutlu olmuşlar. Hatırlanmak güzel şeydir. Allah hafızamı güçlü kılsın ve aklımızı başımızdan almasın. Zira akıl  yoksa Yaratan’ı dahi bulamazsınız…..

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları