Aile içi huzursuzluk -6-
Abdussamet Öztan
-Aile içi huzursuzluk -6-
Merhabalar değerli dostlar. Bu hafta, yine aile içi huzursuzluklarla alakalı sorunları işlediğimiz yazı dizimizin altıncı yazısıyla devam ediyoruz. Bu seferki konumuz ise; ailemiz içindeki evlatlarımız, çocuklarımız. Aynen aktarıyorum, bana yazıyorlar ki: “Ailem bana senden bir üç nokta olmaz oğlum diyorlar abi. Bıktım bu hayattan. Ne yapacağım ben?”
Ebeveynler, genelde gözlük kullanmayı çok severler, hele ki “herkeste olan markalı gözlükleri(!)” Bu gözlükler etrafı çok net gösterdiklerinin yanı sıra, yakını ise ileri derede hipermetrop misali hiç göstermezler. Ve maalesef ki, evlatlarının hedef edindikleri hususları değil de; ebeveynlerin, kendilerinin veya dış dünyanın gözünde olması gerektiğini düşündüklerini okutur çocuklarına. Yaşanmış bir hikayedir. Bir gün, lise-2 seviyesinde olan genç bir kardeşime mesleki eğilim belirleme testi yapmıştık. Test sonrası, karşıma ekolayzır gibi bir sonuç grafiği çıkmıştı, hiç unutmuyorum :) Birkaç soru yöneltmiştim kendisine, grafiği yorumlarken: “Sen hangi bölüm veya mesleği istiyorsun ve şu anki alan tercihinden memnun musun?” Çünkü grafik, ekspertiz gibi her şeyi açıklıyordu, bazı değişenler vardı çocuğun hayatında, bu aşikârdı. “Açıkca söylemem gerekirse, ailem benim doktor olmamı istiyor. Sayısal alana o yüzden yazdırdı. Babam zaten, asker emeklisi. Onun sözüne, fikir dahi beyan edemezsiniz.” dedi. Anladım ki, istediği alan istemediği bir alanla zoraki değişmişti. Neyse ki ailesi ile meselenin önemi konuşuldu, geç de olsa alan değişikliği yapıldı. Bu, onun ekstradan bir yıl daha hazırlanmasına mâl olsa da; artık o, şimdi kendine ve kabiliyetlerine uygun bir meslek sahibi olmuş durumda.
Yazımın başlığında “senden bir üç nokta olmaz oğlum!” diye yazarken üç noktayı özellikle yazı ile belirtmeyi seçmemin bir nedeni vardı. Hani aslında, üç noktayı bizler çok şeyler, devam eden anlamlar olduğunu gösterebilmek için kullanırız ya edebiyatımızda; değil mi? Yani demem o ki; evladınız çooook şey olabilir! Ama, çooook şeyler olmasına da pekalâ ihtiyaç yok; tek bir şey de olabilir: “İNSAN olabilir.” Neden mi? Çünkü kendini bilen, Rabbini bilir diye bir söz vardır ya hani. Bir derya, bir okyanus gibi; içerisinde nice inciler devşiren bu söz; aslında evladınızın olup olabileceği en nadide varlığı, onun İNSANLIĞINI ön plana çıkarır niteliktedir. Çünkü; kendini tanıyan, kim olduğunu bilen, kimliğini, kültürünü, geldiği yeri(tarihsel medeniyetini) bilen; uğrunda yürüyebileceği bir hedefi, bir gaye-i hayali olan insan olabilmesi çok çok önemli. Senden bir cacık olmaz, senden bir baltaya sap bile olmaz demeyin onlara! Onun ne baltaya sap, ne çiçeklere saksı, ne güllere bahçe olacağı da size bağlı aslında. Bu da onu küçük de olsa büyük de olsa, her yaşında yeter ki geç kalmadan keşfedebilmekte saklı. İşte bu öncelikle “sizin ve evladınızın elinde”; ardından da tevekkülle işi O’na(cc) bırakacağınız Rabbimin hikmet ve inayetinde. Merhum Ziya Paşa’nın “Aynası işidir kişinin, lafına bakılmaz. Şahsın, görünür rütbe-yi aklı eserinde” dediği gibi, bu çocuğun şu anki hal ve tavırları sakın sizin eseriniz olmasın? Lütfen tahkir manasında anlamayınız. Yukarıdaki yaşanmış örnekten yola çıkarak söylemeliyim ki; sakın onları, sizde göremedikleri bir kararlılığa, azme sürüklüyor… Ya kendi isteklerinize göre ya da çevrenizin takdir ve beğenilerine göre onları yönlendiriyor olmayasınız? Peki olması gereken bu muydu? Elbette ki değil! Peki neler yapabilirsiniz?
Mesela; onlara ufak tefek görevler verin. Bir küçük tamirat mı yapıyorsunuz, onun o esnada sizi izlemesi için merakını uyandırın. 1-2 tane vida mı kaldı, ona kendisinin monte edebileceğini söyleyin; onu teşvik edin. Şu husus da çok önemlidir: “O daha küçük ama” ya da “o daha ergen” deyip de onlar için bazı şeyleri yarına ertelemeyin! Yarın, affedersiniz kiriş kadar oldukları zaman zaten farkına varamıyorsunuz; çünkü ortalıkta görünmüyorlar ki onları farkedesiniz. Ben, sahabe efendilerimizi (r.anhüm) hep yaşlı başlı insanlar zannederdim. Ama öğrendim ki; hep 10-20 yaş civarı aralığındaki gençlermiş meğer. Efendimiz sav’in ashabım dediği Hz. Ali(ra) 8, Enes bin Malik(ra) 10, Yemen’e vali tayin ettiği Muaz bin Cebel(ra) 17, son ordu komutanı Usame(ra) 19 yaşında idi. Biraz daha beri gelelim; babasının, koca bir devleti teslim ettiği Fatih Sultan ise on ikisinde… Bu zatlar, sizce de ergen olmamış mıydı? “Ama onlar sahabe idi, onlar büyük zatlardı” deyip geçmeyiniz! Bugünün gözlüğüyle okursak onları; notlarının iyi olduğunda değil, her halükârda onların arkalarında olan; onları destekleyen, yüreklendiren büyük nefesler vardı sadece arkalarında! Eflatun der ki: “Çocuklara, babalarının yeteneklerine göre değil, kendi yeteneklerine göre iş bulmak gerekir.” Yani neresinden tutarsanız tutun, eğip bükülemeyecek kadar net bir söz bu bence. Demem o ki; çocuklarımızı kendi isteklerimize köle ve dünyanın kulu haline getirecek bireyler haline getirmeyelim. Onlara bu zulmü reva görmeyelim! Onların, aklımızdaki veya dış dünyada rastladığımız herhangi bir kalıba göre değil, kendi fıtratlarına ve kabiliyetlerine uygun bir kalıba göre şekillenmelerine fırsat tanımamız gerekir. Çünkü onlara en uygun kalıp, onların ruhunda ve kalbinde saklıdır.
Bu konuda onlarla alakalı sağlıklı yönlendirmeler yapabilmeniz için rehber danışman öğretmenlerimizden, alanında ehil kişilerden destek alabilirsiniz. Hatta zor değil, internette rahatça bulabileceğiniz mini bir meslek testiyle bile onları her yaşta fark edebilirsiniz geleceğe yönelik olarak. Mesela; küçük yaşlardan itibaren, kendi halinde oyunlar oynarken bile oturup onları izleyin, hiç ses seda çıkarmadan; sadece izleyin. Ama film izler gibi dalıp gitmeyin tabi! ;) İnanın, o esnada onun ruhuyla ve yapabilecekleriyle alakalı çok şey keşfedeceksiniz. Oyun derken de bildiğimiz klasik oyunlar olmalı. Bırakın, evin içinde var olan eşyaları oyuncak edinsin; illa ona pahalı oyuncaklar veya tabletler almanıza lüzum var mı? Yastıklardan yapacağı bir küçük ev, sonrasında hayvanattan tutun da, ev eşyalarına varıncaya kadar o eve yerleştireceği sakinleri; onun ruhunda derinlere dalmanıza ve onu tanımanıza azami derecede yardımcı olacaktır. Özetle, çocuklarınızı dinleyin ve onları keşfedin! Hangi yaşta olurlarsa olsunlar… Siz keşfetmezseniz, onları sizden daha iyi tanıyan birileri var zaten: Nefis, şeytan ve dış dünya; onları keşfediyor her daim! Selametle…