13 Mart 2018 - Salı

HESABI KİM ÖDEYECEK

Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 6 dk.
2305 okunma
Abdussamet Öztan

Abdussamet Öztan

-
Google News

            Birkaç arkadaş, çarşıya gezmeye çıkıyorlar. Tabi saatler olmuş.. Yukarı-aşağı, sağ-sol derken uygun adımla karışlamışlar deyim yerindeyse çarşının her yanını.. Karınları zil çalıyor ama bakıyorlar ki meteliğe kurşun atıyorlar, cepte fazla para yok! Bakıyorlar ki karşıda bi lokanta ve camında bi reklam: “Öğrenci menüsü 4 TL!” Tabi, o zamanın şartlarında bu fiyat çok ucuz geliyor gençlere ve soruyorlar dükkan sahibine: ‘Camdaki yazıda yazan şu 4 liralık menüde ne var acaba?’ Adam diyor ki; kuru fasulye ve pilav. Gençler hemen oturuyorlar bi masaya ve sipariş veriyorlar: ‘Bizimkiler az kuru az pilav olsa olur mu?’ Adam ‘tabi ki’ diyor ve yemekler geliyor.

            Tabi sofradaki ekmek, çocuklara yetmiyor. Kalabalıklar ve açlar :) Ardından bi ekmek servisi ilave geliyor. Sonra yetmiyor; derken bi ilave, bi ilave daha.. Derken belki 8-10 ilave servis ekmek istiyorlar. Tabi, dükkan sahibinin de dikkatindan kaçmaz bu durum. Gençler, az kuru az pilav full ekmekle iyice doydu. Peki hesabı kim ödeyecek? Çocuklar ‘bizim hesap neydi hacı abi?’ dediklerinde ise, dükkan sahibinin cevabı ilginçtir: ‘Gençler, yediğiniz yemekler benden saysak, siz ekmeklerin parasını verseniz yeter’ diyor. Çünkü yüzü, astarını geçmiş yediklerinin :)

            Hal böyle iken, bir lokantada yediğin bir porsiyon yemeğin bile hesabı bi şekilde ödenirken; hatta ve hatta sana o yemeği servis eden garsona teşekkür edip, bir de ustabaşına ‘eline sağlık’ derken.. Bu kainatı, senin emrine ve en ihtiyacın olan şeyleri vakti vaktine, çoğunu da basit ve kupkuru bir topraktan, madde itibariyle(karbon, azot, hidrojen, oksijen olarak) birbirinin aynı olan yumurta ve yumurtacıklardan, tohumlardan ve çekirdeklerden sana sunan.. En ihtiyacın olduğu anı düşün.. Bebekliğine kadar inelim kardeşim.. Sen doğmazdan evvel zerre damla gelmeyen o sütü, sen doğar doğmaz ve güçten takatten yoksun olduğun bir anda onu validen aracılığıyla  göndererek seni Rahîmâne besleyen.. Üstelik, erken doğan bebeğe gelen sütteki bağışıklık sistemini güçlendirici maddelerin, normal doğan bebeğe gelen süttekinden daha yoğun ve fazla olmasıyla insanı merhametkârane koruyan, kollayan.. Dahası? Kur’ân’da çok tekrar ile Cenab-ı Allah, akla havale ve vicdan ile müşaverete sevketmek için “efelâ ya’kılûn, efelâ yetezekkerûn, fa’tebirû” gibi ayetlerle tefekküre, düşünmeye, aklı kullanmaya bizi sevk ederken.. “Gözünü çevir de bir bak! Bir çatlak(eksiklik) fütur görüyor musun? (Mülk S.-3.ayet)”

            Aklını kullan, düşün ve karar ver kardeşim! Bu kadar nimeti sana ısmarlayan kör, sağır, dilsiz tabiat mı; şuursuz ve iradesiz atomlar ve sebepler mi; yoksa, tesadüf gibi bir saçmalık ile mi geliyor sanıyorsun! Hayır, kat’a ve ASLA! Eğer biz, sayısı bilinmez olanca nimeti bize gönderen Allah’ın kudret elini, sebepler perdesi arkasında, toprak perdesi arkasında asıl iş gören Kudret-i Samedâniye olduğunu göremezsek.. Görüp de düşünemezsek? Biraz ağır kaçacak belki ama, gerçek şu ki; düşünmez, bilmez bir hayvandan daha aşağı bi duruma düşmez miyiz? Düşünüp de teşekkür edemezsek, secdeye varamazsak nankörlük olmaz mı bu? Yedik içtik, helal et Rabb’im(!) mi diyeceğiz Alemlerin Rabb’in yoksa?

            Çay ısmarlayana çay için, yemek ısmarlayana ısmarladığı yemek için teşekkür edilirken bunca nimetin teşekkürü, şükrü nasıl olacak peki? Tabi ki, ısmarlanan nimetin cinsinden olması gerek. “Şükrün envâı vardır, o nevilerin en camii, fihriste-i umumiyesi ise namazdır.” der Bediüzzaman. Yani; kıyamda iken nebatat, bitkiler aleminden; rükûda iken hayvanlar vasıtasıyla; secdede ise toprak ve dağlar, taşlar aracılığıyla bize ısmarlanan onca nimetin şükrünü, o nimetler için teşekkür etmek manasındaki hareketlerin de yer aldığı namaz ile sunabiliyoruz. Peki altı üstü günde hepsi toplamda 1 saatimizi alan 5 vakit namazı kılamıyoruz, ‘kılmıyoruz’.. Neden? Allah’ı tam olarak tanıyamadığımız ve ona olan imanımızda eksiklik olduğu için. Onu tanısak, namazla alakalı bi problem de kalmayacak inşaallah. Onun için de düşünmek, tefekkür etmek, tanımak gerek. Tanıdıkça sevmek, sevdikçe bağlanmak, bağlandıkça seve seve itaat etmek, secde etmek gerek.

            Peki Allah’ı daha da nasıl tanıyabiliriz ki, nasıl imanımızı takviye edip şarj edebiliriz? Bunu da YouTube ve Facebook’ta “Risale Ofis İmanını Şarj Et” araması yaparak karşınıza çıkacak videodan öğrenebilirsiniz.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları