Yağmur duası mı hava tahmini mi?
Abdussamet Öztan
--Yağmur duası mı hava tahmini mi?-
Merhabalar dostlar. Malumunuz, ortalıkta bir kuraklık hakim. Bu vesileyle de son bir aydır, ara ara yağmur duaları yapıyoruz camilerimizde. “Tamam da, peki ya yağmur gelmezse?” ya da “hava tahmin raporlarına göre bugünlerde yağmur beklenildiği zaten söylenmekte idi. Yani yağmurun gelmesi hava tahminleriyle saat kaçta yağacağına kadar bilinebilen bir şey. Bu dualar neden?” diye düşünüp merak edenler var. Siz de ortalıkta dolaşan bu paradoksun yanıtını merak ediyorsanız, lütfen yazımın devamını takip ediniz.
Bulmacalarda başlıca içeceğimiz diye geçtiğinde kolaylıkla doldurabildiğimiz, ama yokluğu bulmacalarla doldurulabilecek kadar basit olmayan, olmaması cümle âleme mutlak yara olan bir elementtir, su… Bir elementten öte, değerdir hazinedir. Yağmur ise, bunun başlıca vesilelerindendir. Malum, su hakkında çok şey bilmek susuzluğumuzu gidermeyeceği gibi; yağmursuzluğumuzu da dindirmez. Öyleyse, bu hâllerin bizi hâllendirmesi gerektiği şekilde hâllenmek; yani hâlimizi kusurumuzu bilip istiğfar edip Rabbe yönelmek gerekliydi. İşte buna vesile olarak da, son bir aydır camilerimizde ara ara yağmur duaları yaptık. Lakin bu dualar, gelişigüzel cümlelerden ve onlara deyiverdiğimiz aminler de içi boş, ruhsuz birer temenniden mi ibaretti? Ne için dua ettik?
Bugün edindiğim istatistiksel bir habere göre; barajlarımızın doluluk oranı son on yılın en düşük seviyelerinde imiş. Bu da demek oluyor ki, ortalıkta umumi bir kuraklık hakim; ki bu da bir tür musibettir. Peki musibetlerle karşı karşıya gelmemizin nedeni ne idi? (Kısaca hafızalarımızın tozunu alalım hemen) “Bizi Yaratıcının huzuruna sevketmesi gereken bir kamçıydı.” İşte bu sebeple, “Yağmur namazı ve duası da bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir. Yoksa o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa; o dua, o ibadet hâlis olmadığından kabule lâyık olmaz.”1 Çünkü dua, bir tür ibadettir malum. İbadetin karşılığı ise, Rabbim ihsan ederse inşaallah ahirette olacak. “Dünyevi maksatlar ise, o nevi dua ve ibadetlerin vakitleridir” der Bediüzzaman. İşte yağmur duası da, bir vaktin girdiğini gösteriyordu bize. Vakti gemişti ve avuçlarımıza aczimizi gönlümüzü koyduk, ruhumuzu açtık inşaallah alemlerin Rabbine…
Şimdi gelelim assolist soruya: “Yağmurun gelmesi bilinebilen bir şey değil mi? Yani hava tahminleriyle saat kaçta yağacağına kadar tahmin edilebiliyor, bu dualara ne gerek vardı şimdi” mi diyoruz? Bu sorunun cevabı için sizlerle kısa bir yolculuğa çıkacağız. Yolculuk için Abese’nin bir kısmını navigasyon olarak kullanarak, devamında sizinle varmak istediğim asıl hedefimize erişeceğiz inşaallah. Lütfen biraz sabır.
