03 Aralık 2020 - Perşembe

Aile içi huzursuzluk -5-

Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 8 dk.
1251 okunma
Abdussamet Öztan

Abdussamet Öztan

-
Google News

               Aile içi huzursuzluk -5-

O kadar çok konu var ki, aile içi huzursuzluklarla alakalı çözümlenmek için işlenmeyi bekleyen. Bu hafta, hangisini konuşalım diye düşünüyordum ki; bu haftanın konusunu seçebilmemde yine bana gelen son mesajlar belirleyici oldu. Evde hiç bitmeyen, her gün seri halinde devam eden tartışmalar… Bunlar evlilikleri ve özellikle de çocukları etkiliyor. Peki çözümü yok mu bu tartışmaların, sular hiç durulmaz mı? Durulur inşaallah, önce sabır!

İlk önce eşlerden başlayalım: Aile, tesbih gibidir. Eşlerin her ikisi ise, imamedir. Biri gündüz diğeri de gece, nöbet misali bu imameliği devam ettirirler. Çünkü tesbihi bir arada tutan, birbirileridir. Öyle olmak durumundadır çünkü. İşte bazen bu tesbihi koparabilecek, bardağın son limitini doldurabilecek zamanlar olabiliyor hayatta. Ama bu zamanlarda; tesbih kopsa bile her kopuşunda onu yeniden toplayıp, bir imame misali yek ve bir arada tutmak, yine eşlerin elinde! O da, o anda göstereceğiniz “devamlı SABIR!” ile mümkün. Demesi kolay ama, deyivermesi zor gelen bir eylem bu. Ama bu madem ki zor gelebiliyor, gelin en azından “deyivermesini” daha da kolaylaştırabilir mahiyette, bu işin bir sırrını aktarayım size. Ne mi o sır? “ALLAH için sabretmek!” O’nun için göstereceğiniz sabır, zaten direkt skoru sizin lehinizde 1-0 öne atıyor, şeytanla olan ezeli rekabetinizde.

 

Diyelim ki tartışmaya sebep, hatırlatılmasına rağmen unutarak da olsa eşlerin tekrarladığı bir/birkaç hata olabilir. Bunlar, genellikle tartışmaların kaba inşaatını teşkil ediyor. Sıtkı Aslanhan hocamın dediği gibi; Mükemmel olmak durumunda değiliz. Çünkü insanız değil mi? Hata yapmak, insanın fıtratında var. Lakin, yapılan hata eğer hayati bir durumla neticelenme ihtimali olan bir mesele değilse, o zaman bazı meseleleri eşler başa kakıp durmak yerine; bir-iki defa söylenmesine rağmen yine tekrarlanan hatalar için, bunların neticelerini görüp kendisi farkına vararak doğruya ulaşabilmesi için eşlerin birbirine fırsat tanıması gereklidir. Paldır küldür doğruluk abidesi kesilmeyelim evimizde. Bu, bazen bir eşyanın doğru yere konulup kaldırılmasından tutun da eve alınan yanlış bir ev gerecine varıncaya kadar, her şeyden kaynaklı olabiliyor. Sudan sebep deriz ya, işte o misal. Ama sonuçta, hayati bir mesele değil yani; bir nesne yanlış bir yere konulsa veya eve lazım olmayan bir şey alınsa, bunlar dünyanın da hayatın da sonu değildir! Lakin, eşler arasında beslenip büyütülmeye devam ettiğinde o evliliğin canına okuyabilir, Allah korusun. Diyelim ki bu hata, hayati bir konuda olsun. Mesela; değişen hava şartlarına göre giyimine pek dikkat gösteremeyen bir eş düşünelim. Eşlerden biri şefkati gereği, diğerine bu konuda dikkatli olması gerektiğini bir-iki defa hatırlatıyor. Fakat eşi, ‘tamam’ deyip yine soğuklarda yazdan kalma bir halde geziyor hala! :) Bu durumda, “sana kaç kere dedim hasta olacaksın” gibilerinden veryansın edip, hele her Allah’ın günü gündeme getirmeyin bunları. Yanlış anlamayın ama, kendi haline bırakın! Bırakın ki kendisi üşütür veya hasta olursa, işte o zaman deneyimleyerek farkına varabilsin bu sözünüzün nereye baktığının. Aslında hata da değildir bu, ama gelin görün ki şefkat görünen şeyler, bazen azap olabiliyor evliliklerde.

 

Tartışma konusu, bazen söylenilen bir sözün yanlış bir manaya çekilmesi de olabiliyor. Napolyon’un “bana kabil-i tevil olmayan bir söz getirin, sizi o söz ile idam edeyim” dediği gibi, hangi söz veya hata vardır ki; tevillerle, yanlış anlaşılmalarla hayatı acılaştırmasın? Ama şuna da dikkat gereklidir: Yanlış bir mana çağrıştırabilecek olan bir sözün, dikkat edilmeden bir anda sarf edilmemesi gereklidir eşler arasında. Hani demiş ya “söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz” diye Yunus Emre. Elbette ki, eşler birbirine hakkı da doğruyu da aktarmalıdır. Lakin, şu noktayı kaçırmamalıdır: “Senin üzerine hakdır ki her dediğin doğru olsun, fakat her doğruyu demek doğru değildir.” (Bediüzzaman) Hele ki doğru zamanlama ve seste doğru tonlama, çok ehemmiyetli dostlar! Ama bu, hiç tartışılmayacak demek de değildir. Yani şimdi, tartışma var, tartışma var! Tabi aile içi, eşler arasında olan tartışmaların rengi, genel itibariyle bir açık oturum veya fikir alışverişi modunda olmaktan ziyade, bir boks müsabakası misali karşılıklı sadmelerle, dillerden gelen sağ ve sol kroşelerle eşlerin gönlüne bir ok misali saplanabilmekte çünkü. Hani çözüme götürücü olsa neyse, lakin bu müsabakaların kazananı hep şeytan oluyor nedense! Ringten mağlup ayrılanlar ise, hep eşler oluyor. O sebeple, eşler öncelikli olarak; hele ki kızgın anlarında veya moral olarak eksilerde oldukları günlerde, mümkünse pek bir kelam etmemeye çalışsınlar evde. Tartışma olduğu zamanlarda ise, eğer ki hayati bir konu değilse lütfen ertelesinler. Ama hani “senle konuşacak halim yok, bir de sana laf anlatamam şimdi” gibilerinden değil! “Bugün biraz canım sıkkın/moralimi bozan şeyler var, lütfen bununla alakalı sonra konuşalım. Oldu mu?” şeklinde rica etmeyi deneyin.

 

Bir de sizinle beraber yaşayan ve sadece etten kemikten ibaret olmayan, taşıdığı ruhuna sizin her haliniz ya yara ya da merhem olan canlılar var evin içinde: “Çocuklarınız”. Tartışmalar, haliyle biraz yüksek desibelde olabiliyor. Ama, her halükarda; kundakta, 3-5 yaşında veya lise çağında bile olsa çocuklarınızın yanında ASLA ve KAT’A tartışma konusunu gündeme getirmeyin. Gündemi değiştirin! Onların olmadığı bir zaman ve mekana MUTLAKA erteleyin tartışmalarınızı! Hatta, birbirinizin ailesi hakkında bile olumsuz eleştiride bile bulunmayın! Çünkü onlar; sizin sözlerinizden çok, izlerinizi takip ederler. Bana gelen mesajlardan gözlemlediğim kadarıyla bu durumlardan en çok şikayetçi ve en etkilenen kesim; maalesef ki çocuklar. Ailelerinin bu bitmeyen tartışmalarından dolayı, artık tartışmasız bir hayata özlem duyan, okuluna ve hayata küsen; hatta hayatına bile devam etmek istemediğini yazan çocuklar var. Bu mesajlar, inanın o kadar çok ki!.. :( Siz, belki o anki alafınızla etrafınızdakilere kör-sağır-dilsiz kalabiliyor ve onlar aldırış etmiyor sanıyorsunuz. Ama, öyle değil işte! Çocuklarınızın farkına varın! Ne olur! En azından, yine “ALLAH için!” Çünkü çocuklar için, her sözünüz ya kalbine merhemdir ya da ok misali saplanır yüreklerine.

 

Son olarak da, hatırlamakta fayda görüyorum ki: Sorunsuz aile yoktur! Sorunların çözümlenemeyeceği sanılan aileler vardır sadece. Selametle…

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları