Bediüzzaman'ın gerçek yüzü
Abdussamet Öztan
-23 Mart 1960’da Urfa’da ruhunu Rahmân’a teslim eyleyen, 82 yaşında ihtiyar bir mazlum, Müslüman bir ilim adamı.. Başkasının günahına ağlayan adam.. Ömrü memleket zindanlarında, sürgünlerde geçen bir ihtiyar.. Milletimin imanını selamette görürsem, Cehennemin alevleri arasında yanmaya razıyım diyen, bu milletin bağrında yetişen kahraman-ı İslam insanlardan biri.. Ama en acımasız, gaddarane muamelelere maruz bırakılan bir adam.. Bediüzzaman!
Yemeğimizin tuzunun biraz fazla olduğunu fark etsek, ‘bunun tuzu biraz fazla kaçmış’ deyip yine de yeriz çoğu zaman. Hele Ramazan’da ve iftar vaktiyse; zaten zaman dar, yapacak bir şey yok der ve sallarız kaşığı yemeğe.. Ama iftar yemeğinize tuz yerine zehir katılsa siz kalkıp da ‘bunun zehiri biraz fazla olmuş’ deyip de farkına varabilir misiniz? Ve yine ‘yapacak bi şey yok yememiz gerek’ deyip yiyebilir misiniz? Kimse yemez! Ama biliyor muydunuz, Said Nursî; bir Ramazan akşamı orucunu açmak için ağzına götürdüğü yemeğine, önceden zehir katılıyor ve o zehir nasıl olduysa onu zehirlemeye yetecek kadar, biraz fazla kaçmış(!) ve onu zehirliyor! Yer: Denizli hapishanesi.. ‘Sağlığın için aşı yapılacak hocam’ denilerek şırınga içerisine katıksız 100 zehir konuluyor ve yapılan zehirle komaya giriyor Bediüzzaman. Yer: Afyon hapishanesi.. Yine aynı hikaye, yine aynı masalı okunuyor ona.. Ama bu sefer küçük bir fark var. Yine zehir ve bu sefer bir ölçeği koca bir fili devirebilecek kadar etkili; iki ölçek enjekte ediliyor Said Nursî’ye.. Ama sonuç: Yine hüsran! Yine, Allah’ın öldürmediğini tabi ki öldüremiyorlar. Çünkü hayatı veren de, ölümle o hayata son veren de odur! Sebepler birer perdedir! Buna inanır!
Peki ne yaptı bu adam? Yani o kadar zehirlemelere, sürgünlere varıncaya kadar ne suç işledi ki tüm bu zulümler ona reva görüldü? Karşımda müthiş bir yangın var dediği milletinin, gençliğinin topyekûn içine düşürülüp; milletimiz ecdadından, tarihinden, Kur’ân’ından bağları kopartılarak geçmişinin ve geleceğinin yakıldığı, kül edilmek istendiği o imansızlık yangınını söndürmek için kitap yazdı, eser neşretti diye.. Hatta yazdığı eserler matbaada basılması dahi yasaklandı, iman tekniğe meydan okudu ve bu eserler elle çoğaltıldı. Çünkü fikir ve vicdan hak ve hürriyeti, bu milletin her evladının temel ve vazgeçilmez bir hakkıdır.
Sonra ona dediler ki: ‘Sen yazdığın eserlerle siyasi ve gizli bir cemiyet kurmak istiyorsun! Emniyet ve asayiş aleyhinde faaliyet yapıyorsun! Halkı hükümet aleyhine teşvik ediyorsun’ vs.vs.. Bunlar, yapılan ithamların sadece bir kısmı. Ama her nedense de bunlar asılsız birer iddiadan öteye geçemedi. Bunların hepsinden, bir tanesi bile geri kalmayarak her seferinde ber’at ediyor Bediüzzaman ve eserleri. Ama bu iddialar nakarat gibi sürekli tekrarlanıyor ve bir mahkeme aylarca suç bulmaya çalışıyor, o ber’at veriyor sonra bir diğeri ele alıyor. Bu mahkemeler hayatında da, vefat ettikten sonra da devam ediyor ve böylece yüzlerce ber’at kararı veriliyor! Son olarak ise 23/06/1956 tarih-955/218 sayılı ve 11/09/1956 tarih-1956/65 sayılı mahkeme kararlarıyla artık men-i muhakeme kararı veriliyor ve kazıye-i muhkeme halini alıyor. (Yani, temyizin tasdikinden geçmiş kesin karar) Bir zamanlar okunması, yazılması, basılması yasak olan eserler, değiştirilip tahrif edilmeye karşı Bakanlar Kurulu’nun 24/11/2014 tarih-7007 sayılı kararı ile devletimiz tarafından korunma altına alınıyor. Düşünün ki; eğer emniyet ve asayiş aleyhinde olsa, halkı hükümet aleyhine kışkırtsa, siyasi bir cemiyet kurma fikri olsa ve devlete adam yerleştirme planı olsa idi; sonuçta bu adam binlerce sayfalık kitapları olan bir adam. ‘Bu fikirleri kitaplarında da mutlaka bi şekilde okuyanlara empoze etmiştir’ diyerek zaten mahkeme görüyor ya yüzlerce.. Ama bu kadar ber’at kararları.. Kazıye-i muhkem halini alması.. Devletimizin de 2014 yılında koruma altına alması ve şimdi de Diyanet İşleri Başkanlığımızca resmen basılıp neşredilmesi, bize yeterince kanaat vermiyor mu onun gerçekten kim olduğu ve ne yaptığıyla, davasıyla alakalı olarak? Ne dersiniz?
Ha bir de 15 Temmuz sonrası sapla samanı karıştırıp Bediüzzaman ve davasını yanlış yorumlayan, yorumlamak isteyenler var. Deliller ortada ve gayet açık iken, yoruma ne hacet! Bu zat ve eserleri zararlı eserler olsa, ne basılır, ne okunur ne de okutulurdu. (Bu yazımızla alakalı delilleri belgeler halinde inşaallah önümüzdeki hafta Cuma(31.03.2017) 19.30’da bi aksilik olmazsa, youtube.com/RisaleOfis kanalımızda sunacağız)