Size aktaracağım ayet, sadece 32 numaralı ayet. Siz surenin tamamını okursunuz (Çünkü size aktaracağım ayetin önü ve devamıyla okuyunca hem yolculuk daha bir keyifli oluyor hem de varacağımız hedefe daha kestirme yoldan gidebiliyoruz bütünsel bir perspektifle. 24-32 arası ve hepsi.) Suyun biz yaratılanlar için manası şu manalarla aktarılır: “Size ve hayvanatınıza faydalı olması için suyun gönderilmesi…” Bu kısım metinde “Metâ’an-leküm” diye geçer. Yani bize manen der ki: "Size ve hayvanatınıza rızkı yetiştirmek için su semadan geliyor. O suda, size ve hayvanatınıza acıyıp şefkat edip rızık yetiştirmek kabiliyeti olmadığından; su gelmiyor, gönderiliyor demektir. Hem toprak, nebatatıyla açılıp, rızkınız oradan geliyor. Hissiz, şuursuz toprak, sizin rızkınızı düşünüp şefkat etmek kabiliyetinden pek uzak olduğundan, toprak kendi kendine açılmıyor, birisi o kapıyı açıyor, nimetleri ellerinize veriyor. Hem otlar, ağaçlar sizin rızkınızı düşünüp merhameten size meyveleri, hububatı yetiştirmekten pek çok uzak olduğundan, âyet gösteriyor ki, onlar bir Hakîm-i Rahîm'in perde arkasından uzattığı ipler ve şeritlerdir ki, nimetlerini onlara takmış, zîhayatlara(canlılara) uzatıyor.”2 Demek bir gönderen var!
Çoğumuz yağmuru rahmet diye niteleriz değil mi? İşte bu rahmet olan yağmurun gelmesi, güneşin doğuş ve batışında mevcut olan kesinliğin aksine olarak belli bir kanuna bağlı kılınmadığından, bizi her vakit dergah-ı ilahiye sevketmesi gereklidir dostlar. Çünkü güneşin doğumu “muttarid bir kaideye tâbi' olduğundan, güneşin çıkması için dua edilmiyor ve çıkmasına dair şükür yapılmıyor. Ve ilm-i beşerî o kaidenin yoluyla yarın güneşin çıkacağını bildiği için, gaibden sayılmıyor.”3 Yağmurun gelişi eğer güneşin doğması gibi belli bir adetullah kanunu çerçevesinde olsaydı “nasıl olsa şu vakitte yağmur gelecek” deyip; yine de onun varlığına şükredip; yokluğunda da ona olan ihtiyacımızı, zaaf ve aczimizi hisseder miydik sizce? Şükredip hmeyi geçin, aklımızın küçücük bir milimetrekaresinde küçük bir parseli bile olmazdı. İşte bu sebeple; yağmurun belli bir nüzul zamanı yoktur.
Peki, gelelim yağmurun ne zaman yağacağının bilinmesine. Yağmurun geleceği zamanın bilinmesi demek, yağmurun gelip gelmeyeceğinin bilinmesi demek değildir! Neden mi? Çünkü; teknolojik imkanlarla yağmurun gelmesiyle alakalı bazı alametleri, işaretleri tespit etmek; gaybı bilmek, dolayısıyla yağmurun kesin ne zaman geleceğini bilmek demek değildir. Yokluktan çıkıp, varlık alemine gönderilen yağmurun, bazı belirtileri ortaya çıkmaya ve yakınlaşmaya başladığı zaman; hareket ve belirtilere göre sadece tahmin yürütmektir. Hatta bazen ihtiyarlarımız da hissederler bunu, meteoroloji istasyonu gibidirler mübarekler! ;) Romatizmal ağrıları olmaya başlar mesela, hissederler ki yağmur yaklaşıyor. Çünkü bazı belirtileri ortaya çıkmaya başlayan yağmuru, bedenlerinde mevcut o sinirsel hassasiyetle hissederler. İşte, hava tahmin raporları da adı üstünde tahmin raporudur sadece. Hava raporu değildir bu çalışmalar. Nitekim geçmişte, İstanbul için TV’lerden çok kuvvetli sağanak uyarısı yapıldığı ama hiçbir yağmur alametinin olmadığı zamanları hatırlarım, sizler de anımsarsınız.
Elhasıl; bir şeyi bilmemek değil, öğrenmemek ayıp demişler ya. Biliyorduysak, sorun yok. Bilmiyorduysak da, sorun zaten ortadan kalktı inşaallah! ;) Selametle. {Dipnot: 1- Sözler (317), 2- Sözler (423), 3- Lem'alar (111)}