18 Nisan 2021 - Pazar

Dert, adamı dinletir (#sıradışı)

Yazar - Abdussamet Öztan
Okuma Süresi: 7 dk.
834 okunma
Abdussamet Öztan

Abdussamet Öztan

-
Google News

Dert, adamı dinletir (#sıradışı)
Merhabalar değerli dostlar. Normalde dert adamı söyletir diye biliriz. İyi ama dertli adam kime
söyleyecek, onun derdini kim dinleyecek? Aileden biri serisinin ilk yazılarında kısmen işlediğimiz bu konuyu, yeri
geldiği için tekrar sizlerle paylaşmak istedim. Bu sefer farklı yönleriyle.
Dünya dönüyor… Öylece akıp gidiyor… Tutabilene bravo! Fakat insan, dünyadan da hızlı bir surette akıp
gidiyor bu hayatta. Ve ona öyle kaptırıyoruz ki kendimizi, tüm his ve arzularımızla o şeylerin ekseni etrafında
dönüyor, gecemizi gündüzümüzü toprak edip ha bire istek ve arzular ekiyor, her daim onları biçmeye çalışıyoruz
olanca gücümüzle. Deyim yerindeyse ışık hızına yetişmeye ramak kala bir sürat ile duraksız, soluksuz bir şekilde
kaptırıp gidiyoruz. Koşuşturmacalarımız öylesine çok ki… Sanki biz olmasak hep bir şeyler yarım, hep bir şeyler
eksik kalacakmış gibi hissediyoruz. Belki dünyayı kurtarmıyoruz ama, kendi gemimizi kurtaran kaptan olma
yolunda emin adımlarla koşuyoruz. Geminin dışında olan hiçbir şeyi umursamayan bir eda ile… Ve bir şeyleri
unutuyoruz. Mesela kendimizi; sonra merhaba dediğimiz, kardeşim, arkadaşım, eşim, evladım dediğimiz insanlara
zaman ayırmayı... Öyle ki zaman ayırmayı unuttuğumuz gibi, yeri geliyor onların varlığından bile bîhaber bir
şekilde, gümbür gümbür koşuyoruz dünyanın ekseni etrafında! Bir telaştır akıp gidiyor hepimizde. Sürüklüyor
hepimizi…
Bunlar yetmezmiş gibi bir de hayatımızı sığdırdığımız 4-5 inc’lik telefonlarımızla, hayatı artık mobil olarak
yaşamaya alıştırılmış haldeyiz. Bizim üçüncü bir ciğerimiz haline gelen bu mobil aygıtlarla nefes aldığımızdan olsa
gerek, sesimizi, soluğumuzu, her tavrımızı bilip tam da bizim özeneceğimiz şeylerle dolu olarak karşımıza çıkan
reklam ve içerikler ise; bizi önü alınmaz bir tüketim çılgınlığına iteklemiş durumda. Telefonlarımız sanki en yakın
bir garson, bir servis yetkilisi gibi; onu getir, bunu götür, şunu sepete ekle; çılgın indirimler, muhteşem aylar
derken unutuyoruz bazı şeyleri… Mesela; elimizdekiyle yetinmek diye bir kavram da yok artık hayat lugatımızda.
Yokluk desen, o zaten yok! Hele ki çocuklarımız, yokluğun ne demek olduğunu bilemeyecekleri bir haline getirilen
yaşam şartları içerisinde, öylece nereye entegre olduğunu bile bilmeden büyüyüp gidiyorlar. Öyle bir
koşuşturmaca içerisindeyiz ki, çocuklarımızın büyüdüğünü bile fark edemez hale gelmişiz. En önemlisi de
kardeşlerimizi, yakınlarımızı, dostlarımızı, dostluklarımızı unutuyoruz. Veya unutturuluyoruz. Bu hale getirilmişiz,
ama olmuş işte bir şekilde.
Özellikle Instagram karelerinde gördüğümüz ve durumlara koyulan gülen yüzler, mutlu aile fotoğrafları,
mütebessim kareler ve kutlamalar öyle bir koreografi ile sunuluyor ki herkes tarafından; bunlar bizleri farklı bir
sıradanlığa çekmiş durumda. Öyle bir sıradanlık ki, bu yeni sıradanlığın farkında bile değiliz! İsmi gereği
kendisinden biz insanları daha sosyal varlıklar kılabilmesi beklenen sosyal medya, ne acıdır ki daha da asosyal
hale getirmiş bir durumda. Sosyal medyada hiç bir insan kolay kolay olumsuz yanlarını yansıtmak istemediğinden
olsa gerek “herkes mi neşeli, her şey mi güllük gülistanlık ya hu?” diye düşünmek aklımızın ucundan bile
geçmiyor. Çünkü dediğim gibi, sıradan dışı bir sıradanlık rüzgarına kapılmış, alabora olmuş kopup gidiyoruz.
Önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi; insanların öyle dertleri var ki… Karşınızdaki insana bir espri
yapıyorsunuz, gülüp geçiveriyor o an. Siz zannediyorsunuz ki her şey yolunda onun hayatında. Onunla havadan
sudan bir şeyler konuşuyorsunuz, dinliyor gibi bir hali var; ama bakalım kafasında ne çok tilki var? Öyle ki
kuyrukları bile birbirine değmeden dolanıyor bu tilkiler. Malum, insanın bir günü diğer gününü tutmayabiliyor ve
insanların dışı güler ama içi belki de kan ağlıyordur, bilemeyiz değil mi? Bir gün öncesinde, hatta bir yarım saat
öncesinde iyi olduğunu kesin bildiğimiz bir insana gelen bir telefon, bir kısa mesaj bile bazen insanın o anki dünya
lambasının anahtarını kapatıp zifiri karanlığa gömülmesine sebebiyet verebiliyor. Belki gün içerisinde yaşamış
olabileceği ve birileriyle paylaşıp el birliğiyle aşmaya ihtiyacı olduğu bir sıkıntısı vardır. Adam dertli belki ve dert
adamı söyletir derler ya hani, elbette ki birilerine açmak; en azından içindekileri paylaşmak istiyor ama, dertli
adamı dinleyecek kimse yok ki. Sorsak, herkes dertli… Ama inanın, sizin dert saydığınızı nimet bilecek o kadar
dertli var ki… Sizin kolaylıkla sahile çıkarabildiğiniz hayat geminizi bir kaşık suda batırabilen, küçücük dertler
arasında boğulup gidenler var. Günümüzde insanların çoğu, malumunuz ki maalesef dinlenilmediklerinden
şikayetçiler. Bu sebeple de çoğu zaman da dertlerini paylaşmak yerine içlerine içlerine atar ve biriktirirler. Tabi bir
yerde mutlaka bir patlak veriyor bu biriktirmeler ve hayat damarlarından bazılarında tıkanmalar meydana getirip,
(Allah korusun) hayattan istifa etmeyi düşündürecek manevi krizler geçirmesine sebebiyet verebiliyor. İşte demem
o ki; kardeşi kardeş, evladı evlat, anayı ana, babayı baba; kısacası bizi biz yapan, insan kılan istisnasız TÜM
DEĞERLERİMİZDEN yavaş ama kontrollü bir şekilde uzaklaşıyoruz. Farkında mısınız? Kardeşim dediğimiz
insanları, hep sosyal medyadan gördüğümüz kadarıyla tanıyıp selamlaşır olmuşuz.
Ama bu böyle gitmesin artık lütfen! Bir mesaj, bir arama ile dahi olsa “kardeşim nasılsın, her şey yolunda
değil mi, bak dertleşmek istediğin bir şeyler varsa gerçekten bana anlatabilirsin, biz bu günler için varız kardeşim,
lütfen ama sakın çekinme!” gibilerinden karşımızdaki insanın dilini çözmeye çalışalım. Dertler paylaşıldıkça
artmaz, aksine azalır bilirsiniz. Çözülmese bile, dışarı sızdırılan bu içsel birikimler Allah’ın izniyle insanları
rahatlamaya, deşarj etmeye vesile olacaktır. Konuşabilecekleri birileri olmasa da en azından birinin dahi
olduğunu bilmesi, ona güç ve kuvvet verecektir. Efendimiz asm’dan bilmana rivayet ile “Müslüman kardeşinin
derdiyle dertlenmeyen, bizden değildir”(1) buyrulmuş ya hani. Kendimize, özümüze dönelim ne olur. Allah için!

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları