13 Nisan 2018 - Cuma

NEDEN ENGELLİYİM SUÇUM NE?

Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 6 dk.
2336 okunma
Abdussamet Öztan

Abdussamet Öztan

-
Google News

            Merhabalar değerli Tavşanlı Ekspres okuyucularımız. Bu hafta sizlerle, yine bize gelen bir soruyu ve değerlendireceğiz. Ola ki ya sizin, ya bi yakınınızın yakındığı bir durum olabilir bu. Çünkü bunlar, çözülemezse insanları toplumdan soyutlayan bir hale getiriyor, dünyevi hayatını zindan ediyor; bir de insanları (Allah korusun) ebedî hayatında hüsrana sürüklüyor. Şöyle ki:

            “Doğuştan veya sonradan oluşan fiziksel, psikolojik, işitsel, görsel vb engelliyim. (Aslında engel değil bunlar ama, kendilerini öyle ifade ettikleri için bu kavramı kullandım ben de) İnsanlar beni gördüklerinde bendeki bu eksiklikler sebebiyle arkamdan gülüşmelere, benimle dalga geçmeye başlıyorlar. Bunu anlıyor, duyuyor veya hallerinden hissediyorum; defalarca yaşıyorum! Üstelik bu durumdan kurtulmak için, türlü ameliyatlar da geçirdim; ama olmadı işte bir türlü, hala aynı rahatsızlık! Neden ben böyleyim? Neden Allah beni böyle engelli yarattı ve bundan dolayı benle dalga geçiyorlar? Suçum ne?”

            Böyle düşünen dostum, sevgili kardeşim! Bak öncelikle şu satırlara bi kulak ver lütfen: “Senin hakkın şekva değil, şükürdür sabırdır. Çünkü senin vücudun ve cihazatın, senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgahlardan satın almamışsın. Demek başkasının malıdır, onların mâliki mülkünde istediği gibi tasarruf eder.”(Lem’alar/s.207) Düşün ki, bir terzi var ve kendi diktiği şahane bir elbise var. Onu kalıba göre ayarlamak için seni seçti, hatta ücretini de sana peşin verdi! Ve dahi güzel sanatını, kıymettar servetini göstermek için sana, kendi diktiği bu gömleği giydirdi. Sonra senin üstünde vaziyetler verdi; harika enva-ı sanatını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır. Sen bu halde diyebilir misin: “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun. Beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun” diye? İşte Allah da; insana göz, kulak, kalp vs. gibi cihazatla giydirdiği cisim gömleğini, esmasının nakışlarını göstermek için değişik hallere sokabilir. Örneğin; sen açlıkla onun Rezzak ismini tanıdığın gibi, Şafi ismini de hastalığınla bilirsin. Bu noktadan; insanın elinde olmayan mülkü için malikiyet dava etmesi, yanlış olur değil mi değerli kardeşim?

            Bir de şu satırlara kulak ver lütfen: Şekva bir haktan gelir. Yani senin bir hakkın zayi mi oldu ki şekva ediyorsun? Elinden mi alındı, hakkına mı girildi? Değil! O zaman “sen, kendinden daha yukarı mertebelerdeki sıhhatli olanlara bakıp şekva edemezsin. Belki sen, sıhhat noktasında kendinden daha aşağıda olanlara bakıp şükretmekle mükellefsin. Senin elin kırık ise, kesilmiş ellere bak! Bir gözün yoksa, iki gözü de olmayan amâlara bak, Allah’a şükret!”(Lem’alar/s.215) Veya diyelim ki amâ birisisin. Görmüyorsun, ama şunu biliyor musun? Bu dünyada nasıl ki çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan mü’minler görmüyorlar. Kabirde o körler, iman ile gitmiş ise; o derece ehl-i kuburdan ziyade görür! En uzak yerleri gösteren dürbünle bakar gibi, Cennet bağlarını daha kabirde iken sinema gibi görüp, temaşa eder; keyiflenir!(Lem’alar/s.213) Şunu da unutma ki; musibetleri şu açıdan karşılamak lazımdır. Örneğin; nasılki bir çoban, gayrın tarlasına tecavüz eden koyunlarına bir taş atar, onlar o taştan hissederler ki zararlı işten kurtarmak için ihtardır. Memnunâne dönerler. İşte musibetler de; ilâhi birer ihtar olabilir kardeşim; veya senin Allah var deyip yokmuş gibi yaşadığın şu gafletten uyandırmak içindir; hem günahına keffarettir!(Lem’alar/s.11)

            Yani kardeşim; imtihan dediğimiz şey illa ki bir erkek için kadın, kadın için de erkek; para pul, mal mülk olacak değil ya! Verilen değil, verilmeyen de imtihandır! Unutma! Önemli olan ise Allah kuluna kaldıramayacağını yüklemez kardeş elbet, sabret! Rabbinden kolaylık dile! Sana sataşan, laf atanları da duymazdan gel, görmezden gel; ne çıkar ki! “Belki o da bilmediğinden, aklı çark etmediğinden öyle yapıyordur. Allah hidayet versin” de. Ama bile bile yapıyorsa, vaylar olsun onun haline! Ki öyle bir gün gelecek ki, evlad ana babadan, ana baba evladından kaçacağı o korkunç günün, hesap gününün azametini hatırla ve de ki: “Madem Allah var, elbet ahiret vardır!” O ki zerre miskal iyiliği de, kötülüğü karşılıksız bırakmayandır!(Zilzal S./7-8.ayet) Ve Yakub as gibi ‘Ben hüznümü, kederimi Allah’a havale ediyorum’ de, beddua bile etme sabret! Allah ecrini, kat be kat verecek elbet! İlelebet!.. Ve bunlara aldırmamak için de, kendini güncelle ve imanını sürekli şarj et! (Nasıl şarj edebilirim dersen, bize Facebook ve Instagram’da @risaleofis’ten mesaj at)

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları