Uyanık Olmalıyız

Siyaset Yayın: 25 Mart 2017 - Cumartesi - Güncelleme: 25.03.2017 17:50:21
Editör -
Okuma Süresi: 13 dk.
3952 okunma
Google News

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı ve AK Parti Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili bilgi vermek amacıyla, AK Parti Merkez İlçe Başkanı Cevdet Korkmaz ile Genç Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği Başkanı Ahmet Muhammed Tosun ve yönetim kurulu üyeleri ile dernek binasında yapılan toplantıda bir araya geldi. Kavuncu, vesayet odaklarının kol gezdiği dönemlerin artık geride kalacağını söyleyerek, milletin terazisine güvendiklerini belirtti.   Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili bilgilendirme toplantısı için MÜSİAD üyeleriyle bir araya gelen Kavuncu, cumhuriyet tarihimizin dramlarla dolu olduğunu belirterek, “Anayasa değişikliği Türkiye’nin gündemine durup dururken gelen bir konu değil. Türkiye 1923 yılında Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte yeni bir döneme başladı. Bu dönem içerisinde cumhuriyet kavram olarak yer almasına rağmen, hem egemenliğin kayıtsız şartsız millete bağlandığı bir anayasa, hem de milletin meclisinde ilan edilmesine rağmen bunu hakkıyla başaramadık. Geçtiğimiz dönemlerde demokrasimiz hiçte iyi sınavlar vermedi. Cumhuriyet tarihimiz maalesef dramlarla ve ülkemiz adına da kaybedilmiş zamanlarla dolu. Dünya tarihinin son 50 yılına bakıldığında, çok büyük bir değişim ve dönüşüm içerisinde. Dünya tarihindeki bu değişimlere hep birlikte tanıklık yapıyoruz. Bu değişimler içerisinde mücadele yöntemleri, güç paylaşım yöntemleri değişmiş ve emperyalist güçlerin diğer ülkeler üzerinde baskıcı ve zulüm eden görüşleriyle çok farklı durumlar ortaya çıkmış. Maalesef özellikle İslam dünyası, kendi içinde bu değişimi iyi okuyamamış ve kendisine verilen bir takım felsefi hayat tarzını kolay kabul ettikleri için; bugün parçalanmış ve bölünmüş. Bir zamanlar dünyaya baskıyla değil, gittiği yere barış, adalet ve hukuk getiren Anadolu medeniyetinin mirasçılarıyız. Bu kültür, bu medeniyet genlerimizde duruyor. Bizim başka bir medeniyeti kabul etmemiz asla mümkün bir şey değil”dedi.  

Türkiye’ye hedefleri doğrultusunda çok büyük bedeller ödetildiğini söyleyen Kavuncu, “Bizim siyasi hareketimizin, yeniden diriliş ve özellikle sınır ötesi gönül birliğini sağlama yönünde özel hedefleri var. Bu hedef doğrultusunda Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde, Türkiye son 15 yılda çok büyük bir ilerleme kaydetti. Çok büyük bedeller ödedik. Ödetme çabası içerisinde olanlar bununla ilgili girişimlerine de devam ediyor. Her türlü masa başı ve askeri oyun oynandı. En sonunda da 15 Temmuz’da altın vuruş yapmayı arzu ettiler. Tarihin en kanlı ve en hain girişimlerinde birine tanık olduk. 2013 Mayısındaki Türkiye’de Cumhurbaşkanımız, her yaptığımız toplantıda ülkemizin ihracat rakamlarından bahsediyordu. Her hafta istinasız yeni bir rekor kırılıyordu. Yani biz aynı hızda devam edebiliyor olsak, belki de şuandaki ihracat rakamının iki katına çıkarmış olacaktık. Gezi olaylarından örnek vereyim. Bir polis kalkmış, orda az sayıdaki masum denilebilecek insanların çadırlarını yakmış yıkmış. Sonrasında olayın anlaşılmaz bir şekilde parlayışı. Adeta benzine ateş atılmış ve 1-2 ay sonra bile gecenin ikisinde balkon ağızlarında düdük çalan, ellerinde teneke çalan insanlar vardı. Yani toplumsal bir cinnet.  Şuanda bunu yapan olsa heralde ruh sağlığından şüphe edersiniz. Ama o gün sanki çok normalmiş gibi bir imaj yaydılar. Yani bu insanların şeytanlıklarının sınırı yok”dedi. “KURDUKLARI OYUNLAR BOZULUYOR” Türkiye’yi yönlendirmeye çalışanların kurdukları oyunların bir bir ortaya çıktığını belirten Kavuncu, “Eğer terörle ilgili askeri yapılanmayı çok daha önceden keşfedebilmiş olsaydık, bugüne kadar terör diye bir sorunda kalmayacaktı. 15 Temmuz gecesi Ankara’da bomba yağdıran hainler, aslında Diyarbakır’da görevlilerdi ve PKK’yı bombalamaları gereken askerlerdi. Onların PKK’yla mücadelede bizlere nasıl hainlik ettiklerini gördük. Bunlar büyük bir oyunun ve derin akılın parçaları. Dünyayı şekillendirmek isteyen kişilerin Türkiye’yi yönlendirme çabaları. Ne zaman iyi bir şey olsa sürekli farklı kartlar, farklı oyunlar uygulanıyor. Bu oyunlar artık bozuluyor ve bozulacak. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye artık bu oynanan oyunların farkına vardı.” dedi.   Vesayetçilerin artık gelişen Türkiye’de rol alamayacağını söyleyen Kavuncu, günümüze kadar süren dönemde siyasi krizlerden örnek vererek, “Cumhuriyet tarihimiz çok ağır sınavlardan geçti dedik. Özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü Cumhurbaşkanlığına getiriliyor ve aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin kalıcı genel başkanı ve milli şef olarak ilan ediliyor. Yani hiçbir şekilde değiştirilemez tek adam. Demokrasi olsun ama yalnızca bizim çocuklar olsun deniliyor. O dönemin demokrasisinde, valiler CHP’nin il başkanlarıydı. Halk evleri vasıtasıyla da bütün bürokraside ağır bir tahakküm kurulmuştu. Halk evlerine üye olmayanlara yaşama ve iş sahibi olma imkanı tanınmayarak ağır bir baskı uygulanmıştı. Bu baskı dönemi rahmetli Menderes dönemine kadar sürdü. O dönemde halk kendini ifade edebileceği bir zemin buldu ve “Yeter karar milletindir” sloganıyla ilk defa yönetime gelmiş oldu. Fakat geldiğinde vesayet bütün haşmetiyle devletin ve Menderes’in üzerindeydi. Baktılar ki halkın istekleri yerine geliyor, kendi kurdukları düğümler çözülüyor; bu sefer başbakanımızı ve 3 bakanımızı darağacına yolladılar. Bu Türkiye demokrasisi için bir dramdı. Sağ ve ya sol görüşlü olunabilir. Her demokrasiye inanan insanın, bunu hatırlaması ve bunun hesabını verebilmesi lazım. Bugün sunduğumuz anayasaya demokrasi referansıyla karşı gelenler, aslında o gün Menderes’in idamına ses çıkarmayanlar ve destek verenlerdi. Menderes’ten sonra da bu vesayetçilerin derdi bitmedi. Darbe sonrası gelen bütün cumhurbaşkanları yetkisiz yani noter cumhurbaşkanıydı. Bunlar milletin tanımadığı ve seçmediği cumhurbaşkanlarıydı. O dönemde gelen koalisyon hükümetleriyle Türkiye’nin zaman kaybetmesine ve giderek çığ gibi artan bir ekonomik yük altında, darbe dönemine hazırlanmasına yardımcı oldu. Kabus gibi yıllar. Denize düşen yılana sarılır misali 1980 darbesi olduğunda millet, “İyi oldu artık eskisi gibi kan dökülmüyor” diyebilecek seviyeye getirilmişti. Yani haklı görmüşlerdi. Halkı bezdirdiler. Önceden cumhurbaşkanı seçileceği zaman, turlar yapılırdı. Bunlara nafile turlar denirdi. Çünkü olacağı yoktu. O turlarda Ajda Pekkan ve Zeki Müren bile oy çıkmıştı. Bu kadarda sulandırılmıştı. Amaçları da buydu, ülkeyi kaos ortamına sokmak. O dönem mecliste çalışanlara soruyorum. 1980 darbesinde neler oldu? Diyorlarki, “ Genel kurulu kilitlediler, yukarıda Kenan Evren’in bir odası vardı. Her odaya bir yüzbaşı binbaşı oturtuldu. Bunlar yazıyorlar, gönderiyorlar o artık kanun sayılıyordu. Her şey onlara bağlıydı. O zamanlar o gazla Horoz partisi kurdular. Ama bu millet asla onlara izin vermedi ve rahmetli Turgut Özal ülkede yönetime geldi. Özal’ında ülkemizin dönüm noktaları olarak sayılabilecek bir sürü katkısı var. Birçok alanda önemli reformlar yapılarak ülke gelişimine büyük katkılar sağlandı. Ama tabi buda hoşlarına gitmedi ve Özal’ı zehirlediler. Darbelerle birlikte cumhurbaşkanına sınırsız yetki ve sorumsuzluk verilmişti. Bir tarafta cumhurbaşkanı bir tarafta başbakan. Bu ikili sistem her zaman sorun ve problemleri beraberinde getirdi. Özal’la Yıldırım Akbulut arasındaki Musul konusunda yaşanan görüş ayrılıklarıyla bugün bile negatif yansıyan sonuçları yaşatıyor. Çiller Demirel’in kızım dediği kişiydi. Başbakanlığa getirdi ama sonra kızını camdan atmaya karar verdi. Yine bir koalisyon öncesi yine cumhurbaşkanı seçilecek. Ecevit diyorki, anayasa mahkemesinde dürüst bir adam var bizdendir onu getirelim. Akşam herkes tamam diyor neyse askerlerde tamam diyor. Ertesi gün sabah Türkiye’nin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer. Bir gün MGK toplantısı yapılıyor. Ecevit zılgıtı, kitabı yemiş bir basın açıklaması yapıyor. Toplantıda, “Sayın cumhurbaşkanı bana son derece saygısız bir şekilde konuştu ve kitap attı.” diyor.  Demesine diyor ama sonuçta 22 banka batıyor milyar dolarlık zarar ve onlarca yılımız heba ediliyor. Bu anlaşmazlığın hesabını kimse soramıyor. Sonra cumhurbaşkanımızın başbakanlık döneminde, bir genel müdür atanacak üçlü kararname gerekiyor. Hiçbir kararname Ahmet Necdet Sezer tarafından imzalanmıyor. Her şeye ret. Ve o dönem Ankara vekaletlerle yönetiliyor. Bizim çocuklar seçilsin diyen vesayetçiler baktılar kendi çocukları seçilemiyor, kim seçilirse seçilsin yeni kurumlar kurup biz yönetelim. YAŞ,HSYK,YÖK gibi kurumlarla denetimleri kendi ellerine almaya çalışıyorlar. 550 milletvekili bile el kaldırsa onlar için boş. Milletin seçtiği vekilleri tanımayarak bir karar alınacağı zaman dur biz bir bakalım diyen zihniyet var. Bununla ilgili ilk değişim 2007’deki referandumla cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi. Şuanda hayır diyen zihniyet 2007’de de hayır demişti. Yani millet değil parlamento eskisi gibi nafile turlarla seçilsin. Ve ya Ecevit döneminde olduğu gibi akşam yemeğinde oturalım askerlerle birlikte cumhurbaşkanını seçelim. Milletimiz yine o gün oyunu bozdu. Referandumla birlikte cumhurbaşkanlığı makamı çok büyük bir temsiliyete kavuşmuş oldu. Bu millet Recep Tayyip Erdoğan’a güvendi ve şuana kadar bu güveni zedeleyecek hiçbir şey olmadığı gibi her geçen gün milletin takdirini ve güvenini artarak kazanmaya devam ediyor. 15 Temmuzda sayın cumhurbaşkanımızı arayan sadece AK Partililer değildi. Millete hainlik yapmayan herkes cumhurbaşkanımızı bekledi. Herkes cumhurbaşkanımızın çağrısıyla birlikte, büyük bir rahatlama ve güven duygusuna erişti. Milletin kendini göstermesi ve eşi benzeri olmayan kahramanlık öyküsünün oluşmasının temel sebebi budur. Bu deneyimleri görerek, bir yönetim modeli değişikliğine ihtiyaç olduğu ortaya konuldu. Çünkü mevcut olan cumhurbaşkanı ve başbakan sürekli kriz çıkarmaya ve darbe oluşmasına potansiyel bir risk oluşturuyordu.” diye konuştu.

Milletle köprülerini atmış, eksenini milletten ayırmış siyaset yapanların, milletten bir rağbet almasına imkan olmadığını belirten Kavuncu, “Bugünün Türkiye’sinde Recep Tayyip Erdoğan’a dualarla “Allah benim ömrümden alsın sana versin” diyenler var. Milletten böyle dua alan biri diktatör olabilir mi? Şimdi Deniz Baykal aday olsun da görelim. Bir kişi çıksın da böyle bir dua etsin onun için. Diktatör devlet, önceden kimdi biliyor musunuz? Tek parti döneminde vergi memuru, banka memuru diktatördü. Üniformasıyla gezenler diktatördü. Diktatörlükten bahsedilebilecek dönemler o zamanlardı. İnsanların tepelerinde sopa htiği dönemler o zamanlardı. Milletin terazisine güveniyoruz.” dedi. 

Hayırcıların bölgelere göre farklı algı operasyonlarının yaptığını ve referandumla bağdaştırılamayacağını belirten Kavuncu, “Çavdarhisar’da evet çıkarsa sonuç, ilçeyi kapatacaklar. Başka yerde 3 milyon Suriyeliyi vatandaşlığa alıyorlar bak. İzmir’de bunların asıl amacı cumhuriyeti elden çıkarmak. Yani milleti tahrik etmek için hangi enstrüman varsa onu çalıyorlar. Çok çirkin bir siyaset ve propaganda kampanyası sürdürüyorlar. Bu operasyonlara Avrupa’da karıştı. Sen benim bakanımı konuşturmayacaksın, PKK’ya miting yaptıracaksın. Bunları millet görüyor. Tek amaçları gelişen Türkiye’yi engellemek.” dedi.  

  HDP’nin doğuda amaçladığı kargaşayı yaratamadıklarını ve PKK’yla mücadelenin sürdüğünü söyleyen Kavuncu, “HDP’nin bazı milletvekilleri tutuklu. Bunlar milletvekilliği yapmıyorlardı. Ülkeyi tehdit eden, vatandaşı tehdit eden terör örgütünün basın sözcülüğünü üstlenen, çukur siyasetinin temsilcileriydi bunlar. Kimse bizi yargılayamaz diyorlardı. Demirtaş tutuklanırken tweet atıyor, “Beni gözaltına alıyorlar.” Neden bunu yapıyor ? Amaçları milleti sokağa dökmek. Yakıp yıkmak. Tutuklandıktan sonra yanında sadece 4 kişi vardı. Bugün HDP Diyarbakır’da miting yapamaz hale geldi. Kolları kanatları kırıldı. Çünkü bizim PKK ile mücadele ettiğini sandığımız hain güçleri temizliyoruz. Kendi istihbaratımızı, füzemizi, uydumuzu yapıyoruz. Güçlü Türkiye’yi istememelerinin sebepleri bunlar”  
 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.