26 Nisan 2021 - Pazartesi

Bir insana işte bu kadar toprak yeter

Yazar - Muhammet Uygun
Okuma Süresi: 6 dk.
1169 okunma
Muhammet Uygun

Muhammet Uygun

mehmetuygur299@gmail.com -
Google News

Bir insana işte bu kadar toprak yeter

 

Tolstoy'un "İnsan Ne ile Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom'un hazin ve ibretlik öyküsü vardır. Bu öyküyü sizinde okumanızı istedim. Buyurun..
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir.
Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom'a "Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım" der. "Yoksa bütün hakkını kaybedersin." Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye.
Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez.
Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir gücü.
Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, burnundan kanlar damlamaya başlar.
Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz...
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olayı bir daha izlemiştir.
Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom'u gömerler.
Reis, Pahom'un mezarının başında durur şöyle der:
"Bir insana işte bu kadar toprak yeter!"

*

Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz.
Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev... Gözlerimiz, midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük...
Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını.
Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır. Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından...
Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir... Benlik biriktirirken, benliğini tüketir...
Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz.
Doldurabildiği bir cüzdanı olmasa da bir evi muhabbetle, kanaatle dolduran bir kadının, akşamları evine gelen, ekmek getiren, "Eline sağlık hanım" diyen bir erkeğin, "Zengin" olduğunu ne zaman anlayacağız?
Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz hepimiz, aslında..

***

İnsanı en son bırakan şey nedir?  

Geçenlerde bir yazı okumuştum öyle güzel bir yazı ki ara ara insanın hatırlayıp okuması gerekir. O zaman neden paylaşmayayım ki dedim, böylelikle her zaman hatırlayabilirim.

Buyurun o güzel yazı..

Asırlar önce Miletli Thales'e sormuşlar: "Sana göre dünyada biricik, devamlı olan şey nedir?"
"Ümit" diye cevap vermiş filozof:
"Zira bizi en son bırakan budur."

*


Doğru, ümit insanı en son ölümle terk eder.
Sonra bir başka soruyla sıkıştırmışlar Thales'i:
"Dünyada en kolay olan şey nedir?"
"Başkalarına nasihat vermek" demiş Thales.

*

Evet, gerçekten de nasihat ne çok kolay iştir.
Başkalarını anlamak ise en zorudur; insan ustalığı ister.
Üstelik her an bir Edip Cansever dizesi gibi cevaplanabilirsiniz:
"Ne çıkar siz beni anlamasanız da" diye.

*

İnsanı ümitle birlikte, sınırsız kucaklayan vicdandır.
Zalimin biri, bir filozofa sormuş:
"Vicdan, neye derler?"
Filozof'un yanıtı, "Senin bilmediğin ve sana lazım olmayan şeye" olmuş.

*

İnsan özünde çok konuşan, aslında az dinleyen bir varlıktır.
Az konuşan, çok dinleyende bilin ki hep bir cevher vardır.
Bir gün Farabi'ye "Lafı uzatanlara ne yapmak lazım?" diye sormuşlar.
Farabi"Uzun konuşanı, kısa dinlemeli" demiş. İyi söylemiş.

*

Bir başka filozofa sormuşlar:
"Bir insanın zeki olduğunu nereden anlarsınız?"
"Konuşmasından", demiş adamcağız.
"Peki ya konuşmaz ise" diye karşılık vermişler.
"O kadar akıllı insan yoktur ki!" diye cevaplamış filozof.

*

Usta divan şairi Baki'ye sormuşlar:
"Geleceği öğrenmek ister misin?"
O da düşünmüş, sonra sessizce cevap vermiş:
"Hayır istemem; çünkü geçmişten farkı yoktur."

*

Her 'zıt' insana güzel, olumlu bir şey öğretir; Lokman'a da aniden sormuşlar:
"Edebi kimden öğrendin?"
Lokman, gülümseyerek cevap vermiş:
"Edepsizlerden."

*

Yıl 1950, hâlâ İkinci Dünya Savaşı'nın büyük yaraları sarılıyor.
Ünlü atom bilgini Albert Einstein'a, ölmeden önce sormuşlar:
"Üçüncü dünya savaşı hangi silahlarla yapılacak."
"Onu bilemem" demiş Einstein; "Ama dördüncüsünün taş, sopa ve ok ve yaylarla yapılacağı kesin."

*

Yazıyı bitirirken, koca Yunus Emre'yi hatırladım:
"Cümleler doğrudur, sen doğru isen
Doğruluk bulunmaz, sen eğri isen."
Sevgi, iyilik, güzellik, ümit, doğruluk, hiç eksik olmasın içimizden.

***

yazar ve şair Ünal Ersözlü'den  

Bugün biraz uzun ama bir o kadar da güzel bir yazı oldu , yazıyı bitirmeden bende birkaç satır eklemek istiyorum.

Hata insana mahsustur, insan sürekli hata yapar sonra da yaptığı hataları hatırlayıp pişman olur ve bu döngü sürekli tekrar eder ama insan şunu düşünmez, pişman olmasa o hatayı sürekli yapacağını.

Tebessüm
Fevkalade başarılı ve fevkalade insancıl patron her fırsatta çalışanlarının yanına gider ve onlarla sohbet ederdi.
Bir defasında genç bir elemanı sordu..
"Bu başarınızı neye borçlusunuz?."
"İki kelime" dedi, patron. "Doğru kararlar!."
"Peki ya doğru kararları neye borçlusunuz" dedi, genç..
"Tek kelime" dedi, patron.. "Tecrübe!."
"Peki tecrübeyi neye borçlusunuz" diye üsteledi genç.
"İki kelime" dedi, patron.. "Yanlış kararlar!."

Sevdiğim laflar

"Yaptığından pişman olmayan akıl, cezasını ağır öder!"
Publilius


 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.