25 Temmuz 2017 - Salı

Yalan Söyleyenin Feci Akıbeti

Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 6 dk.
2475 okunma
Abdussamet Öztan

Abdussamet Öztan

-
Google News

 

            Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar derler. Peki neden? Ya hu, ne zorunuz var da kovuyorsunuz adamı? Ne yaptı yani? Demek bir hatası var ki, adamı kovuyorlar. Yani aslında baktığımızda, belki adamın bir suçu olabilir aslında bu kovulma işinde. Nasıl mı?

            “Senin üzerine haktır ki her söylediğin doğru olsun. Ama her doğruyu demek, doğru değildir” der Bediüzzaman. Aslında mantıklı ve haklı da! Neden mi? Hatırlarsınız ki ‘söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı; söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz’. Sen istediğin kadar doğru konuşuyorum, doğruları söylüyorum deyip dur; yerine, zamanına, söylediğin kişiye, ne gibi bir durumda söylediğine göre demek ki pozitif veya negatif etkisi olabiliyor sözün. Deyim yerindeyse, Cenab-ı Allah iki kulak bir ağız vermiştir, ta ki iki dinle bir konuş. Konuşacağın şeyi önce bir yerine, kişisine, ne için, ne makamda söyleyeceğine bak ve ona göre söyle.

            Ama asla ve asla YALAN söyleme! Çünkü bir Müslüman hata yapabilir, yanlışlıkla veya unutarak bir günaha düşebilir. Farkına varmadan bir mü’min kardeşini kırmış olabilir. Pişman olur, tevbe eder, helallik diler, af diler. Ama bir Müslümanın yalan söyleyememesi gerekir. Bediüzzaman Hz.’nin şöyle güzel bir ifadesi vardır ki der: “Kizb(yalan) ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; şark ve garb kadar birbirinden uzak olmak lazım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lazım.” Hatırlarsınız ki Müseylime’yi esfel-i sâfilîne düşüren aleme maskara eden kizb(yalan) olduğu gibi, Muhammed’ül Emîn(ASM)’ı alâ-yı illiyyîne çıkaran sıdktır ve doğruluktur.

            Ama artık sözlerimizin yalan barınağı haline geldiğinin farkında değiliz. Örneğin; muhataplarımızla aramızdaki konuşmalarımıza bakacak olsak, kurduğumuz cümleler hep birbirini geçiştirme, söz verip yerine getirmeme manalarını ifade eder cümlelerle tıka basa dolar oldu. Hatta ‘inşâallah’ diye dua edip, ki Allah’ın izni ve iradesiyle istediğimiz işin(her ne ise) gerçekleşmesi için Allah’ın yardım ve inâyetini dilemek demektir. Bu kelimeyi dahi artık dua olmaktan çıkarıp geçiştirme, savsaklama aracı haline getirmişiz. Söz vermek de aynı. Her ne kadar bir kimse, yerine getirmek niyetiyle verdiği sözü tutamazsa günahkâr olmaz belki ama; hani  sen başından beri ‘söz, bunu yapıcam’ diye yemin mahiyetinde ortaya bir şey atıp da, başından beri bunu yapmayacağını biliyor idiysen ve muhatabını da geçiştirerek bu şekilde taklaya getirdim sanıyorsan, karşıdakini taklaya getirmiş değil kendini oltaya getirmiş olursun böyle yapmakla! Şeytan seni kancasına, iğnesine takmış. Bir güzel yakalamış da, farkında değilsin kardeşim!

            Kainatın Efendisi(sav) bak ne söylüyor. “Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, vaad ettiğinde vaadinden döner, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder.” (Tirmizi, İman, 14) (Buhari, İman, 24)  Kimseyi kafirlikle, münafıklık ile suçladığımız yok, öyle bir hakkımız da yok! Yalan söyleyen münafıktır da demiyoruz, ki Resulullah(sav) Efendimiz’in de bunu açıkca böyle demediği aşikârdır. Ama Resulullah(sav) Efendimiz burada bizlere münafığın alâmetlerini sıralarken, bizler de; madem ki elhamdülillah Müslümanız, o zaman Müslüman olmak demek, münafıktan farkımızı ortaya koymak demektir. Nasıl namaz kılmayan kâfir olmaz, ama kâfir de namaz kılmaz ise ve alnımızı secdeye koyarak farkımızı ortaya koymamız gerekyorsa. Aynen öyle de, yalan söyleyen münafık olmaz! Ama münafık da yalan söyler! Yani, onun en bariz özelliklerinden birisidir. Diliyle, haliyle, yaşayışı ile tam bir yalan abidesidir desek münafık için, sanırım abartmış olmayız. Dıştan başka görünür, hakikatinde ise bambaşkadır. İşte Müslüman da, kendisini (Allah korusun) münafık kimseler ile aynı kefeye koymaya götürebilecek olan yalandan; akrepden yılandan çekindiği gibi çekinmesi lazım ki bir farkı olsun, değil mi yani!

            Şüphesiz bu dünya bir mezraadır. Mahşer ise bir beyderdir, harmandır! Bir tane sıdk(doğruluk), bir harman yalanları yakar. Ve nasıl ki bir harmanda başaklar döğülür; tasfiye neticesinde semereler(meyveler) iddihar edilir ya hani, bilirsiniz. İşte haşir meydanı da bir harmandır. Aman dikkat et ki kardeşim, bir dane-i yalan tutuşturmasın tüm salih amellerini. Sonra harman vakti gelip daneleri başaklardan ayıracağım diye beklerken, elinde ne var ne yok yanar kül olur ve sen de har vurup harman savurmuş olursun.

GÖRÜNTÜ LİNKİ : 

 

 

https://www.youtube.com/watch?v=VEuHhVAk5Gw

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları