Demokrat Parti İl Başkanlığından

Siyaset Yayın: 20 Ekim 2012 - Cumartesi - Güncelleme: 20.10.2012 16:48:34
Editör - Administrator
Okuma Süresi: 30 dk.
2541 okunma
Google News

 

DEMOKRAT PARTİ İL BAŞKANLIĞINDAN YAZILI DUYURU:

 

Genel Başkan Gültekin Uysal, İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye’nin güncel konularını değerlendirdi 


“Meclis’te 15,  bankamatik vekil var”

 “AB, Hükümetin politikalarına sarı kart göstermiştir.”

“Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘seçimin tarihine seçimle karar vermek” gibi mantık dışı bir uygulamanın ve gereksiz bir maliyetin önüne geçen geri iade kararını memnuniyetle karşılıyoruz”

 “Ne yazık ki, Türkiye’de iktidarın bugün elindeki en büyük ve tek sermaye CHP karşıtlığıdır. Yani Sayın Başbakan Türkiye’nin meseleleri yerine, Kılıçdaroğlu ve CHP’yi diline dolamış”

(DP Basın Merkezi- 19 Ekim 2012) - Genel Başkan Gültekin Uysal, İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye’nin güncel konularını değerlendirdi. Uysal, toplantıdan önce düzenlediği basın toplantısında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni izleme gurubunun hazırladığı TBMM’nin performansına ilişkin raporun sonuçlarını açıkladı.

Genel Başkan Uysal 24. dönem 1 ve 2. yasama yıllarında TBMM’de tek bir kez yerinden ya da genel kurul kürsüsünden söz etmemiş, 15 sıfırcı ve bankamatik vekil olduğunu, bunlardan 12’sinin  AKP’li, 1’inin BDP’li, 1’inin de CHP’li olduğunu belirtti.

 

Uysal,düzenlediği basın toplantısında güncel konularda Demokrat Parti’nin görüşlerini de dile getirdi:

 “Demokrat Partinin Çok Değerli Yöneticileri,

Genel İdare Kurulumuzun Saygıdeğer Üyeleri,

Kıymetli İl Başkanlarımız,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Saygıdeğer Demokratlar, Hanımefendiler, Beyefendiler,

Demokrat Parti Türkiye Büyük Millet Meclisi İzleme Grubumuz tarafından hazırlanan ve TBMM’de temsil edilen siyasi partilerin ve Milletvekillerinin Meclis performanslarına ilişkin raporu sunmak vesilesiyle sizleri partimizin Genel Merkezinde ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyoruz.

Birazdan, İl Başkanlarımız ile yapacağımız toplantıda da Türkiye’nin sorunları, illerimizin sorunlarıyla birlikte bu raporu da değerlendirme fırsatı bulacağız.

Biliyorsunuz, 1 Ekim itibariyle Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni bir yasama yılına daha başlamasının üzerinden iki hafta geçti.

Büyük Millet Meclisi’mizi bu yasama yılında da sayıları artarak büyüyen çözülmemiş sorunlar ve yoğun bir gündem bekliyor.

Ancak ne yazık ki, Türkiye’de siyasetin değişmeyen yapılış biçimi, iktidarın Meclis’e ve demokrasiye bakış açısı, sistemin aksayan yönleri ve TBMM’deki siyasi partilerin durumuna bakıldığında, mevcut Meclis tablosunun Türkiye’nin sorunlarını çözmek için umut vermediği görülmektedir.

Raporumuzda detayları görüldüğü gibi, resmi ve objektif verilerden hareketle bir değerlendirme yaptığımızda, TBMM’nin 24. Yasama Döneminin geride bırakılan 1. ve 2. yasama yılları performansları maalesef bu konuda, milletimize umut verebilecek olumlu bir referans teşkil etmiyor.

“Demokrasiyi sandalye sayısından ibaret görüyorlar”

Tüm veriler değerlendirildiğinde; 10 yıldır Türkiye’nin iktidarında bulunan yönetim anlayışı neticesinde, TBMM geçtiğimiz dönemlerde Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretmekte yetersiz kalmıştır. Demokrasiyi sandalye sayısından ibaret gören anlayış sonucunda kuvvetler ayrılığı günden güne aşınmakta, parlamenter sistemin alanı her geçen gün biraz daha daralmaktadır. Milli iradenin yegane temsilcisi Büyük Millet Meclisi’ne iktidarın layık gördüğü işlev, iktidarın amaçlarını meşrulaştırma ve muhalefeti oyalama aracı olmaktan öteye geçememiştir.

“İnkara dayalı, yapılan her şey kötü diyen 
muhalefet anlayışını reddediyoruz”

Demokrat Parti olarak, en başta içeriğe ve sonuçlara bakmaksızın yürütülen “yeminli muhalefet çizgisini”, kategorik bir muhalefet anlayışını, topyekün olarak inkara dayalı “yapılan her şey yanlış”, “her şey kötü” söylemini peşinen reddediyoruz.

Türkiye’nin yararına bir fikir, bir proje kimden gelirse gelsin, hangi siyasi partiden, ya da hangi sivil toplum kuruluşundan gelirse gelsin samimiyetle desteklemeyi demokratik olgunluğun bir gereği sayıyoruz.Demokrat Parti'nin muhalefeti, yapay gerginlikler, karşıtlıklar ve antitezlerini üreten, simgeler ve değerler üzerinden bir muhalefet değildir.

Bizim eleştirilerimiz, somut örneklerden hareketle, ayağı yere basan her biri ülkemizdeki iktidardan ve siyaset mekanizmasından kaynaklanan eksiklikleri, olumsuzlukları, yanlışları iyileştirmeyi amaçlar ve buna yoğunlaşır. Ancak, kategorik bir muhalefet anlayışını reddetmek, bizlerin eleştirme hakkı ve özgürlüğünden vazgeçmesine, pembe tablolar içinde çıplak gerçekleri görmekten uzaklaşmasına, rehavete düşmemize de yol açmamalıdır. Nasıl ki demokrat gelenek, iktidarda olduğu sürece, cesaret ve sebatla doğruları yapmayı kendine şiar edinmiş ise, muhalefette iken de doğruları söylemekten geri durmayacaktır.

“Rapordaki değerlendirmelerin muhatabı, 
Türkiye’deki tüm sivil ve siyasi aktörlerdir. “

Demokrasinin vazgeçilmezlerinden biri de şeffaflık olduğuna göre, milletin oylarıyla verdiği yetkinin nasıl kullanıldığını bilme hakkı vardır. Bu düşünceden hareketle, TBMM’nin resmi verileri verilerinden hareketle Milletvekillerinin TBMM performanslarını değerlendirdiğimiz bu raporu halkımızın dikkatine sunuyoruz.        

Siyasi bir perspektifle hazırlanan bu rapordaki eleştiri ve değerlendirmelerin muhatabı, milli iradenin temsilcisi TBMM’nin manevi kişiliği değildir. Rapordaki değerlendirmelerin muhatabı, başta TBMM’nde temsil edilen siyasi partiler, onların grup yönetimleri ve Milletvekilleri olmak üzere Türkiye’deki tüm sivil ve siyasi aktörlerdir.

Raporda sunduğumuz veriler, ayrıca vatandaşlarımızın tamamını yakından ilgilendirmektedir. Vatandaşlarımız rapordan hareketle, TBMM’de partilerin genel performansları hakkında bilgi sahibi olabilecekleri gibi, kendi illerinden seçilen Milletvekillerinin çalışmalarını da bir yönü ile değerlendirme olanağı elde etmiş olacaktır.

Raporun dayandığı verilerin tamamı, kamuya açık ulaşılabilir verilerdir. Tüm bu veriler hiç şüphe yok ki, Milletvekillerinin ve partilerin başarısını değerlendirmede tek başına yeterli değildir. Ancak Türkiye’de siyaset mekanizmasına dair fotoğrafın bir bölümüne büyüteç tuttuğu da göz ardı edilmemelidir.

“Burada sorguladığımız milletvekillerimiz kadar, 
Türkiye’nin siyasi sistemidir.”

Burada, Demokrat Parti olarak bizim amacımız, kesinlikle Saygıdeğer Milletvekillerimizin şahsını hedef almak değildir. Burada sorguladığımız milletvekillerimiz kadar, Türkiye’nin siyasi sistemidir.

Raporda yer alan veriler, aynı zamanda, Türkiye’de siyasi sistemin, parlamenter demokrasinin ve kuvvetler ayrılığının işleyişindeki sorunlara da ışık tutmaktadır. Meclis faaliyetlerine ilişkin bu veriler ve milletin durumu göstermektedir ki; mevcut iktidar döneminde Türkiye’de siyasetin yapılış biçimi değişmemiştir.

Türkiye’de sistem sistematik olarak hata vermeye devam etmektedir. İktidarın ezici üstünlüğü olan bu Meclis, Türkiye’de sistemin yenilenmesi ve milletin sorunlarını çözme noktasında başarısızdır. Türk halkı bundan çok daha iyisini ve fazlasını hak etmektedir.

Türkiye’nin dört bir yanından “affedersiniz, yanılmışsız! Biz sizi demokrat sanmıştık!” sesleri yükselmektedir.

Henüz parlamenter sistem dahi layıkıyla işletilememekte, parlamenter sistem içerisinde dahi, Milletvekillerinin sesinin kısıldığı, hareket alanının daraldığı uygulamalar ortaya çıkabilmektedir.

Başkanlık sistemi, 18 yaş, yeni Anayasa vb. tartışmaların da bu çerçevede değerlendirilmesi, gerekir.

Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler,

GÜNCEL KONULAR:

Meclis izleme raporumuzun verilerine daha detaylı bir göz atmadan önce, Türkiye’nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin de gündeminde yer alan çok önemli bazı konulardaki görüşlerimizi de bu vesileyle, çok kısa bir biçimde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Türkiye’de siyasetin bugünkü yapılış biçimi, yapay bir karşıtlık üzerinden gerçekleşen siyaset anlayışı, elbetteki Türkiye’nin yeni bir sorunu değildir. Ancak, geçtiğimiz 10 yılda Türkiye’de yapay karşıtlık zemininin genişlediği, terör ve dış politika gibi siyaset üstü milli konular da dahi Türkiye’de toplumun ve siyasi partilerin tabana tabana zıt bir biçimde ayrıldığı bir dönem başlamıştır.

 “Terör sorunu, kürt sorunundan ayrı olarak ele alınması gerekir”

Öncelikle ülkemizde yaşanan terör sorununu, ülkemizin en önemli ve öncelikli sorunu olarak görüyor, bu konuda meclisin tarihi sorumluluğu bulunduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Terör sorununu, kürt sorunundan ayrı olarak ele alınması gereken, siyaset üstü bir bakışla çözülmesi gereken bir milli mutabakat meselesi olarak görüyoruz. Ne yazık ki, 30 yılı aşkın süredir devam eden terör sorununun, 3’te 1’lik süresini tüketen 10 yıllık bir iktidar döneminde yeni bir evreye geçmiş olmasını endişe ile izliyoruz.

Yine bu kapsamda, Sayın Başbakanın birkaç gün önce kendi İl Başkanları toplantısındaki aynen ifadesiyle; “teröristle kucaklaşanla bizim müzakere edebileceğimiz bir şey yoktur” deyip, diğer yandan terör örgütüyle müzakere masasına oturmak, İmralı ile görüşmeler yeniden başlayacak demek büyük bir çelişki ve tutarsızlıktır.

Akan kanın durması için elbette ki her Devlet farklı zeminler, farklı araçlar devreye koyabilir. Ancak Devlet vakarının, itibarının, ciddiyetinin gerekleri vardır. Dünyanın hiçbir devletinde, cümle aleme ilan edilerek, davul zurna eşliğinde, terör örgütü ile pazarlık yapılmaz.

 “Dış politikamızda demokrat bir vizyonun ve 
basiretli bir devlet aklının eksikliği görülmektedir.”

Dış politikada Türkiye, tarihi bir yol ayrımındadır.

Türkiye başta Suriye olmak üzere maalesef, öngörüsüzlüğün derin bataklığına saplanmıştır.

Türkiye’nin üzerinde, başlangıç düdüğü çalmadan oyuna başlamış bir takımın şaşkınlığı vardır.

İktidarın Suriye konusunda ‘Esad gitsin de nasıl giderse gitsin’ dışında bir B planının olmadığı anlaşılmaktadır.

Mevcut Suriye politikasının Türkiye’nin çıkarları açısından izahı kamuoyuna hala anlatılabilmiş değildir.

Türk halkının kahir ekseriyetle, iktidarın Suriye politikasını desteklemediği, Suriye’ye askeri bir müdahaleye karşı çıktığı ortadadır.

Diğer yandan şahsileştirilmiş bu dış politikanın, tüm maliyetlerini ödemekte olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk halkıdır.

Bugün dış politikamızda demokrat bir vizyonun ve basiretli bir devlet aklının eksikliği açık bir biçimde görülmektedir.

 “AB, Hükümetin politikalarına sarı kart göstermiştir.”

Dış politika ile bağlantılı çok önemli bir başka konu Türkiye’ye Demokrat Parti’nin kazandırdığı bir vizyon olan Avrupa Birliği konusunda gelinen noktadır.

İktidarın bir süredir Avrupa Birliği üyeliği konusunda “olmasa da olur” yaklaşımı içerisinde izlediği politika “sıfır ilerme” şeklinde özetlenebilir.

10 Ekim’de açıklanan Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu ve Genişleme Stratejisinin Türkiye bölümü, Türkiye’deki iktidarın politikalarına ilişkin çok önemli uyarılar içermektedir.

AB, bir nevi Hükümetin politikalarına sarı kart göstermiştir.

Bu raporlardaki tespitler, kimi konularda Türkiye’nin gerçeklerini tam olarak yansıtmaktan uzak olduğu doğrudur. Ancak bu raporların genelindeki tespit ve uyarılar, “kırık bir ayna” misali “çöpe atılıp”, geçiştirilmesi, Devlet ciddiyetinden uzak biçimde hafife alınması doğru bir yaklaşım değildir. Bilhassa, özgürlük, demokrasi ve yolsuzlukla mücadele alanlarındaki ilerlemenin yetersizliğine ilişkin uyarıların altının önemle çizilmesi gerekmektedir.

 “Başbakan 18 yaş konusunu 
siyaset malzemesi yapıyor”

Bugün TBMM gündeminde bulunan milletvekili seçilme yaşının 18’e düşürülmesi tartışmasını, İktidarın zoraki gündem üretme çabasının ve giderek artan popülizmin somut bir göstergesi ve örneği olarak değerlendiriyoruz.

Yakın bir zamanda ortaya atılan kürtaj meselesi, 2071 söylemi ve son olarak gündeme getirilen milletvekili seçilme yaşının 18’e düşürülmesi tartışmaları, giderek düşen çıtanın, azalan ciddiyetin, sloganlarla düşünen ve konuşan bir siyaset anlayışın en somut birkaç göstergesidir.

Elbette ki, büyük oranda genç nüfusa sahip bir ülke olarak Türkiye’de gençlerin önünün açılması, gençlere daha çok fırsatlar tanınarak, gençlerin enerjisini Türkiye’nin sinerjisine dönüştürmek büyük önem taşıyor.

Elbette ki, gençlerin önündeki her türlü engelin kalkması, fırsat alanının genişlemesi gerekiyor. Siyasete katılım ve 18 yaş meselesinde de bu böyle.

18 yaşında seçme hakkına sahip olan bir gencin, aynı şekilde seçilme ehliyetine de sahip olması ilk bakışta mantıki bir öneri gibi görünmektedir.

Ancak mevcut sistemde, Türkiye’de varolan siyasi partiler ve seçim kanunları ile siyasetin yapılış biçimi değişmeden, seçilme yaşının 18’e düşürülmesinin, şekli olmaktan öteye geçemeyecek popülist bir uygulama olacağı çok açıktır.

Diğer yandan, TBMM performansı raporumuzda da açık bir biçimde görüldüğü gibi, Türkiye’de kuvvetler ayrılığının işleyişindeki aksaklıklar devam ederken, yasama organı ve milletvekillerinin asli görevleri olan yasama ve denetim faaliyetlerindeki kısıtları, parti yönetimleri ve liderlerin milletvekilleri üzerindeki sıkı belirleyiciliği bilinirken, seçilme yaşının düşürülmesi Türkiye’nin demokratikleşmesini ve temsil tabanının genişlemesini sağlamayacaktır.

Mevcut sistemde mecliste milletvekilleri dahi kendilerini, düşüncelerini ifade etme özgürlüğünden, yasama faaliyetlerinde belirleyici olma imkanından yoksundur. Gençlerin önündeki sınırlamalar, ifade özgürlüğündeki geriye gidiş ortadadır.

Böyle bir düzenlemenin amacı, gençlerin önünü açmak, katılım düzeylerini, temsil düzeylerini artırmak mı; yoksa yalnızca birkaç gencin göstermelik olarak aday gösterilip, Meclise girmesini sağlamak mı? sorularının sorulması gerekir.

Sisteme ilişkin yapısal reformlar yapılmaksızın ve dile getirilmeksizin, seçilme yaşının 18’e düşürülmesi konusunun gündeme getiriliş biçimi,  Sayın Başbakanın her konuda olduğu gibi 18 yaş konusunun da ‘biz istedik CHP yaptırmadı’ yüzeyselliğinde ve tarafgirlikle tartışılmasını istediğini ve bu konuyu siyaset malzemesi yapmaya çalıştığını düşündürtmektedir.

Halbuki aslolan, gençliğin, enerjisinden, ufkundan, hayal gücünden, yenilikçi ve özgün düşüncesinden yararlanmak için, öncelikle gençlerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri, geliştirebilecekleri, karar alma süreçlerini etkileyebilecekleri bir ortamın, bütünüyle demokratik bir iklimin oluşturulmasıdır.

EKONOMİ:

Ekonomi alanına bakıldığında, neredeyse tüm verilerin olumludan olumsuza, iyimserlikten kötümserliğe doğru geçtiği bir süreci yaşamaktayız.

Ekonomi artık iktidarın görüş alanından çıkmıştır. Bütçe dengesi günden güne bozulmaktadır. Dahası bozulan ekonominin maliyeti, ortaya çıkan külfet, yeni vergiler ve zamlar ile milletin sırtına yüklenmektedir.

YEREL SEÇİMLER:

Yerel seçimlerin tamamen, Sayın Başbakanın öncelikleri ve kendi zihnindeki siyasi takvim doğrultusunda öne alınmasını doğru bulmuyoruz.

Yalnızca seçime dayalı hesaplar değil, hizmetlerin götürülmesinde en optimum ölçek bilimsel hesaplar temelinde yapılmalı ve yereldeki vatandaşlarımızın görüşleri, bölgelerin kültürel özellikleri de maksimum düzeyde belirleyici olması gerekir idi. 

Referandum konusunda ise, Sayın Cumhurbaşkanımızın  “seçimin tarihine seçimle karar vermek” gibi mantık dışı bir uygulamanın ve gereksiz bir maliyetin önüne geçen geri iade kararını memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmek isterim. 

BELEDİYELER YASASI:

Türkiye’nin gündemindeki yerel yönetimlerle ilgili yasa da üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.

Burada bizim Demokrat Parti olarak temel yaklaşımımız, yerinden yönetimin ve yerel demokrasinin mümkün olan en güçlü bir biçimde hayata geçmesidir.

Ancak, bu düzenleme yapılırken ve yeni Büyükşehir Belediyelerinin sınırlarının, bilimsel verilere, yerel kültür özelliklerine ve mahalli halkın görüşü yerine, seçim hesabına dayalı siyasi öncelikler ekseninde belirlenmesinin sakıncalarına dikkat çekmek gerekir.

Örneğin;

4685 km 2 yüzölçümü olan Trabzon’un birbirine 197 km mesafedeki Şalpazarı Gökçeköy ile Çaykara Demirkapının her ikisine birden, tek bir merkezden hizmet götürülmesi, tek bir merkezden bu hizmetlerin yönetilmesi ne kadar gerçekçidir.

Ya da 19.069 km2 yüzölçümü olan Van’ın, birbirine 293 km mesafede olan, Erciş Ağırkaya köyü ile Başkale’deki Yukarı Darıca köyüne,

Ya da 19.338 km2 yüzölçümlü Muğla’nın, biribirine 288 km mesafedeki Milas İlçesi Bozbüyük köyü ile Fethiye’nin Kumluova’sı tek bir merkezden hizmet götürmek ne kadar gerçekçidir ve yerinden yönetim anlayışı ile ne kadar uyuşmaktadır.

“Ne yazık ki, iktidarın bugün elindeki en büyük 
ve tek sermaye CHP karşıtlığıdır.

Türkiye’nin tüm bu konuları, sakin bir biçimde, felsefi, ahlaki, estetik arka planlarını gözeterek, tüm toplumsal zeminlerde enine boyuna tartışarak yolunda ilerlemesi gerekir.

Ancak, Türkiye sorunlarını, yüzeysellik ve tarafgirlikle malul bir biçimde, geçmişin gölgesinde yapay bir karşıtlık eksenin tartışmaktadır.

Ne yazık ki, Türkiye’de iktidarın bugün elindeki en büyük ve tek sermaye CHP karşıtlığıdır. İktidarın, ‘CHP’ye karşı olmak’ dışında kendisini tanımlayabildiği bir çıpa ne yazık ki bulunmamaktadır.

Bakınız, birkaç gün önce Sayın Başbakan partisinin İl Başkanları toplantısında konuştu. Arkadaşlarımız saymışlar bana da bilgi verdiler. İsteyen açıp, AKP’nin web sitesinden bakabilir. Sayın Başbakan’ın konuşmasında, 19 kez CHP, 21 kez Kılıçdaroğlu kelimesi geçmiş.Buna karşın Türkiye’nin temel meseleleriyle ilgili örneğin, işsizlik, özgürlük, insan hakları, hukuk devleti, bütçe, vergi, ithalat, ihracat, dış ticaret, sağlık, sosyal güvenlik, yoksulluk, kalkınma bu kelimeler tek bir kez bile konuşmada geçmemiş.

Yani Sayın Başbakan “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” diyalektiği ile Türkiye’nin meseleleri yerine, Kılıçdaroğlu ve CHP’yi diline dolamış.

Bu siyaset tarzı, ayrıştırmadan, kutuplaştırmadan ve ötekileştirmeden başka bir çıktı üretemez. Bu siyaset tarzının çıktısı, Türkiye’nin sorunlarını çözmez.

Bugün, Türkiye’nin topyekün bir yenilenmeye ihtiyacı vardır.

Yalnızca siyasetin yapılış biçiminin değiştirilmesi bile, Türkiye’nin pek çok sorununun konuşulur olmaktan çıkmasını sağlayacaktır.

Bakınız, Türkiye’de sorunların gerçek çözüm adresi olması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisi, iktidarın 2002 yılında sözünü verdiği Türkiye’de sistemi değiştirmek adına hiçbir ilerleme kat edemedi.

Sistemi değiştirme vaadiyle gelen iktidar “sistemin efendisi” olmayı amaç edindi.

Geçtiğimiz dönem çalışmalarına ve içinde bulunduğumuz 24. dönem Meclis çalışmalarına büyüteç tutulduğunda bunu açıkça görmekteyiz.

Meclis, bu dönem boyunca, milletin değil, iktidarın amaçlarını gerçekleştirmenin, iktidarın ihtiyaçlarını karşılamanın bir aracı olarak görüldü. Milletin sorunları beklerken, gece yarısı önergeler ile yapılan kanun değişikleri, şahsa özel düzenlemeler, Oslo görüşmeleri sonrası MİT Müsteşarını koruma altına alan yasa değişikliği, toplumca benimsenmeyen Şike yasası, kendi kurdukları özel yetkili mahkemeleri hukuk devleti ile bağdaşmaz diyerek geri kaldırmaları bu dönemden geriye akıllarda kalanlardan yalnızca bir kaçıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 24. yasama dönemi 1. ve 2. yasama yıllarında TBMM’ne Hükümet tarafından 381 Kanun tasarısı, Milletvekilleri tarafından kanun tekliflerinden toplam 119’u yasalaşmıştır. Ancak bu yasalar milletin derdine derman olma, Türkiye’nin daha demokratik, daha adil bir ülke olması noktasında yeterli olmamıştır.

Meclis Tutanaklarının Dili

Bu dönemlerde 143 birleşim 598 oturum boyunca tutulan genel kurul tutanaklarında, Meclis’in en önemli gündemlerinden biri Türkiye’de artan ve artık dur denilmesi gereken terör olayları olmuştur. Meclis tutanaklarında, terörkelimesi 3378 kez, şehit kelimesi 1690 kez, PKK kelimesi 687 kez, KCK kelimesi 551 bir kez geçmiştir.

Meclis tutanakları, Türkiye’nin 10 yıllık iktidar dönemi sonunda hala adalet, demokrasi, insan hakları konularında yeterli düzeye gelemediğini, bu konuların en önemli tartışma ve çatışma konuları olmaya devam ettiğini göstermektedir. Bu dönemde demokrasi kelimesi 3472 kez, adalet kelimesi 4855 kez, insan hakları ifadesi 1295 kez Meclis tutanaklarında yer almıştır.

“Basın özgürlüğü konusu Meclis’in gündeminde 
yeterince yer bulamamıştır.”

Eğitim kelimesi, Meclis tutanaklarında, tartışmalı 4+4+4 yasası nedeniyle 5943 kez geçmiştir. Tarım kelimesi 4472 kez, çiftçi kelimesi 1632 kez, buğday kelimesi ise 298 kez meclis tutanaklarında yer almıştır.

Türkiye’de bu iktidarla birlikte önemli bir sorun haline gelen basın özgürlüğü konusu da Meclisin gündeminde yeterince yer bulamamıştır. Basın özgürlüğü ifadesi meclis tutanaklarında, 170 kez, sansür kelimesi 61 kez, tutuklu gazeteciler ifadesi ise yalnızca 55 kez geçmiştir.

Türkiye’nin en önemli sorunları arasında bulunan işsizlik konusu, ekonomik ve sosyal konular maalesef meclisin gündeminde yeterince yer bulamamıştır.

Bu dönem boyunca “işsizlik” kelimesi Meclis tutanaklarında yalnızca 558 kez geçmiştir.

Meclis tutanaklarında AVM kelimesi 132 kez geçerken, bakkal kelimesi yalnızca 54 kez geçmiştir.

Kadın hakları ifadesi 50 kez, Boşanma kelimesi 85 kez tutanaklarda geçmiştir.

Türkiye’de son dönemde giderek bozulan ve zamlarla geçici çözümler üretilmeye çalışılan ekonomiye Meclis’in yeterince zaman ayırmadığı görülmektedir. Asgari ücret ifadesi 587 kez, istihdam kelimesi 1602 kez, esnaf kelimesi 1086 kez, üretim kelimesi 876 kez, tüketim kelimesi 96 kez, kredi kartı mağdurları ifadesi 2 kez, rant kelimesi 346 kez tutanaklarda yer almıştır. Ekonomikkriz ifadesi 205 kez, enflasyon ifadesi 274 kez, gelirdağılımı ifadesi 111 kez, yoksulluk 363 kez meclis tutanaklarında yer bulmuştur.

Suriye kelimesi 1851 kez, Arap Baharı ifadesi 85 kez tutanaklarda yer almıştır.

Meclis tutanaklarında Başbakanımız ifadesi 653 kez, “Tayyip Erdoğan” adı 538 kez, “Kemal Kılıçdaroğlu” adı 98, “Devlet Bahçeli” adı ise 28 kez tutanaklarda geçmiştir.

Atatürk adı bu dönem Meclis tutanaklarında 1177 kez yer almıştır.

Önergeler:

“AKP’li vekiller ise hiç yazılı soru önergesi vermemiştir.”

24. dönem 1. ve 2. yasama yıllarında Milletvekilleri tarafından 2088 sözlü soru önergesi, 10333 yazılı soru önergesi, 969 meclis araştırma önergesi, 11 genel görüşme önergesi verilmiştir.  Sözlü soru önergelerinden 50’si (‰ 2,39) AKP’li Milletvekillerince, 912’si (‰ 43,67) CHP’li Milletvekillerince, 1085’i (‰51,96) MHP’li Milletvekillerince, 36’sı (‰ 1,72) BDP’li Milletvekillerince ve 5’i de diğer Milletvekillerince verilmiştir.

Yazılı soru önergelerinin ise, 5275’ü (‰51,05) CHP’li, 4059’İ (‰ 39,28) MHP’li, 904’ü (‰ 8,75) BDP’li ve 95’i diğer Milletvekillerince verilmiştir. AKP’li vekiller ise hiç yazılı soru önergesi vermemiştir.

Bu rakamlara göre, (tutuklu Milletvekilleri dahil) Milletvekili başına 3,8 sözlü soru önergesi, 18,82 yazılı soru önergesi düşmektedir. AKP’den bir Milletvekili başına 0,15, CHP’den bir Milletvekili başına 6,75, MHP’den bir Milletvekili başına 21.27, BDP’den bir Milletvekili başına 1,24 sözlü soru önergesi düşmektedir. Yazılı soru önergelerinde de durum pek farklı değildir. AKP’den bir Milletvekili başına 0, CHP’den bir Milletvekili başına 39,07, MHP’den bir Milletvekili başına 79,58, BDP’den bir Milletvekili başına 31,17 yazılı soru önergesi düşmektedir.

Özetle görülmektedir ki; iktidar partisi Milletvekilleri Meclisi yalnızca iktidarın eylemlerini meşrulaştırıcı bir araç olarak görmekte, TBMM’nin denetim fonksiyonu kapsamında önemli bir işlev gören önerge mekanizmasını görmezden gelmekte, hemen hiç işletmemektedirler.

Bu durum, iktidar Milletvekillerinin Hükümetin denetlenmeye ihtiyacı olmadığını düşünmeleri ya da parti genel başkanı ve yönetim kademelerinin tepkisinden çekinmelerine yorumlanabilir.

Genel Kurul Konuşmaları:

24. dönemde,143 birleşim 598 oturum boyunca Milletvekilleri tarafından Genel Kurulda yerinden kısa sözler de dahil olmak üzere, 8156 konuşma gerçekleştirilmiştir. Bu konuşmalardan 2013’ü (‰24,68) iktidar partisi mensuplarına, 3244’ü (‰39,77) CHP’li Milletvekillerine, 2011’i (‰24,65) MHP’li Milletvekillerine, 818’i (‰10,02) BDP’li Milletvekillerine, 70’i ise diğer Milletvekillerine aittir.

Bu rakamlara göre, Meclis Genel Kurulunda 24. dönem boyunca Milletvekili başına 14,85 konuşma düşmektedir. AKP’li vekillerden kişi başına 6,17, CHP’li vekillerden kişi başına 24,02, MHP’li vekillerden kişi başına 39,43, BDP’li vekillerden kişi başına 28,2, diğer vekillerden ise kişi başına 8,75 konuşma düşmektedir.

Bu dönem boyunca yapılan 8156 genel kurul konuşmanın içeriklerine bakıldığında, 5974’ünün (‰73,24) içeriğinde Milletvekillerinin seçim bölgelerini de ilgilendiren yerel konulara kısa da olsa yer verilmiştir. Milletvekillerinin seçim bölgelerini de ilgilendiren içeriğe sahip bu konuşmaların Milletvekili başına düşen ortalaması, 10,88’dir. Yereli ilgilendiren bu konuşmalardan yalnızca 275’i (‰ 4,60) AKP’li Milletvekillerince, 2641’i (‰ 44,20) CHP’li Milletvekillerince, 2492’si (‰41,71) MHP’li Milletvekillerince, 550’si (‰9,20) BDP’li Milletvekillerince, 16’sı ise diğer Milletvekillerince gerçekleştirilmiştir.

Bu rakamlara göre, seçim bölgesinin sorunlarına da yer veren konuşmalar ele alındığında iktidar partisinden bir Milletvekiline 0,84 konuşma, CHP’den bir Milletvekiline 19,56, MHP’den bir Milletvekiline 48,86, BDP’den bir Milletvekiline 18,96 konuşma düşmektedir.

Bu rakamlardan da görüleceği üzere, iktidar partisi Milletvekilleri seçildikleri iller başta olmak üzere milletin sorunlarına, ihtiyaç ve beklentilerine gözleri kapalıdır.İktidar Milletvekillerinin “nasıl olsa biz çalışmasak da hiçbir şey yapmasak da millet bize bu oy” verir körlüğü ve rehaveti içinde oldukları anlaşılmaktadır.

Raporun ilginç sonuçlarından biri, yaygın önyargı ve kanaatin ve medyanın hiç bir veriye dayanmadan verili bir gerçek olarak sunduğu iddianın aksine, Meclisteki ezici üstünlüğüne ve iktidar partisi olarak çok daha fazla sorumluluk taşımasına karşın iktidarın Meclis Genel Kurulundaki ve diğer yasama ve denetim faaliyetlerindeki performansı, muhalefetin çok gerisindedir.

İktidar Milletvekillerinin ciddi bir oranı ile muhalefet Milletvekillerinin de bir kısmının, TBMM’nde yalnızca sandalye sayısı olarak görev ve anlam taşımaktan öteye gidememesi demokrasimiz adına büyük üzüntü vericidir.

İktidar partisi Milletvekillerinin diğer Milletvekillerinin gerisinde kalmasının önemli bir diğer nedenini de, iktidar partisi içerisinde oluşturulan parti içi demokrasiden uzak iklimde aramak gerekir. Hayatın her alanda farklı yaşam biçimi ve seslere tahammülü olmayan tek tipçi, sivil siyaset ve muhalefetin zemin bulduğu demokrasi alanını giderek daraltmayı bir siyaset yöntemi olarak benimseyen anlayışın parti içinde ve TBMM’deki tezahürü, herkesin rolünün, kimin ne kadar konuşup, ne söyleyeceği, hangi kanun teklifini vere(bile)ceğine varana dek birkaç kişiden oluşan parti yönetimince belirlendiği bir tablodur.

Tamamen objektif verilere dayanan bu tablo, iktidarın yetersizliğinin, TBMM’ye ve milli irade kavramlarına sorunlu bakış açısının somut göstergeleridir. Rapordaki verilerin, milli iradeye, parlamentoya ve demokrasiye saygı duyan, önem veren ve bu kurumları geliştirme çabasındaki bir iktidarın performansı olmadığı çok açıktır.

Çok daha vahimi ise, Türkiye’nin birliğini sağlama ve koruma konusunda sorumluluk taşıyan iktidar partisinin, hassasiyet taşıyan pek çok ilin verileri değerlendirildiğine, Türkiye’nin ülkesel ve millet olarak birliğini tehdit eden bir partiden daha düşük meclis performansına sahip olması kaygı vericidir.

Tüm bunlara ilave olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına halen 8 tutuklu Milletvekilinin temsilinden yoksun olarak devam etmektedir.

“TBMM’de 15 ‘sıfırcı, bankamatik vekil’ bulunmaktadır”

Bunların dışında, ele alınan dönem içerisinde hiçbir kanun tasarısında imzası bulunmayan, tek bir sözlü ve yazılı soru önergesi dahi vermemiş, diğer kanun tekliflerinde, meclis araştırma, gensoru, genel görüşme önergelerinde dahi imzası bulunmayan, tek bir kez yerinden ya da genel kurul kürsüsünden söz almamış, seçildiği ilin, ülkesinin ve milletinin sorunlarına ilişkin Meclis kürsüsünden tek bir söz söylememiş bulunan, yani Meclis kürsüsünü yalnızca yemin töreninde görmüş 15 “sıfırcı, bankamatik vekili” bulunmaktadırBu 15 vekilin 12’si AKP’li, 1’i BDP’li, 1’i CHP’li, diğeri ise bağımsızdır.

Ayrıca yalnızca diğer tekliflerde imzası bulunup, kendisine ait kanun teklifi, önergesi ve genel kurulu konuşması olmayan 24 Milletvekilleri de dahil edildiğinde “sıfırcı bankamatik vekillerinin” sayısı 39’a çıkmaktadır.

Bu milletvekillerinden bazılarının geçmişte kimi önemli görevlerde bulunduğu ya da şu an araştırma komisyonu vb. görevler yerine getirmeleri, Mecliste bulunan Milletvekillerinin en önemli görev ve sorumlulukları kapsamında tek bir kez bile faaliyette bulunmamaları için bahane değildir.

Kadın Vekillerin Performansı

“Siyasete daha fazla kadın elinin değmesi gerekmektedir.”

Kadın Milletvekillerinin TBMM performansı değerlendirildiğinde maalesef tüm kategorilerde, kadın Milletvekillerinin erkek Milletvekillerine gerisinde oldukları görülmektedir.

Milletvekillerinin ilk imzalarının bulunduğu kanun teklifleri karşılaştırıldığında, erkek Milletvekili başına 1,85 kanun teklifi düşerken, kadın Milletvekili başına bu rakam 1,13’te kalmaktadır. Sözlü soru önergelerine bakıldığında, TBMM’deki erkek Milletvekillerinin kişi başına ortalaması 4,27 iken, kadın Milletvekillerinin kişi başına ortalaması 0,98’dir. Yazılı soru önergelerinde ise erkek Milletvekillerinin ortalaması 19,89 iken, kadın Milletvekillerinin ortalaması 12,41’de kalmaktadır. Meclis araştırma önergelerinde erkek Milletvekillerinin ortalaması 1,78, kadın Milletvekillerinin ortalaması ise bunun çok az altında, 1,67’dir. Milletvekillerinin yerlerinden aldıkları kısa sözlerde dahil olmak üzere, genel kurulda yaptıkları konuşmalara bakıldığında erkek Milletvekili başına 16,02 konuşma düşerken, kadın Milletvekili başına 7,89 konuşma düşmektedir.

Hiç şüphe yok ki, Türkiye’nin gelişmesi ve kadınlarımızın sosyal yaşamdaki konumlarının daha da güçlenmesi için siyasete daha fazla kadın elinin değmesi gerekmektedir.

“Demokrat bir siyasetin eksikliği hissedilmektedir.”

Tüm bu verilerin özeti, mevcut tabloda demokratik siyasetin işletilmesinde, Meclis ve iktidarın yetersizliği açıkça görülmektedir.

Yaşanan bu süreç açık bir biçimde halkımızın gözleri önünde gerçekleşmektedir.

TBMM’nin Türkiye’nin bekleyen sorunlarına daha fazla çözüm üretebilmesi, Türkiye’de parlamenter sistemin ve kuvvetler ayrılığı prensibinin güçlendirilerek, TBMM çatısı altında ve siyasi partilerde fikir zenginliğinin en geniş anlamda yeşereceği iklimin oluşturulması ile mümkündür. Bu bağlamda yürütmenin gerçek anlamda denetlenmesi, parti içi demokrasinin ve yasama organının her alanda güçlendirilerek asli görevini yapması, Türkiye’de siyasetin yapılış biçimini değiştirmek için atılacak çok önemli adımlar olacaktır.

Bu adımları atacak demokrat bir siyasetin eksikliği Türkiye’de bugün her zamankinden daha fazla hissedilmektedir.

Bu duygu ve düşünceler ile demokrat bir Türkiye’nin özleminin biteceği günlerde buluşmayı temenni ediyor, burada bulunan herkesi saygı ile selamlıyorum. “

 

 

Demokrat Parti Kütahya İl Başkanlığı

 

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.