04 Kasım 2018 - Pazar

Allah işi karışmasa inşallah

Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 6 dk.
3488 okunma
Abdussamet Öztan

Abdussamet Öztan

-
Google News

            İnsanoğlunun huyudur. Bir yere davet edildiğimizde deriz ya ‘inşâallah kardeşim, Allah işi karışmazsa gelirim’ veya ‘bi mani çıkmazsa inşâallah gelirim’ gibilerinden. Ya hu Allah’ın işinin karışmadığı bir iş mi var güzel kardeşim! :) Nefes alırken de verirken de Allah’ın izni ve inayetiyle olmuyor mu bu işler? Hem mani de neymiş, sen niyeti kurdun da yola çıktın da sırtından geri çeken mi oldu :) Neyse şimdi konuya devam edeyim, sonra bana ‘daha başta hemen konuyu dine diyanete bağlıyorsun’ diyorlar! ;)

Ama her nedense inşâallah dediğimiz çoğu yere gitmeyiz veya gidemeyiz. Yani anlamıyorum, bir insan nasıl olur da bir yere davet edildiği zaman 'İnşâallah geliriz kardeşim. Ne demek, ayıb ettin tabi ki!’ der ve sonrasında o daveti nasıl geçiştirir? Ne kadar haksızlık değil mi, davete de davet edene de. Hem de düşünsen ki; daveti defalarca aldığın halde yaşansa bu durum. Hatta ve hatta bu davet, herkesin duyacağı şekilde ve aşikâr olarak yapılsa sana, defalarca! Öyle ki, davete katılanlara bir de katılımlarından dolayı sürpriz ödüller verileceği duyrulduğunu düşünseniz. Ama sen hiç aldırış etmesen, hani oralı olmasan. Adama sormazlar mı kardeşim: “Daveti mi yoksa davet edeni mi beğenmedin?” diye!

            “Şu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli, ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.” diye merhum Mehmet Akif’in kıymetini ifade ettiği o cânım ezanlarımız; şu İslâm memleketimizde kime okunuyor? Üstelik bu davet günde 5 vakit yapıldığı halde davete icabet etmemek.. Öyle bir haldeyiz ki, ‘ezan herkese okunur, ama üzerine alınan kılar’ der gibi bir hale girmişiz. Dilimizle söylemiyoruz bunu ve cesaret de edemeyiz belki ama, halimiz ile bunu bas bas bağırıyoruz, her ezan vakti ‘Aziz Allah’ deyip geçip aldırmayışımızla.. Peki neden? Daveti mi beğenmiyoruz yoksa davet edeni mi? Üstelik davet eden seni o kadar çok severken ve kainatı senin emrine sunmaya devam ederken.. Neden bu başkaldırış? Kainata baksan, binlerce galaksi ve milyarlarca güneş sistemleri var. Sonra mevsimler.. Sonra; tıp bilimine göre insan bedeninde trilyonlarca hücre.. Özetle; her şey, olması gerektiği yer ve zamanında bulunduruluyor, gönderiliyor, devir daim ettiriliyor! Tam ihtiyacın olduğu halde umulmadık yerlerden vakt-i zamanında gönderiliyor. Peki KİMİN İÇİN? Kendinize bakın, ne kadar çok şeye muhtaçsınız ve muhtaç olduğunuz şeyler nasıl Kerîmane, Rahîmane Zât’ın işi olarak vakt-i münasibinde gönderiliyor?

            Peki bu kadar sana nimet veren, tüm şuursuzluklarıyla birlikte toprak mı güneş mi yağmur bu tabiat mı su mu? Yoksa, tüm kainat ve güneş sistemi elinde olan ve Kûn(ol) emriyle sert taş ve toprağın içinden ağaçların ipek gibi yumuşacık kök ve damarlarını çıkaran bir Zât mı, yani Allah mı sana bu nimetleri ısmarlayan? Sanatlı bir eser, sanatkârı icab ettirir ve gösterir. Gözümüzle görür derece Yaratıcı’ya inandık ki var. Peki bu kadar sana nimet eden Allah, elbette en azından(!) bi teşekkürü hak etmez mi bu durumda? Ama o teşekkür de hani o gözünü sevdiğim miniklerin koro halinde söylediği gibi “Teşekkür ederim Allah’ım” demesi gibi olmuyor işte. Peki nasıl olacak bu teşekkür? Düşünün ki kankanız, kardeşiniz size bi kafede sıcacık ve bol sütlü, biraz da beyaz çikolata ilave edilmiş bi kahve ısmarladı. Aslında o kahveyi hak edecek bi şey de yapmadınız belki ama, kankanız sizi seviyor ki ısmarlıyor. Ne dersiniz peki onun bu cömert davranışına karşılık? Herhalde çoğunuz böyle bi kahveyi daha ilk yudumladığında hemen bi ‘kahve için teşekkürler’ sözünü patlatır. İşte, o size  hiç yoktan verilen her nimet de birer  ‘ısmarlamadır’! Rabb’imiz bunu bize Muhsin ismiyle yaptığı her İHSAN fiili ile gösteriyor..

            Tabi haliyle ısmarlanan o nimetlerin teşekkürü de onların cinsinden olması lazımdır ki, o da bu nimetlerden aldığın faydaları Allah’a sunmakla olur. Yani Bediüzzaman Hz.’nin ifadesi ile; kısaca  kainattan aldığın şükrü, Allah’a sunmak demek olan NAMAZ’ı kılmak ile mümkün. “Sana olan secdemle, rükûumla; hayvanattan, nebatattan, topraktan ve bilumum kainattan aldığım nimetler için sana sonsuz teşekkür ve hamd ediyorum ey Allah’ım!” manasında olan namazı kılmakla mümkün. Ve bizler ne yazık ki ‘Allah işi karışmazsa inşâallah kılarım’ diyecek hale gelmişiz, Allah için kılmamız gereken namazımızı.. Şimdi soralım kendimize: “Ne kadar da az şükrediyoruz?” Ne kadar da nankörüz ve şükürsüz, secdesiz haldeyiz?

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları