12 Nisan 2018 - Perşembe

Dine ne gerek var

Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 6 dk.
2120 okunma
Abdussamet Öztan

Abdussamet Öztan

-
Google News
“Din; hayatın hayatı, hem nuru, hem esası.. İhyâ-yı din ile olur, şu milletin ihyâsı..” Çünkü “din; akıl sahiplerini, kendi istek ve arzularıyla, dünya ve ahiret saadetine ulaştıran ilahi nizamdır.”  Yani, bu satırlardan anlıyoruz ki; bizi dünyevi ve uhrevi olarak refaha götürmelidir din. Bu haftaki konumuz da, geçen haftaki konunun devamı niteliğinde. Diyorlardı ya hani: ‘Doğru dinin İslam olduğunu nereden bilelim’ diye(cevabı geçen haftaki yazımızda mevcut). Şimdi de; “Tamam, anladık ki İslam, Hakk dindir. Ama bir dine ne gerek var ki? İnsanlar din olmadan da mutlu, ahlaklı, dürüstce yaşayabilirler” diyorlar. Peki ‘gerçekten, bir dine ne gerek var?’ Din olmazsa olmazımız mı?
Trafik işaret ve ışıkları neden vardır? Yaya veya sürücü olarak bizlerin güvende, sağlıkla, refahla bir yolculuk yapmamız için. Peki bu kuralları ki koymuş? Devletimiz! “Tamam da ne gerek vardı, ben zaten yoluma izime bakarım! Hatalı solama, aşırı hız yapmam; yol isteyene yol veririm” diyenler çıkabilir. Peki; hani o belli amaçlarla konulan trafik işaretleri olmasına rağmen, neden hala kazalar yaşanır? Işıkların bazen geçici olarak iptal olduğu zamanları bir düşünün: Kavşaklarda birileri, önce geçmek ister ve adeta yollar yarış pistine döner. Bazen bakarsın ki yol tek yönden verilmiştir, ama ona rağmen hala orta duran dubaları ezip geçen, hatalı sollama yapan, kazaya davetiye çıkaranları görmüşsünüzdür muhakkak. Yani ÖZETLE: ‘Ben zaten kendi kurallarıma uyuyorum’ diyen kardeşim! Sen istediğin kadar kendi kafanda kurallar üret dur, hatta uygula! Biliyorsun ki istisnalar kaideyi bozmaz! Yani şu akışkan trafik hayatı, karşılıklı bir ortam olduğundan; senin değil, herkesin en az senin kadar dikkatli olması gerekir. Sen istediğin kadar dikkat et, karşı taraf senin dikkatinin onda birini yapmazsa, zaten dikkatsizlik yüzünden olmuyor mu çoğu kazalar? Yani bizler; şu dünyada trafiğin düzenini, sağlıklı akışını kendi koyduğumuz kurallar ile zar-zor koruyabilirken; takdir edersiniz ki bu kurallar herkes için muhakkak surette gereklidir; yoksa kimseyi sınırlandırmak ve engellemek için DEĞİL!
İşte ‘insan da, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, latif bir mizac ile yaratılmıştır. Bundan dolayı da insanlarda çeşitli meyiller, arzular meydana gelmiştir.’ Ve bu arzuların kaynağı olan, bazı kuvveler vardır insanda. Mesela; kuvve-i şeheviye(şehvet duygusu), kuvve-i gadabiye(öfke duygusu), kuvve-i akliye(akıl duyusu) gibi. Bu duygu ve duyulara, yaratıcı tarafından sınır konulmadığından; Bediüzzaman’ın ifadesiyle muâmelatta zulüm ve tecavüzler meydana gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye adalete muhtaçtır. Lakin her ferdin aklı, adaleti (tam olarak nasıl olduğunu) idrak etmekten aciz olduğu için; külli bir akla ihtiyaç vardır; ki ferdler, o külli akıldan istifade etsinler. Öyle külli bir akıl da, ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun da, şeriattır; yani dinin, Kur’ân’ın hükümleridir!
Düşünsenize; dinin olmadığı bir hayatı? Mesela; insandaki kuvve-i şeheviyenin, helaline teşvik edilip ve haramından men edilmediği bir hayat-ı içtimaiyede; ehl-i namusun malı ve ırzı tehlikede kalmaz mı? Seninki kalmasa, öbürününki muhakkak surette tehlikede kalabilir! Unutma ki; ‘dine ne gerek var diyen’ kardeşim, sen de tehlike altındasın! Yoksa; neden, birisi dinin öngörmediği bir işi sana reva gördüğünde, neden bir kanuna, bir hukuk sistemine ihtiyaç duyuyorsun? “Helal olsun kardeşim, yapacak bir şey yok” diyebilir misin birisi senin hakkını ihlal ettiğinde? Kim olsa, demez ve diyemez! Ya da şöyle düşünelim; kuvve-i gadabiyenin tahdid edilmediği bir hayatta; bir dakikalık bir öfke/inad için bir mes’ud hanenin saadetini mahveder ve kendisini de hapiste azabla mahveder! Dikkat ettiyseniz bunlar, dinin olmasına rağmen YAŞANMADIĞI bu dünyadaki vahim neticeleri! Ama şeriat dediğimiz Kuran’ın ahkamı uygulandığında ne olur? Dinin verdiği iman telkiniyle, adam aklını olası bir hak ihlalinde devreye sokar ve der ki: “Hükümet hafiyeleri, polisleri beni görmüyorlar, onlardan saklanabilirim. Fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir zatın melâikeleri var, beni görüyor ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim!” der ve HAKİKİ şefkat, HAKİKİ refah, HAKİKİ saadet o dünyada tahakkuk eder; ve inşâallah ahirette de tahakkuk edecektir. 
Çünkü din; GERÇEKTEN seni sınırlandırmaz! Seni özgür kılar, ama başkasının hakkına girmemek üzere. Hem dünyanın, hem ahretini düzene koyar! Zor değil, azıcık gayretle!
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları