VERMEYİNCE MABUD
Abdussamet Öztan
-Bu hafta sizlerle bir hikaye daha paylaşmak istedik dostlar! Bu seferki hikayemiz, Sultan 2. Mahmud zamanında yaşayan bir zat ile alakalı. İlk dinlediğimde ‘vayy be arkadaş, adamdaki nasibe bak!’ dediğim bir hikaye idi. Hikayemizin ismi: “Tıkandı Baba”
Sultan 2. Mahmud, çoğu Osmanlı Padişahlarımız gibi bazen tebdil-i kıyafet ederek halk arasında gözlemlerde bulunduğu bilinir. Bir gün yine etrafta gezintiye çıkar. Bir kahvehaneye girer soluklanmak için. Bakar ki kahvehanedeki insanların çay isteme tarzları bir gariptir: “Tıkandı baba, çay getir! Tıkandı baba, kahve getir” Tabi haliyle Sultanın dikkatini çeker bu durum ve adamı çağırır Sultan der ki: “Baba hele gel bakalım, bi anlat nedir bu tıkandı baba meselesi?” Tıkandı baba bir sandalye çeker Sultan’ın yanına(tabi Sultan olduğundan bîhaber) ve anlatmaya başlar: “Bir gece rüyamda bir çok insan gördüm. Her birinin çeşmesi vardı. Herkesin çeşmesi gürül gürül akarken, benim çeşmem sicim gibi akıyordu. Bir çomak aldım çeşmenin ucunu açmaya çalıştım su artsın diye, ama su artması şöyle dursun çomak kırıldı ve çeşmenin ağzını tıkadı kaldı; tabi akan su damlayarak akmaya başladı. O sırada oradakilerden birisi bana ‘tıkandı baba, tıkandı; uğraşma artık!’ dedi. İşte o rüyayı gördüm göreli, insanlar bana Tıkandı Baba diye hitap ederler. O gün bu gündür hangi işe elimi attıysam elimde kaldı, ben de en son burada çaycılık yapmaya başladım demiş.
Sultan Mahmud kahvehaneden çıkarken, dışarıdaki adamlarına emreder ki: “Her gün bir ay boyunca bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz ve her baklava diliminin altına bir tane altın koyacaksınız.” Sultanın askerleri aynen emredildiği şekilde gelirler. Tabi tıkandı baba bu baklava tepsinini eve götürmeye karar verir. Yolda giderken “bunu satayım da evin ihtiyaçlarını gidereyim” der. Yol kenarında geçen birine tepsiyi satar. Tabi adam eve gittiğinde bakar ki her baklavanın altında altın! Ertesi gün Sultanın adamları yine baklava getirir, baba yine yolda satar tepsiyi; yine aynı yerde, aynı adama hem de! Tabi gel zaman git zaman Sultan merak eder babanın durumunu ve ziyaretine gider. Ama baba hala eskisi gibi :) Sultan babaya sorar: “Ya hu baba, sana her gün baklava gelmedi mi ne yaptın onları?” Baba tabi anlatır durumu; Sultan Mahmud da Tıkandı babayı alıp devletin hazine odasına getirir. Bir kürek verir ve der ki: “Baba, küreği daldır ne kadar gelirse senindir” Tabi baba, küreği ters daldırır ve bir tane bile altın gelmez küreğe :) Bunun üzerine Sultan ‘baba senin buradan da nasibin yok herhalde’ der ve askerleriyle beraber babayı bir araziye gönderir. Askerler der ki: “Baba eline bi taş al, bulunduğun yerden atabildiğin yere at! Oraya kadar Sultanımız sana verecek araziyi” Baba yerden büyükçe bir kaya alır. Tam atacaktır ki başına düşer ve adamcağız oracıkta vefat eder. Durumu öğrenen Sultan Mahmud hepimizin dilinde olan o meşhur sözünü söyler ki: “Vermeyince Ma’bud, neylesin Sultan Mahmud?” :)
Başımıza gelecek her şey; Allah’ın izniyle geliyor kardeşim! Bu ister bi YGS olsun, iş olsun; sen yapacağını yapıp gerisini Allah’a bırakmalı yani tevekkül etmelisin! Bakın Bediüzzaman Hz. ne güzel ifade etmiş; demiş ki: “Hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanının kuvvetine göre hadisatın tazyikatından kurtulabilir. Tevekkeltü alallah der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle hadisatın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder.” Ama tabi tevekkül etmek demek, sebepleri reddetmek demek değildir. Sen yapacağını yapmalı, deyim yerindeyse tarlayı sürmeli, sonra mahsulü Allah’tan beklemelisin! Eğer ki işler planladığın gibi olmuyorsa da “vardır bir hayır, nasip buymuş!” demeli. Zira “sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır” ayette geçtiği gibi!