19 Ağustos 2019 - Pazartesi

Kendine format at!

Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 6 dk.
1874 okunma
Abdussamet Öztan

Abdussamet Öztan

-
Google News

            İnsan bazen telefonunda yanlışlıkla karşısına çıkan bir reklama tıklar, parmağı dokunuverir veya merak edip telefonuna indirdiği bir program ile, sonucunda artık telefonunu kullanılmaz hale getirir. Ve artık, tek çıkar yol kalmıştır. Telefona format atmak! Böylece fabrika ayarlarına geri dönmek! İşte bu haftaki yazımızda, inşaallah kendimize şöyle bir format atalım diyorum beraber, ne dersiniz? Şöyle temiz bir kurulumla, fabrika ayarlarımıza dönelim!

            Bizim ofiste bi siyam kedimiz vardı önceden, ismi Paçi! 6-7 aylıkken almıştık onu. Gel zaman git zaman kedimiz 1 senesini dolduruyor bizimle. Tabi haliyle, ona bi eş lazım. :) Bir gün, bir dişi kedimiz daha oluyor ve bizim Paçinin o kediden tam 5 tane evladı oluyor. Biri vefat ediyor. Sonra, o yavru kediler de başkalarına veriliyor sahiplendirme için. Ama bizim Paçi’ye bakıyorum, hayvanda ne üzüntü, ne keder var.. Gamsız mı gamsız bi hayvan! Diyorum bazen ‘senin çocuğun gitti oğlum, bu ne gamsızlık:)’ Çocuklarını hiç görmedi, eşinden ayrı, 1 yıldır görüşemiyorlar. Ne mamadan kesiliyor, ne de hayattan bezmiş. Her şey normal onun için, ne de olsa o bir hayvan!

            Bazen oyun oynayalım diyoruz. Ama bizim kedide oyun oynama isteği de yok. Bazen kızıyor ve bağırıyoruz ama ardından mama kâsesine mamayı koyduğumuz anda yanımıza koşturup geliyor! ‘Acaba beni oynatmak için kandırıyor olmasın bunlar’ demiyor. Çünkü, ne de olsa o bir kedi. Varsa yoksa, yiyip içip uyusa; senden evvel yatar, sabah senden sonra kalkar. Mamasını yer, tuvaleti gelirse gider kumuna yapar, sonra yine yatar. :) Hayvan, bildiğin yata yata tam 3 seneyi doldurdu bizde:) Öyle yazlık kışlık elbisesi yok, tam mevsimlik giyinmiş de gelmiş bu dünyaya. Masrafı ise aylık fazla değil, kum bi de mama masrafı aylık 100 lirayı bulmaz bile :) Bir de kendimize bakıyorum, ohooo aramızda himalayalar kadar fark var! Bir yakınını kaybedersin, haftalarca acısını yüreğinde taşırsın. Aklına gelir, gönlüne hüznü düşer. Hasta olursun, hayattan bezdirir seni. Kış gelir, keşke yaz gelse üşüyoruz dersin; yazdan beri dolabında sakladığın kışlıkları çıkarırsın. Yaz gelir, bu ne sıcak be arkadaş dersin; kıştan beri sakladığın yazlıklarını dışarı çıkarırsın. Çocuğun olur; mama masrafları, beziydi hastalığı uykusu derken gecen gündüze döner. Sonra, okulu evlenecekti derken bi de bakmışsın ki torun sahibi olmuşsun.

            Özetle insan bu dünyaya gelir; yer, içer, büyür, çoğalır ve vakti gelince bu dünyadan göçer gider. Bizim Paçi de öyle, tüm hayvanlar da!.. Doğar, yer içer, büyür, çoğalır ve vakti gelince bu dünyadan göçüp gider. Hayda! Ama nasıl olur? Arada bir fark olması lazım değil mi? Hayvana bakıyorsun, tam bu dünyaya göre programlı deyim yerindeyse.. Ama bi kendimize bakıyorum, ohooo her şey bizim aleyhimize. BU DÜNYA, BİZE GÖRE DEĞİL! Öyleyse insan bu dünyaya hayvan gibi yaşamak, gezip tozmak ve yiyip içmek için gelmemiştir. Mesela, arı gibi bir hayvan doğar doğmaz uçmayı, bal yapma sanatını öğrenmiş ve ona ilham olunmuş vaziyette bu dünyaya gönderiliyor. Hayvanın vazifesi, hayat şartlarını öğrenip kendini geliştirmek değildir. İnsan ise, dünyaya gelişinde her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına cahil.  Bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyoruz. Hatta yirmi senede tamamen şerait-i hayatiye dediğimiz hayat şartlarını öğrenemiyor diyor Bediüzzaman. Haklı da aslında, değil mi? Demek insanın vazifesi, taallümle tekemmül etmek, dua ve ubudiyettir. Yani: “Kimin merhametiyle böyle hakîmane idare olunuyorum? Nasıl birisinin lütuflarıyla böyle nâzeninane besleniyorum ve idare ediliyorum?” bilmektir. Ve eli yetişmediği hacâtı için, acz ve fakrını şefaatçi yapıp Rabb’inden dua dua yakarıp istemektir.

            Yoksa, görüyoruz ki; hayvan gibi lezzet almayı geçin, hayvan kadar konforlu bir hayat yaşayamıyoruz bu dünyada! İçimizde hep bi sonsuzluk, bitmeyen tükenmeyen bir yaşama sevdası var! Hasta olmak istemeyiz, ekmek elden su gölden yaşamak, okul iş dert sıkıntı dırdır olmasın isteriz. Demek bize verilen bu istek ve arzular gösteriyor ki; midedeki açlığın taam ve yemeklerin varlığına ve olmasına işareti gibi; bizdeki bu bitmek bilmeyen beka, sonsuzluk arzusu dünyanın bizi doyuramayacağını ve ebedi baki bir alem olduğunu ve hayvandan farkımızı ortaya koyarak, ebedi yurdumuz olan ahiret için de çalışmamız gerektiğini gösterir.

            Şimdiye kadar hep, hiç ölmeyecek gibi dünya için çalıştın belki de; ama artık zamanı gelmedi mi yarın ölecek gibi ahirete çalışmanın kardeşim? Haydi, şimdi fabrika ayarlarına geri dön! Geçmişine tevbeyle bir format at ve geleceğine besmele ile temiz bir kurulum yap!

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları