07 Mayıs 2018 - Pazartesi
Ben ona günahımı vermem
Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 6 dk.
2206 okunma
Abdussamet Öztan
-“Merhabalar dostlar! Kardeşler!.. Arkadaşlar!... Selam aleyküm!...” Bu haftaki yazıma böyle gireyim dedim. Ne var ki canım, sonuçta kardeşim desem de, dostum desem de hakkınız var; tam 121’nci yazımızla, acizâne bu hafta da karşınızdayız Tavşanlı Ekspres gazetesinde! Bu satırları okuyunca hemen ‘hoop biraber, dur bakalım hele; ne zaman kardeş olduk, arkadaş olduk senle?’ diyenler olabilir. Peki ‘ne zamandan beri birader olduk’, hani “biz kardeş değil miydik?”
“Hmm.. Şimdi çok hassas noktadan vurdun birader, orası öyle ama.. Onu kastetmemiştim ben!” diyenler de olabilir. Olsun, ziyanı yok. İşte ben gibi 121 haftadan beri olmasa da; belki daha uzun soluklu bir ömür yolculuğunda karşımıza çıkan ve birbirimize “kardeşim, dostum, arkadaşım!” dediğimiz insanlardan, bazen beklenmedik tavır veya durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Ve bu durumda da; karşımızdaki kişi dostumuz, kankamız da olsa artık bir fincan kahvenin hatrı ya oracıkta bitiyor veya kırk yılın son günü artık son tüketim tarihi dolmuş oluyor o hatrın.. Ve yollarımızı ayırıveriyor, karşımızdakinin bir hatası veya yanlışı ile onu silip, üstünü çizip, hayatımızdan söküp atıyoruz! “Günahımı bile vermem ben ona!” diyecek hale getiriyorlar bizi deyim yerindeyse. Değil mi? Hatta, bir dakika inada değmeyen bir şeye, bir sene inad ediyoruz. Peki; gerçekten o, bunu hak ediyor mu? Ya da biz bunu hak ediyor muyuz? Ya da şöyle söyleyeyim; bir kalemde silip atmamız mı gerekiyor, bu normal mi sizce?
Şu satırlara bi kulak verin, Allah için!: “Ey mü’mine kin ve adavet besleyen insafsız adam! Nasıl ki sen bir gemide veya hanede bulunsan, seninle beraber ‘dokuz masum ile bir cani var.’ Hatta ‘bir tek masum, dokuz cani’ olsa; yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.” İşte aynen öyle de; “sen, bir mü’min kardeşinde iman, İslamiyet, komşuluk gibi dokuz değil; belki yirmi sıfat-ı mâsume varken, sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir cani sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla, o mümin kardeşinin manen gark olmasına” teşebbüs etmiş olmuyor musun?
“Hem tevhid-i imanî, tevhid-i kulûbü ister.” Yani; “madem ki her ikinizin Hâlıkınız bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir.. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir.. bir bir, yüze kadar bir bir.. (Belki) sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir.. ona kadar bir bir.. Bu kadar bir bir.. ’ler, vahdet ve tevhidi; (bir olmayı) hem kalben, hem İslamiyeten iktiza ettiği halde; şikak ve nifaka, kin ve adavete sebebiyet veren; örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sabatsız şeyleri tercih edip, mü’mine karşı hakiki adavet etmek ve kin bağlamak; ne kadar o rabıta-yı vahdet olan (yani sizi birbirinizle bağlayan) alakalara hürmetsizliktir; kalbin ölmemiş ise aklın sönmemiş ise anlarsın.” diye geçer Bediüzzaman’ın Mektubatı’nda(s.263-264)
Şimdi düşün ki; hani o inat ettiğin ve hoşuna gitmediği bir davranışından dolayı; ya da ondan beklemediğin bir tutumundan dolayı, hani sen onu bir kalemde silip atıyorsun ya şimdi! İşte düşün ki; aranızda o kadar birlik alaka ve alametleri var ki; bu yaptığın şey örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz. Kur’ân’da geçer ki ‘örümceğin evi(ağdan olduğu için) en dayanıksızıdır’(Ankebut-41) Yani kardeş; örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz olan bir şey bu, belki de sen gözünde büyütüyor olmayasın sakın bunu? Bırak ya hu, affediver gitsin, ne olacak? Örümcek ağı gibi, bi püf demene bakar! Belki o kadar da önemli bir şey değildir hani. Ama “bir gün adavete değmeyen bir şeye, bir sene kin ve adavetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder?” Sonuçta nefsinin ve şeytanının da, kaderin de bir hissesi var. Belki nefsine, şeytanına mağlup olmuştur? Affet gitsin, ne olacak ki? Sonuçta sende de, herkeste de var bu nefis ve şeytan! Ya da, sakın ola sen de o nefis ve şeytanını dinliyor olmayasın? Öyleyse; sen de, o kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör, bir hisse de ona ver! Çünkü sen de nefis taşıyorsun! Unutma ki; nefis ve şeytanı dinleyen bir adam, kusurunu görmek istemez! Görse de yüz tevil ile tevil eder..
Sözün özü; “inadın gözü kördür, meleği şeytan görür” der ya hani! Gel kardeşim, sen de bırak şu inadını ve gözünü karartma! Ve madem ki “mü’minler ancak kardeştir”(Hucurat-10) der Rabbimiz ayette.. Öyleyse, bu kardeşlik hatrı için; Resulullah’ın(asm) hatrı için, Kur’an-ı Azim’üş-şân’ın hakkı için, Allah’ın hatrına affet!
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları