Çocuk istismarı, çocuk kaçırma, kısas ve idam!
Abdussamet Öztan
-Çocuk istismarı, çocuk kaçırma, kısas ve idam! Özellikle küçücük yavrularımızın, canlarımızın yürek dağlayan haberlerinin, ciğerlerimizi kor ettiği son günlerde, adını sıkça duyduğumuz terimler oldu bunlar! Kimlerden bahsettiğimi iyi biliyorsunuz; Cennet kuşu Leyla ve şimdiye kadarki duyduğumuz tüm çocuk istismar haberleri.. Bu hafta, bu konu üzerine biraz eğilelim istedim! Başlıktaki mevzuların hepsini, tek tek konuşalım bu hafta inşâallah!
İstismar ne demek? Kelime manası olarak kendi menfaatine alet etmek, daha ağır bir ifade ile ‘sömürmek’! Öyleyse çocuk istismarcıları ne mi yapıyorlar? Öyle bir şey ki, minicik çocukları kendi pis emellerine; kimileri kendi cinsel duygularının tatminine, kimileri aileler arası husumetlerin faturasını kesmeye alet ediyor! Kaçırıyor, işkence ediyor, tecavüz ediyor, dahası: Hayatına son veriyor! Belki daha başka amaçlarda olanları da vardır ama, şu sıralar beynimi zonklatan mesele maalesef bu!: ‘Çocukların cinsel olarak istismar edilmeleri!’
Geçtiğimiz yıllarda Irmak isminde minik bir yavrumuz vardı hatırlarsınız! Hatta onun zanlısını TV’lere kadar çıkarmışlardı! Adamı sorularla sıkıştırırlarken, en sonunda diyordu ki: “Parasızlıktan kadınlarla beraber olamıyorum!” Yani adam, kendini haklı göstermeye çalışarak “yıllardır dayanamadım ve bu çocuğu kaçırdım, ben bi şey yapmadım!” diyordu! Daha yapacaksın ki? Yazık be! Ne oldu bize böyle! Nasıl bir millettik, ne hale getirildik ve nasıl geldik bu hale?
Peki ne yapmak lazım şimdi? Kısas mı? Elbette ki bu, en hukukî ve en mantıklı olanı dostlar! İslâm/Kuran hukukuna göre KISAS, yani İDAM paklar bu gibi adamları! Ki Kur’ân’da Rabb’imiz ‘sizin için kısasta hayır vardır’ buyurmakta! O yavrucakların annesinin yüreğinin ateşini söndürmez belki ama, en azından serinletir belki bu! Elbette ki bu CEZA, caydırıcı olacağı için başkalarının da böylesine insanlık dışı bir fiili işlemesini önleyebilir, bir nebze! Minik Irmağın da, Eylül’ün de, Leyla’nın da ve ismini unuttuğumuz, kiminin haberini bile duymadığımız nicelerinin de bu hale gelmesine sebep olanlara da, zaten yapılacak olan tek şey, ancak bu şekilde yapılmış olur; Allah’ın izniyle!
Peki başka ne yapmak lazım? Bu insanlar, tabi ki masum değil bunu yaparlarken! Ama, meselenin daha derinine inecek olursak, bunu önlemek için kısas yeterli midir? Yeterlidir ama, tek başına yeterli değildir bence! Önemi göz ardı edilemeyecek kadar çok önemli bir önlem var ki, o da: Elbette ki insanları bu hale getiren kendi nefisleri olduğu gibi, onları ve nefislerini “körükleyen yerler, yayınlar, ortamlar” da vardı mutlaka ve işin kötüsü halen de varlar bunlar!! Onları idam etmek gerek! Neden mi? Daha öncelerine gidelim. Özgecan’la alakalı meseleyi az çok biliyorsanız, onu o hale getirenlerin ifadelerinden de, TV’de takip ettikleri diziler, filmler vs.’den esinlendiklerini anlamanız çok kolay! Daha doğrusu, ismini vermeyeceğim o pislik dizilerin sıkı takipçileri olduklarını duymuşsunuzdur.
Daha başka? Çoğumuz maalesef hatırlarız ki; amaçlananın ne olduğunu anlamadan bir dönem saf saf izlediğimiz ve esnafa borcunu iffetiyle ödeyen kadın rolleri olan filmlerden tutun da, fuhşun-zinanın normalmiş gibi gösterilmeye devam ettiği şu anki dizilerden, 25’nci kare teknikleri ile bilinç altına işlenen mesajlara varıncaya kadar! Hatta, hiç öyle işin tekniğine falan gerek bile kalmadan, gençlerimizin özendirilmeye çalışıldığı ve popcorn gibi patır patır ortaya çıkan pop şarkıcıları ve bunların kliplerine varıncaya kadar! Kafede, restoranda, esnafların dükkanlarında ekrandalar; her yerde, ama her yerdeler! Mide bulandırıcı derecede! Sen izlemesen n’olucak, her yan ekran, her yan nâmahrem! Tabi, sürekli izleye.. izleye.. izleye… Bilinç altına işleye.. işleye.. işleye… Ondan sonra (özellikle gençlerimiz) kimileri ekrandakiler gibi olmaya çalışmaları.. Kimileri ekrandaki gibileriyle beraber olmaya, bulamazlarsa prototiplerini bulabilecekleri zina sahillerine kendilerini atmaya çalışmaları.. Dahası, bunların bi üst leveli olarak; pornografik içeriklerle kendilerine iyiden iyiye sefahetin kapılarını aralamaya başlamaları! Bu ekranlar var ya bu ekranlar! En sonunda da artık işi insanlık dışı bir boyuta sürükleyerek; ya arkadaşıyla, ya bulduğuyla, o da olmazsa afedersiniz küçücük çocuklarla, hayvanın bile yapmayacağı seviyesizlikte işler yapacak hale getiriyor insanlarımızı, gençliğimizi! Yani diyeceğim o ki; bu adamları ve potansiyellerini bu işlere iten sebepleri de idam etmemiz gerek!
Evet devletimiz kısas için idamı çıkarsın, bunu istiyoruz! Ki bunda bizler için hayat vardır! Âmennâ ve saddaknâ! Hatta TV programlarına, internet sitelerine girişlere, vs yerlere engeller, yasaklar da konulsun! Buna da eyvallah! Peki ya insanlar, kendilerine hiç mi yasak koymayacaklar? Ya da yasak koyucu yasalar devreye girene kadar, kendi yaptıklarını meşru imiş gibi devam ettirip, yasa çıktıktan sonra da yine işi kılıfına uydurup bir şekilde yine yapacaklarını yapmaya devam mı etsinler? Kaldı ki; internet sitelerine konulan yasaklara rağmen, farklı uygulamalar ve birkaç basit ayarla insanların ne tür içeriklere ulaşabildiğini az çok biliyorsunuzdur.
Bunların önüne geçmek için, gelin seferber olalım! İki şey yapacağız sizlerle!
BİRİNCİSİ: Mesela kendimizden, sonra çocuklarımızdan başlayarak: Takip ettiğiniz, abone olduğunuz kanallara; oynanan oyunlara, hayranı olduğunuz dizi/filmler ve karakterlerine, onların kişisel sosyal medya hesaplarına varıncaya kadar! Bu yayınları takibi bırakıp engellemekten; gittiğiniz yerdeki yayını mümkünse değiştirtme ricasında bulunmaya kadar, bunlar zor değil! Ve inanın küçük de olsa bir adım atmış olacağız böylece hep beraber!
İKİNCİSİ: Birey bazında alabileceğimiz en büyük önlemlerden biri de budur ki: “Her insanın kalbine bir yasakçı koymak!” (Yine kendimizden başlayarak!) Bunun için de imanlarımızı gözden geçirip şarj edebilir, takviye edebiliriz! Bu bizim elimizde! Çünkü “iman kalbde, kafada daimî bir manevî yasakçı bıraktığından fena meyelanlar histen, nefisten çıktıkça "yasaktır" der, tardeder kaçırır. Evet insanın fiilleri kalbin, hissin temayülatından çıkar. O temayülat, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, iman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeğe çalışır. Daha kör hisler, onu yanlış yola sevkedip mağlup etmez!” Ve imanımızı şarj etmek için de Kur’an’ımızı okumakla kalmayıp, onu anlamak için tefsirlerden muhakkak surette faydalanmamız gerekir! Mesela; “Risale-i Nur tefsirleri, bu vatan ve millete emniyet ve asayişi temin eden ve kalplere birer yasakçı bırakan imanî bir eserdir.” Okumanızı tavsiye ederiz!
“Acaba katl, zina, sirkat, kumar, şarab gibi hayat-ı içtimaiyeyi zehirlendiren pek çok büyük günahları işleyenleri onlardan men'etmek için, yalnız hapis korkusu ve hükûmetin bir hafiyesinin görmesi tevehhümü kâfi gelir mi? O halde her hanede, belki herkesin yanında daima bir polis, bir hafiye bulunmak lâzım gelir ki, serkeş nefisler kendilerini o pisliklerden çeksinler. (İşte insanların, imanlarını gözden geçirip takviye etmeleri lazımdır ki böylece insanlar); iman canibinden, herkesin başında her vakit bir manevî yasakçıyı bulundurur. Cehennem hapsini ve gazab-ı İlahîyi hatırına getirmekle fenalıktan kolayca kurtarır.” diye ifade eder Bediüzzaman.
Evet, neredeyse 10 dakikadır bu yazıyı okuyorsunuz; ee o kadar konuştuk, yazdık, çizdik. Peki yeter mi? YETMEZ! Sadece konuşmak yetmez; icraata, harekete geçmek gerek! Her şeyi devletimizden beklemek yerine, bir yandan da devletimizin işini kolaylaştırmak gerek! Örneğin; kendilerimiz kendilerimizden başlayarak ve çocuklarımızla devam eden önemli bir eğitim sürecine, iman okuluna, hidayet mektebine, aile içi eğitime kendilerimizi dahil ederek! Bu konuda destek almak, fikir ve önerilerinizi paylaşmak için Google’da Risale Ofis diye aratarak bize yazabilirsiniz! Allah’a emanet olun!