11 Ağustos 2018 - Cumartesi

Allah diyen karpuz

Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 6 dk.
4219 okunma
Abdussamet Öztan

Abdussamet Öztan

-
Google News

            Üzerinde Allah yazan patatesi, yufkayı görmüşsünüzdür! Şimdilerde, özellikle tam mevsimindeyken bir de bu çıktı: “Allah diyen karpuz!” Evet yanlış duymadınız! Allah diyen karpuz! “Ama bu nasıl olur, dalga geçme bizimle!” demeyin! Dalga denizde olur, iyisi mi siz bu haftaki yazımızı sonuna kadar okuyun! ;) Eğer okumaz veya satırlarını atlarsanız karpuzun Allah dediğini inanın duyamayacaksınız! Benden söylemesi! Dikkatle takip edin anlatacaklarımı çünkü anlatacaklarım birbiriyle TAMAMEN  bağlantılı!

 

            ‘Bu dünya misafirhanesine gelen her bir yolcu, yani bizler; gözümüzü açıp baktıkça görüyoruz ki, pek acib ve garip bir aleme getirilmişiz!’ Öyle ki, daha anne karnında iken başlayan hayat yolculuğumuz, annemizden doğar doğmaz kopardığımız bir feryatla başladığı o andan itibaren, hayatımızın son dakikasına, son nefesimize kadar aslında mucizelerle dolu bir hayat yaşıyoruz! Dünyaya gelişimiz bir mucize gibi, inanılmaz bir şekilde! Kur’an’da da geçtiği gibi alâkasız bir şekilde ‘alaka’dan mudga’ya, yani bir çiğnem et haline ve o halde iken de o et kemiğe, kemikler iliklere, damarlara bürünüyor; türlü azâ cihazât ve hisler giydiriliyor insana ve bu vaziyette dünyaya gönderiliyor! Gelmekle kalmıyor, daha gelir gelmez yine Kur’an’da geçtiği gibi safi, temiz, leziz ve kan ve fışkı damarları arasından bembeyaz bir ab-ı hayat ile, süt ile besleniyor nâzeninâne! Yani hayata gelişi gibi, hayatını idâme ve devam ettirişi de aynı şekilde mucizevi diyebiliriz, inanılmaz ve şaşırtıcı!

 

            Mesela; özellikle iyiden iyiye içine girdiğimiz şu yaz günlerinde insanın en çok ihtiyacı olan  sulu gıdaların en çok bu mevsimde, yani yazın gelmesi de bir acayip! Mesela karpuz! :) Peki, diyelim ki bir karpuzun şöyle buz gibi daha kesmeye başlarken şöyle çıtır çıtır çatlayan bir karpuzun; tam mevsiminde bize ulaşması için ne lazımmış biliyor musunuz? Dünyanın güneş etrafında dönüş hareketini tamamlaması lazım ki, mevsimler oluşsun. Bu dönüşünü yaparken, dünyanın kendi etrafında da dönmesi lazım ki hem gece-gündüz hem de olgunlaşma dediğimiz olay, tam o karpuzun olması gerektiği şekilde gerçekleşsin. Dünya ile güneşin arasındaki uzaklaşıp yakınlaşma olayı dahi öyle bir denge içerisinde gerçekleşmeli ki ne karpuzu ne bizi dondursun, ne de yakıp kavursun. Yani bu vaziyette karpuz bize açıkca ALLAH diyor! Yani, lisan-ı istidad ile "Görmüyor musun ey insan!" diyor! "En sıcak, hatta kupkuru topraklarda, supsulu yetişen ben, sence kendi kendime, akılsız şuursuz sebeplerle veya tabiat ana ile olabilmem  imkanı var mı?" diyor! Diyor ama, duyabilene! İman kulaklığını kulağına, iman gözlüğünü gözüne takabilene! Mangalcılar bilir, mangalda bile etin bi tarafını fazla tutarsan ya yanar, ya bi tarafı az pişer. Arada bi çevirmen, döndürmen gerekir. Değil mi? :)

 

            Hal böyle iken; kozmoğrafya biliminin dediğine göre küre-i arzdan(yeryüzünden) bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan, bir lamba ve soba olan güneşimizin bir günlük faturası ne kadar biliyor musunuz? Bakın Bediüzzaman Hz. bize bunu, bilimin daha inkişaf etmediği 1930’lu yıllarda bakın güneşin faturasını bize nasıl hesaplamış: “Dünyanın denizleri kadar gazyağı, dağları kadar kömür veya bin dünya büyüklüğünde odun yığınları lazımdır ki o güneş sönmesin!” Bir günlük ısı ve ışığını kesmesin. Onu ve onun gibi ulvi milyarlarca yıldızları gazyağsız, odunsuz söndürmeden ve muallakta durduran, birbirine çarptırmadan, beraber ve çabuk gezdiren kim olabilir ki kardeşim? Bilirsiniz ki bir konu hakkında imtihana tabi tutulacak olsak, herhalde çoğumuz sınavın çoktan seçmeli olarak şıklı olmasını isterdik! Niye mi? "En azından sallarız tutar" mantığı bunda tutmaz! Şundan dolayı test olmasını

isterdik ki; çünkü adı üstünde ‘test’ bu, yani çoktan seçmeli şıkları var: A-B-C-D-E gibi. Eğer doğru

cevabı tam olarak kestiremiyorsan veya kesinlikle yanlış olan şıkları biliyorsan, şıklardan giderek

en azından doğru cevaba ulaşabilme imkan ve ihtimalin söz konusu oluyor çünkü. Ve böylece en azından sağlamasını yapabilme imkanın oluyor değil mi?

 

            Peki doğru cevabı nasıl bulabiliriz? Soruyu hatırlayacak olursak: “O karpuz nasıl Allah diyor? O yıldızlar güneşler ve seyyare gezegenler nasıl Allah diyor?” Ya diyeceksin ki; A) Esbâb-ı alem o karpuzu icad ediyor, yani onun oluşmasında etken olan sebepler, maddeler ve elementler neyse onlardır. B) Veyahut kendi kendine ve tesadüfen teşekkül ediyor, oluyor bitiyor. C) Tabiat dediğimiz, ateş su toprak hava onların icadında rol oynuyor, matbaa gibi yani. Veyahut D) Bir Kadir-i Zülcelâl’in kudretiyle icad edilir. Madem, aklen bu dört yoldan başka yol yoktur. Evvelki üç şıkkın eğer muhal, imkansız olduğu kesin isbat edilebilirse; D şıkkı olan Lâ ilâhe illallah, yani bir Allah’ın kudretiyle icad edilebilirliğinde, bir şüphemiz kalır mı? Tabi ki kalmaz..

 

            Öyleyse sen de kafanı kullan ve sana bu kadar nimetleri hiç yoktan vakti vaktine, basit ve şuursuz sebepler perdesiyle gönderen Rabb-ı Rahîm’ine, faturayı(şükrünü) ona secde ederek öde kardeşim. Biliyorsun ahirette bulaşık yıkatmıyorlar! ;)

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları